Ali Balkız’dan Anadolu’nun insan coğrafyası!
Ali Balkız, 2021 Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü kazandığı romanı Büyümek İstedim’de (Literatür Yayınları), Demokrat Parti iktidarının son dönemiyle 27 Mayıs’ın ilk dönemini ölçüt alıyor, bu süreçte farklı inanç gruplarının odaklandığı köy ve köylülerin bireysel ve toplumsal sorunlarının yansımalarını irdeliyor. İyi bildiği bir coğrafyayı ve o coğrafyanın insanlarını, toplumsal ilişkilerini, duygu-düşünce dünyalarını, yaşam koşullarını, doğayla savaşımını, inançlarını mercek altına alıyor.
Ahmet Özer
FAKİR BAYKURT’LA YAN YANA
1980’lerin sonlarından itibaren üst üste yayımladığı öykü kitaplarıyla özgün bir sesi öykü dünyamıza nakışlayan; ürünleri Haldun Taner, Ömer Seyfettin, Orhan Kemal, Ümit Kaftancıoğlu başta olmak üzere birçok ödülle taçlandırılan, inceleme-araştırma alanında yoğun çalışmaları olan yazar Ali Balkız, “Büyümek İstedim” dosyasıyla 2021 Çiğli Belediyesi Fakir Baykurt Roman Ödülü’nün sahibi oldu. Literatür Yayınları, Balkız’ın dosyasını 244 sayfalık kitap olarak okura sundu.
Büyümek İstedim, iki bölümden oluşuyor: “Çekirge”, “Değirmen”. Romanda anlatılan konular da bu iki bölümü belirleyen başlıklarla yönleniyor.
Ali Balkız, iyi bildiği bir coğrafyayı ve o coğrafyanın insanlarını, onların toplumsal ilişkilerini, duygu-düşünce dünyalarını, yaşam koşullarını, doğayla savaşımını, inançlarını… mercek altına alıyor.
DP İKTİDARI VE 27 MAYIS!
Demokrat Parti iktidarının son dönemiyle 27 Mayıs’ın ilk dönemini ölçüt alan yazar, bu süreçte farklı inanç gruplarının odaklandığı köy ve köylülerin bireysel ve toplumsal sorunlarının yansımalarını irdeliyor.
Çekirge sürülerinin köylere akınında oluşturulan birlikteliğin, dinsel bağlamdaki farklılıklara daha anlayışlı bir pencere açamadığını görüyoruz. Bunda devlet çarkının Sünni ve Alevi topluluklara bakışının da eşit olmadığı gerçeğiyle baş başa kalıyoruz.
Aleviliğin biçimlendirdiği toplulukların yaşama kültürünün, insan ilişkilerinin, cem törenlerinin, kutsal bildikleri mekânlara olan bağlılıklarının derinlemesine ele alındığı romanda, özellikle bu grupları oluşturan erkek ve kadınlar arasındaki sosyal yapıyı yakından izleriz.
Kadınlar da erkekler kadar hatta onlardan da üstün söz hakkına sahipler. Çocuklar ise ailenin küçük bir parçası değil, kendilerine özgü dünyaya sahip bireyler olarak görülür.
Alevi dedelerin öncülüğü verilirken, ‘Cem’ bir topluluğun ritüeli olarak vurgulanırken ortaya konulan bir gerçekle karşılaşılır: İnsanlar doğrudan yana yönlendirilmede bir hesaplaşma içinde olurlar. Her kişi yaptığı yanlışlığın hesabını çevresindekilere olduğu kadar kendisine de vermeyi vicdani bir görev bilir.
Köylerin öğretmenden yoksun olmadığı dönemde; okulun konumu, burada görev yapan öğretmenler, onlardan birinin eşinin çevresindekilere yaşattığı duyarlık bir yana; muhtarlar, ağalar ve onların yönlendirdiği toplumsal yapı, yazarın son derece özgün gözlemleriyle okurun dünyasında bir gerçekçilik yaratır. Ali Balkız, okurun nabzını tutarak onu roman boyunca gezdirerek konuların tanığı yapar.
60’LI YILLARDAN İNSAN MANZARALARI
Balkız, Büyümek İstedim romanında ilkokul çağında bir çocuğun aklının sınırlarının ötesinde bir hareket alanı çiziyor bize. Gollik Ali, roman boyunca arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle köyün ileri gelenleriyle, muhtarla, anne babasıyla ve yakın akrabasından bir âkil kişiyle kurduğu birlikteliğin içine taşıyor okuru.
Sonuçta onca gözlemin yoğunlaştığı bir yürek; onu, örnek aldığı İbrahim Öğretmen’in ışığında öğretmen olmaya yönlendirecektir. Çünkü öğretmenliğin “her şeyi” bilen insan olması bir yana, örnek kişiliğinin de önde olduğu bir gerçektir.
Gollik Ali’den söz ederken romanda gerek çocuk gerek kadın gerekse erkeklerin tanıtımında alabildiğine bir lakap yoğunluğu görürüz. Neredeyse lakabı olmayan köylü yok gibidir.
