Aslı Akarsakarya: ‘Asıl derdim toplumun ikiyüzlülüğünü anlatmak’

Öykü dalında 102 yapıtın değerlendirildiği ve Seçici Kurulu Hikmet Altınkaynak, Sezer Ateş Ayvaz, Seval Şahin, M. Zaman Saçlıoğlu, Murat Yalçın’dan oluşan 76. Yunus Nadi Ödülü’nü Mehmet Güreli ile paylaşan Aslı Akarsakarya’nın öykü dosyası “Kayboluş” (bu yıl Edebi Şeyler etiketiyle Buraya Kısıldık Sanırım adıyla yayımlandı) akıcı üslubuyla insan ilişkilerindeki sıkışmışlığı derinden hissettiriyor.

Mehmet S. Aman

Fotoğraf: BURCU ATAK

‘BASIM SÜRECİNDE, SEKTÖRÜN MUTFAĞINI GÖRDÜM’

- Öncelikle tebrik ediyorum.

Çok teşekkür ederim. Dosyamı ödüle değer bulan değerli jüri üyelerine ve Yunus Nadi Ödülleri’ni Türkiye için çok uzun sayılacak bir süre sebatla sürdürerek köklü bir gelenek haline getiren Cumhuriyet Gazetesi’ne ve çalışanlarına da teşekkür ediyorum.

- Çeşitli edebiyat dergileriyle çıktığınız bu yolda, bugün dört ödül sahibi bir yazarsınız. Yolun başındayken ummuş muydunuz bu durumu?

Hayır, ummamıştım. Kafamda sadece yazarlık vardı. O da en temelinde, okurluktan sonra gelen, çok sevdiğim bu şeyi yapmak arzusu. Ama sürecin zorlukları ancak yolda anlaşılabiliyor.

Başlarda, yazdığım metinlerin olup olmadığını tasdik edecek bir yer arayışındaydım. Bir arkadaşımın önerisiyle öykülerimi iki yerel yarışmaya gönderdim. Sonrasında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü, benim için önemli bir kavşakta, ilk dosyamı hazır ettiğim ve bastırmaya uğraştığım bir aşamada geldi.

Şimdi düşününce, dosyamın basım süreci de yayınevlerinin ve edebiyat dünyasının uzağında olan benim için sektörün mutfağını gördüğüm bir ders gibiydi.

Bir metin hazırlamak çok zor, metninizi gönlünüzün istediği bir yayınevinden, gönlünüzden geçtiği gibi bastırabilmeniz çok zor. Diyelim ki bastırdınız, okuyucuya ulaşmanız, okuyucunuzu bulmanız çok zor.

Çok düşündüğüm, uzun yıllar düşünmek zorunda kaldığım bir konu, dinamikleri çeşitli, uzatmayacağım ancak sonuç bu.

Bu aşamaların her biri öyle bezdirici ki, metninizden ve kendinizden sık sık şüpheye düşüyorsunuz, özellikle gençken.

Yunus Nadi Öykü Ödülü için başvurumu da böyle bocalamalı ve düşük bir dönemimde yapmıştım. Jüri değerlendirme süreci devam ederken, Haziran 2021’de Edebi Şeyler tarafından şefkatle kitaplaştırılan dosyama verilen bu ödül beni çok sevindirdi.

‘ROMANIN ÖYKÜDEN AŞKIN BİR TÜR OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM’

- İki öykü kitabınızın arasına İçeride Kalanlar adlı bir roman aldınız. Aslında 2009’da, üzerinde çalıştığınız fakat bir talihsizlik sonucu kaybettiğiniz, “Ö” adını vermek istediğiniz ancak yayımlayamadığınız bir romanınız da var.

Öykücü kimliğinizi aşma girişimi miydi “Ö” ve İçeride Kalanlar?

İçeride Kalanlar’ı iki yılda tamamladım, izleyen iki yıl süresince de yayıncı aradım. Onlarca kez okudum, sayısız düzeltmeler yaptım. İki öykü kitabının arasında biraz boynu bükük kaldığını hissediyorum.

