23 Nisan’dır bayram! Y. Bekir Yurdakul’un yazısı...
Okulda evimizi, evde sokağımızı, sokakta kırları, kırlarda arkadaşlarımızı, arkadaşlarımızla okulumuzu özlemektir bayram... Sesimizi şarkılara katmak, sevinci rengârenk boyamak, barış türküsüne dünyanın her yöresinde aynı coşkuyla katılmaktır bayram... Atatürk’le salıncağa binmek, kitaplarla çoğalmaktır bayram!
Y. Bekir Yurdakul / Cumhuriyet Kitap EkiDesen: MURTEZA ALBAYRAK
Aklınızda değil mi çocuk adımlarınızla kutladığınız, koşup oynadığınız 23 Nisanlar. Şimdi sorsam neler anlatırsınız kimbilir! Ya sahnede, alanda, salonda, oyunda alkışa durduğunuz çocuklar/ çocuklarınız.
İşte yine 23 Nisan düştü aklıma! Hazırlığı bile bayram.
Kucakladım ne hazırlamışsam bu büyük sevinç için, soluğu sınıfta aldım. Tören de güzel, gösteriler de, sahnede olmak da... ama asıl güzeli o sevinci duyumsamak, bayraklar elden ele, sınıftan bahçeye, salondan sokağa koşmak... Birlikte hazırlamak ne yapılacaksa... Şarkıları birlikte, şiirleri birlikte, resimleri birlikte...
Sevincim, coşkum, çocukluğum bir yana, ne zaman 23 Nisan desem okul bahçesinin bir köşesinden Dağlarca’nın sesini duyarım ilkin:
“Kuşlara baksam/ Yürüsem biraz/ Yok oluyor içimde/ Annemin dediği/ Öğretmenin dediği...// Peki neden yok olmuyor içimde/ Atatürk’ün/ 23 Nisan dediği?”
Başka bir köşeden Eşref Karadağ seslenir:
“Uyku tutmaz gözlerimi,/ Başucumda yeni pabuçlar./ Bugün Yirmi Üç Nisan,/ Giysilerim ilkbahar.// Koşarım okul yolunda,/ Geçmek bilmez dakikalar./ Bugün Yirmi Üç Nisan,/ İçimde çalar bandolar.// Okulum da süslenmiş,/ Camlarında papatyalar./ Bugün Yirmi Üç Nisan,/ Dalgalansın bayraklar!// Toplandık büyük alanda,/ Atamıza selam durduk./ Bugün Yirmi Üç Nisan,/ Çeşit çeşit oyun kurduk.”
DÜNYANIN ÇOCUKLARIYLA...
Oyunlar içinde yitip gitsem de, yolum hep 1920’ye, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk toplantısına çıkar. O Meclis’te bir üye olur, kürsüye güvenle çıkar inançla konuşurum: “Egemenlik kayıtsız şartsız...”
Meclis sıralarından Hidayet Karakuş seslenir:
“Sularımız aydınlık;/ göklerimiz parlak./ Ellerimizle büyütelim/ yıldızları ışıtarak.// Bilgimizle büyük,/ yurdumuzla özgür./ Emeğimizle güçlü,/ sevgimizle düşünür.// Bu yurt, bu dağlar;/ yerin altında yatan,/ elmas kadar güzel,/ varsıl bu vatan.// Sevincim kalbimde bayrak,/ koşuyorum geleceğe./ Kucaklıyorum yurdumu;/ sularda çakıl taşı, kayrak.”
Okul çağlarını başka telaşlarla kucaklayamayan çocukları düşünürüm sonra; işçi çocukları, çırak çocukları, okula uzaktan bakan kız çocukları... Hepsini adreslerinden bir bir alıp okula getiririm. O da yetmez başka coğrafyalar düşer aklıma.
Tahsin Saraç umutla gelir yanıma:
“Daha bir ballanır uyku/ Çocuklar kardeş oldu mu/ Barışır artık kurt kuzu/ Çocuklar kardeş oldu mu.// Düşler denizine doğru/ Mutluluk bir yelken açar/ Her yürek bir altın pınar/ Çocuklar kardeş oldu mu. // Daha bir ışıldar akarsu/ Çocuklar kardeş oldu mu/ Kucaklaşır batıyla doğu/ Çocuklar kardeş oldu mu...”