Ali Balkız, “Değirmen” bölümünde ağaların çıkar ilişkisini, köylülerin bu aşamada birbirilerine tepkili oluşunu dile getirir.
Romanda, DP’nin oy avcılığı için vatandaşları bölerek kurduğu “Vatan Cephesi”, 27 Mayıs, Cemal Gürsel’in devlet başkanlığı, Cezmi Kartay’ın Malatya valiliği gibi bildiğimiz toplumsal olgularla da yüzleşiriz. Değirmenin yapımında özellikle Ermeni ustaların varlığı öne çıkarılır. Onların zanaat alanındaki hünerlerine değinilir.
Yazar kendisini biçimleyen coğrafyayı çok iyi gözlemiş. Otların, kuşların, ağaçların, koyunların, yemeklerin, giysilerin çeşitlerini binbir renkli sözcüklerle bilincimize işliyor.
Kitaptan bir örneği okuyalım: “Bebekli genç anneler, bebeklerini yarpuz, nane ve kekikli sularla yıkayıp, mis kokulu yumuşak bezlere basmalara, nakışlı işlemeli tülbentlere sarar, beşiği alıç ağacının gölgesine bırakırlardı. İki gözünden biri beşikte, biri ekinde… kuş konsa alıç ağacının dalına, ırgalansa bir yaprak, yüreği kopardı gelinin…” (s.38)
Ali Balkız, romanında yazar olarak tam da Fakir Baykurt’un damarına bağlanıyor diyebilirim. Yerel sözcükler, kişilerin davranışları, doğa, insan ve toplumsal ilişkiler, kırsal insanın çilesi, yönetime bakış, çocuklar… bizi Baykurt’un romancı dünyasına yaklaştırıyor.
Balkız’ın ilk romanıyla bu el almayı yazarlığı için bir deneyim olarak düşünüyorum. Kırsal insanın yaşam kültürünün uzun zamandır gerçekçi yazarlar tarafından ele alınmadığını düşündüğümüzde, Balkız’ın bu emeğinin toplumun derinliklerinde ne denli gizler, gizemler bulunduğunu okura yeniden yaşatması açısından önemsiyorum.
İÇERİKTE GEZİNİRKEN
Romanda dikkati çeken kimi durumlara değinmek isterim.
Öncelikle yazar zaman zaman ölçünlü dilin içine, yerel söylemler katıyor. Okur, dilin kendi mecrasında akarken birden bu anlatımın kimin tarafından yapıldığını düşünüp geri dönüyor.
Romandaki kişilerin kendi düşüncelerini ifade ederken böyle konuşması doğaldır. Yazar da buna özen gösteriyor. Ancak bu söylemleri kendi anlatımına katmasını nasıl yorumlar bilemem. Örneğin akıyı, oluyu (s.109), bakıydı (s.110) vb.
Bir ikincisi “okul” sözcüğü çoğu kez “mektep” olarak da niteleniyor. Halkın söylemi için doğaldır ama yazarın da bu konuda ısrarlı olduğu belli. Roman yazım açısından ele alınırken ve basıma hazırlanırken gerekli özen gösterilmeliydi.
Örneğin kullanıldıkları yere göre uygun olmayan sözcüklere rastlıyoruz: traş (tıraş), tiren (tren), mümesil (mümessil), zilif (zülüf), eğer (eyer: binek hayvanın sırtına konulan binicin oturma aracı), gurup (grup)…
Büyümek İstedim’de, yer yer şiirlerle, türkülerle, halkın zorda kaldığında sığınma aracı küfürlerle, baskı ve çaresizlikle buluştuğumuz gibi; sevginin, ilginin, bağlılığın, iş bölümünün, bir dağa, bir insana gönül vermenin de güzelliğiyle karşılaşırız.
DİL, ZAMAN VE MEKÂNLA HARMANLANAN ERDEM
Akıcı bir dil, etkileyici gözlemler bir yana, kırsal kesim insanının kirlenmeyen; kirlendiğinde iç hesaplaşmayla doğruyu bulmanın, erdemi yakalamanın ince nakış örüldüğü Büyümek İstedim, alışılagelmiş tip ve karakterlerle olay örgüsü doğrultusunda ilerleyen yapıyla değilse de zaman, mekân ve doğayı gözeterek, insanı önde tutarak onun yaşamına eğilerek ortaya konulan bir roman.
Ali Balkız, Sivas-Malatya eksenindeki toplumsal yapının 60-65 yıl öncesini günümüze taşırken, trenlerin bıraktığı düdük seslerine eklenen dumanları ve arayış içindeki insanları da düş dünyamıza yerleştiriyor.
Büyük kentlere göçlerin olmadığı bir dönemde, kapalı toplum yapısını belirleyen insan manzaralarını; daha mı hareketli, daha mı güzel ve etkileyici, daha mı yaşanası diye düşünürseniz 244 sayfalık roman size kılavuzluk eder diyebilirim.
Ali Balkız’ı, Fakir Baykurt’la özdeşleşen ilk romanı Büyümek İstedim’le bizi Anadolu insanının renkli dünyasıyla yeniden buluşturduğu için kutluyorum.