Tarihe yön veren isimlerin ilham dolu aşk hikâyeleri: Kleopatra'dan Marie Curie'ye..
Aşk denilen kavram çağlar boyunca var olmuş ve insanları derinden etkilemiş tarif edilemez bir duygudur. Kimilerine göre inanması güç ve gerçek olmayan, kimilerine göre ise onsuz yaşanmayan bir durumdur. Tarih de içinde aşkı barındıran birçok hikâyeye ortaklık etmiştir. Varlığına inansak da inanmasak da tarihe yön vermiş pek çok ünlü kişi yaşadıkları aşklarla ilgileri yıllar boyunca üzerlerinde toplamıştır. İşte onlardan bazıları...
cumhuriyet.com.tr-
KLEOPATRA VE MARCUS ANTONIUS AŞKI
Tarihin en güzel kadını olarak anılan Kleopatra, aşık olduğu adam Jül Sezar'ın ölümünden sonra Roma İmparatorluğu doğu-batı olarak ikiye bölündü. Bu bölünmeyle hayatı tamamen değişen Kleopatra, Sezar'a duyduğu aşkın fazlasını Marcus Antonius ile yaşayacaktı. Roma İmparatorluğu'nun doğu tarafının kralı Marcus, Mısır ziyaretinde Kleopatra'yı görür görmez aşık olmuş ve M.Ö 40 yılında ikiz çocukları dünyaya gelmişti. Marcus, M.Ö 36 yılında Kleopatra ile evlendi ve onu Mısır, Girit, Suriye valisi olarak tayin etti.
İşlerin içine Kleopatra girince Roma Senatosu karıştı ve Marcus vatan haini ilan edildi. Çift Mısır'a kaçarak hayat kurdu. Kleopatra'nın intihar ya da zehirlenmeden kaynaklı şaibeli ölümü üzerine Marc Antonius kendini bıçaklayarak öldürdü...
-
İKİ BİLİM İNSANI, TEK VÜCUT...
Marie Curie Fransa Paris'te öğrenciyken çeşitli çeliklerin manyetik özelliklerini araştırmak için bir arkadaşı vasıtasıyla Pierre ile tanışmıştı. Aslında onları bir araya getiren şey 'Bilim Aşkı idi...'
Evlenme teklifi eden Pierre ve Polonya'ya dönmek için yola çıkan Marie... Teklif MArie tarafından reddedilmişti. Kadın olduğu için birçok projesi ve pozisyonu yok sayılan Marie, Paris'e döndü ve ikili evlendi. Kristallerin elektriksel özelliklerini ve radyoakif elementler üzerine doktora çalışmaları yapan çift adeta aşkla takım olarak çalışmaya başladılar. 1903 yılında, çift 'polonyum ve radyum' keşifleri üzerine Nobel Fizik Ödülü'nü kazandı.
-
ÖZGÜR AŞKIN İMALATÇILARI: BEAUVIOR VE SARTRE
Varoluşçuluğun babası Jean Paul Sartre ve modern feminizmin önderlerinden Simone De Beauvoir aşkı 1929 yılında filizlendi. Ortak arkadaşları sayesinde tanışan çift dünyaya aynı pencereden baktıklarını fark ettiler.
Belki de aşklarını daima diri tutan şey birbirlerini eleştirip daha iyi bir noktaya taşıma düşüncesiydi. Aralarında kendi buldukları bir aşk dili bile oluşturmuşlardı. Onlar hem ilişkide birliktelerdi hem de özgürlerdi. Burjuva ailenin çocukları olmasına rağmen değerlerine karşı isyancı yapıdaydılar. Kesişim noktaları çoktu, kişisel alanlarını da iyi belirlediler. Sartre ömrünün son zamanlarını Beauvoir ile geçirmiş, ölümünün ardından Beauvoir 'Veda Töreni' adlı kitabı yazarak sevdiği adama ithaf etmişti...
- AŞK İMKANSIZI İMKANLI KILAR: SALVADOR DALI VE GALA
Aşka inanmayan bir adam ve evli bir kadın...
Kulağa imkansız gibi gelse de, ünlü ressam Salvador Dali 1929 yılında bir aşk hikayesine başladı. Birbirlerini görür görmez aşık olan çift, birlikte sanat eserleri yaratmaya başladılar. Hatta Dali, resimlerinde ikisinin de imzasını taşıttı. Gala, Dali için ilham kaynağıydı. Gerçeküstü bu aşk, Gala'nın kocasını ve çocuğunu terk ederek Dali'ye kaçmasıyla devam etti. Özgürlüğün düşkün olan Gala, başkalarıyla da birlikte olurken Dali bunun hem acısını çekiyor hem de sanatında yansıtıyordu. Dali, bu acıdan besleniyordu...
''Gala'nın acısından
- ki benim acımdır
Galanın ölümünden
-ki benim ölümümdür
Başka hiçbir şey hayatıma dokunamaz.''
Bu aşk tam tamına 50 yılı aşkın bir süre devam etti, onları ayıran ölüm oldu. Dali, kendisinden önce hayata veda eden sevgilisinden sonra hayatla tüm bağlarını kopardı.