Ö’nün hâlâ anılıyor olmasına ise şaşkınım. 2010’du galiba, bloğumda paylaşıverdiğim bir anekdottu metni sakladığım belleği kaybedişim ki sonradan buldum. Ama işte internet ürkütücü bir yer ve unutmuyor.

Onun dışında, bir öykücü kimliğim var mı bilmiyorum ama hayır, aşmak girişimi değil bu kesinlikle. Romanın öyküden daha aşkın bir tür olduğunu düşünmüyorum zaten ya da tersini.

Ama ben roman ve novella türlerini çok severim. Sevdiğim şeyleri yapmak dürtüsü. Yine olur, başka formlar olur, ömrüm ve iştahım yeterse belki tekrar denerim.

- Dosyanıza adını veren “Buraya Kısıldık Sanırım” öykünüzde, insan vicdanının buğulu dehlizlerindeki hâkim ile başbaşalığı sertçe hissettiren satırlarınız dikkat çekiyor. Aynı zamanda kitabın genel çerçevesi sıkışmışlık üzerine kurulu. Her yandan sıkışmış Türk toplumunun bir fotoğrafı sanki.

Katmanlı, çok boyutlu ve farklı okumalara açık metinler yazmaya uğraşıyorum. Çoğunlukla zaman belirtmemiş olsam da ayrıntılardan anlaşılacağı üzere karakterler ve olaylar günümüze ait. O nedenle, elbette, böyle de yorumlanmasına sevinirim.

Fotoğraf: BURCU ATAK

İÇİMİZDEKİ KADIN!

- Kitabınızda toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşcinsel bireylerin yaşadığı güçlüklere ilişkin göndermeleri görüyoruz. Ç

evrimiçi yürüttüğünüz, toplumun farklı kesimlerinden kadınların hikâyelerine yer verdiğiniz “İçimdeki Kadın (Woman In Me)” projeniz bu göndermelere esin oldu mu? Woman In Me, hâlâ tebessümle andığım bir proje. Çok bireysel bir hazdan bahsediyorum, öncesinde tanımadığım kişilerle, karşılıklı güven ile birebir bağ kurabilmek ve bundaki lezzete şaşırmakla geçen iki yıl…

Sanatsal olması derdinde değildim, başından beri öyle kurgulamadım. Daha çok kadınlığa gönül borcuyla giriştiğim bir proje idi. Benim için çok öğretici, harika bir süreç oldu.

Pınar’ın öldürülmesini ve acısını dışında tutuyorum. O nedenle, daimi dertlerimden biri olan toplumun ikiyüzlülüğünü anlatırken farklı cinsel kimlik ve eğilimlerin gözünden de bakmak fikri, neden olmasın belki de bu projenin açtığı pencerelerden girmiştir.

- Edgar A. Poe’dan; “Kuyu ve Sarkaç”, “Gammaz Yürek”, “Berenice” ve “Sessizlik-Bir Masal” adlı öyküler çevirdiniz. Farklı yazarlardan çeviriler var mı gündeminizde?

Bu çeviriler, yine on yıl kadar önce yaptığım çevirilerdi. Sitemden kaldırmadım çünkü hâlâ ziyaret ediliyor. Okunsun, kullanılsın diye kaldırmıyorum. Sürdürdüğüm ya da ileride yapmayı düşündüğüm bir şey değil çeviri. Ancak o dönem, dil üzerine düşünmeme yardım eden bir egzersiz olmuştu.

ASLI AKARSAKARYA: 1980’de Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği mezunu. Öyküleri çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan yazar; 2003’te Talip Apaydın Öykü Yarışması’nda mansiyon, 2004’te Ömer Seyfettin Öykü Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü ve 2009’da Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülü'nü kazandı. Akarsakarya’nın Düşe Kalka (Varlık Yayınları) ve İçeride Kalanlar (Okuyan Us Yayınları) adında yayımlanmış iki kitabı daha bulunuyor.