Dünyanın çocukları doldursun isterim okulumun bahçesini, hepsine yer bulurum, hepsini oyuna alırım. Çünkü bilirim “Bir çocuk ağlıyorsa/ Asya’da/ Afrika’da/ Dünyada,/ O çocuk bizimdir.// Ağlayan çocuklar gülüyorsa/ Asya’da/ Afrika’da/ Dünyada,/ O dünya hepimizindir.” (O. Murat Arıburnu) diyebilmektir bayram.
Atatürk’ü çağıralım der bir arkadaşım. Gülümserim. Bak Aziz Sivaslıoğlu ne diyor, derim:
“Çocuk Bayramı’nda/ Gelmiş katılmış aramıza,/ Atatürk çocuk olmuş bakın:/ Sallanıyor salıncakta!// Gülüyor gözlerinin içi,/ Gülüyor,/ Gökler, denizler kadar mavi./ Diyor ki: ‘Çocuklar, ben verdim size/ Bayramların en güzelini./ Dilerim, yurdumun çocukları,/ Tüm çocukları dünyanın/ Gülüp oynasınlar bugünkü gibi;/ Acıda, sevinçte kardeş olsunlar.../ Çınlasın yeryüzünde barış türküleri.”
Sonra Adnan Ardağı katılır büyük oyunumuza:
“Bugün bir başka aydınlık yeryüzü,/ Bir başka ağaçların, evlerin yüzü./ Bugün çocuklar güzel./ Bugün sokaklar güzel.../ Elimizden tutan her el/ Daha sağlam/ Daha mavi gökyüzü;/ Bayraklar daha yakın.”
Bayrakların altında sürer oyunların en güzeli, bayrağımız süsler sevincimizi; kahkahalarımız kol kola girer ağız dolusu güleriz.
1920’DEN BUGÜNE
Haydar Ergülen çağırınca da “1923 Nisan”ına gideriz:
“‘Çocukluk gibi bir şey bu gökyüzü/ hiçbir yere gitmiyor’ demiştiniz Edip Bey,/ o dediğiniz bizim üst kat komşumuzmuş meğer,/ 100 yıldır yukardan bize gülümseyip duruyormuş,/ kapımıza süt koyar gibi her sabah güneşi yolluyormuş,/ ve akşamları ay oluyormuş, yıldız doluyormuş, geceleri rüya.../ Ben de oturmuş 23 Nisan şiiri yazıyorum güya,/ yazmış işte gök, deniz, güneş, ay ve dünya,/ ona ekleyebileceğim ne var, olsa olsa,/ ey aydınlık, ey mavi, ey ışık ülkesi bin yaşa,/ ve Cahit Külebi’nin şiirindeki gibi ‘Sen de Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin’ demek o çocuğa,/ 100 yıldır 23 Nisan’sın, yüzlerce yıl daha doğ bize, fikrimize, gönlümüze,/ bağımsızlık ve özgürlük buluşsun bu güneş ülkesinde,/ ‘Gökyüzü gibi bir şey bu 1923 Nisan’ diyelim,/ dileyelim 1923 kez kutlu olsun 23 Nisan/ çocuklar gibi maviyle, iyilikle, neşeyle/ halk mavisi bu cumhuriyette...”
AĞIZ DOLUSU GÜLMEKTİR BAYRAM
Hayatı gönlümüzce renklendirmek, uçurtmalara göz kırpmak, daldan dala konan serçelere günaydın demektir bayram.
“Öğretmenim,/ Dün gece ben uyurken,/ Deniz taşmış/ Haritamı su basmış…/ Kâğıdın buruşması/ Yazıların dağılması/ Bu yüzden…” (Aytül Akal) dediğimde öğretmenimin gülen gözleriyle karşılaşmaktır bayram.
Yazının coşkusunu, arkadaş sevinçlerini her an yanı başımızda duyumsamaktır bayram...
Okulda evimizi, evde sokağımızı, sokakta kırları, kırlarda arkadaşlarımızı, arkadaşlarımızla okulumuzu özlemektir bayram.
Sesimizi şarkılara katmak, sevinci rengârenk boyamak, barış türküsüne dünyanın her yöresinde aynı coşkuyla katılmaktır bayram...
“Öğretmenim,/ kullanılmış güneş ışınlarını/ çöpe atsalar./ Babam, onları da toplasa,/ satsa…/ Bana kitap alsa…” (Mavisel Yener) diyen çocukların da okula koşabilmesi, parkları, bahçeleri güldürebilmesidir bayram.
Atatürk’le salıncağa binmektir, 23 Nisan’dır bayram.