Zor durumdaki ülkemiz için yeni bir çıkış diliyor

Tuğrul Kudatgobilik, Koç ailesi, MESS, TİSK’in, işveren dünyasının, uzmanlık kadrosundan işveren örgütleri başkanlığına uzanan, sanayi barışına açılım yapan yüzü.. 1970’li yılların büyük grevlerini sözleşme barışıyla bitirmekle, MESS - TİSK başkanlık yıllarında sosyal barışın önünü açan çıkışlarıyla onurlanıyor..

Şükran Soner

Tuğrul Kudatgobilik’i 70’li yıllardan günümüze uzanan işveren örgütlülüğü çatısı altındaki çalışmalarının tanıklıkları için aradığımda, itiraf ediyorum “Koç’ta Üç Nesil/ Sanayi Barışına Adanmış Bir Hayat Hikâyesi” başlıklı anı kitabının yayımlanıp 3. baskısının tükendiğini duymamıştım. Zamanımın yettiğince, bilmeden ortaklaştığımız “üç kuşak tanıklıklarının” anılarını hızla tarayarak, kimi satırbaşlarını sizinle paylaşmaya çalıştım..

Vehbi Koç’un yanında, oğlu Rahmi Koç’un çalışma odasının hemen karşısındaki odada, profesyonel hukukçu olarak toplusözleşmelerle ilişkili 1967 yılında başlayan görevlerinin sorumluluk alanlarındaki sözleşmelerde doğrudan işveren tarafı olarak rollerinin kendisi için de en anlamlılarını bile bir söyleşiye taşıyabilmek olanaksız..

Kendisi özetlerken 1970’lerin en zorlu çatışmacı dönemlerinde de, sonuç olarak iş barışından yana akılcı çözümler arayışı içinde bir duruş olarak özetliyor. İşe alınmasında öncülük yapan Rahmi Koç’un kitabı için yazdığı önsözde ise şu ilginç değerlendirmeyi paylaşmak isterim: “Tuğrul Bey, endüstri münasebetlerini iyi bilen bir arkadaşımızdı. Çalıştığı süre içinde ikna kabiliyeti, dik duruşu ve cesareti ile topluluğumuzun sendikalarla olan ilişkilerini çok dengeli götürdü.

Ödüllerin zirvesi, zirvelerin ödülü 

Vehbi Koç, Dünya Ticaret Odaları üst örgütü (ICC) tarafından “Dünya’da Yılın İşadamı Ödülü”nü 110 ülkeye mensup 200 aday arasından seçildi. 86 yaşında Başbakan Rajiv Gandhi’nin elinden aldı. 11 Şubat 1987, Yeni Delhi’de yapılan törende aldığı madalyayla ailesi ile çekilen ilk fotoğrafta (Soldan sağa doğru Turgut Tokus, İnan Kıraç, Semahat Arsel, Rahmi M. Koç, Barbara Ther, Suna Kıraç ve Turğrul Kudatgobilik’le.)

Her zaman bir parça fazla verdiği için tenkit edildi, fakat netice itibarı ile bizi greve sokmadan, hiçbir zaman endüstriyel ihtilafa düşürmeden, fabrikalarımızı durdurmadan ve bizi üzmeden çalıştı.

O zamanlar belki kendisinin kıymetini tam manası ile anlayamamış olabiliriz, fakat bugün geri dönüp baktığımızda ne kadar değerli bir eleman olduğunu, ne kadar uzun vadeli düşündüğünü anlıyor ve takdir ediyoruz. Hele de TİSK ve MESS’ten ayrıldıktan sonra, bazı sendikalarla anlaşmamız olmasına rağmen başımıza gelenleri, uğradığımız zarar ziyanı ve de iş disiplininin bozulduğunu hatırlayınca, Tuğrul Bey’in değerini, kabiliyetini ve sıkı duruşunu bir defa daha takdir ediyorum..”

2002’DE GAZETECİLİK, ÖZGÜRLÜK BORCUMUZ

Doğrusu, profesyonel gazeteci, dönemin kısa süreli de olsa TGS başkanı olarak, 2002 yılında, bağımsız gazeteciliğin, düşünce özgürlüğü haklarımızın en büyük kazanımı olan, “212 ve Gazeteciler Bayramımızın simgesi” güvencemize darbe amaçlı işverenlerimizden gelen saldırı sürecindeki yanımızda duruşunu unutabilmemiz olanaksız.

2002, işçilerin “iş güvencesi” yasasının Meclis oylaması, bilmeyenler için en kestirmeden, siyasal, toplumsal tarihimizin çok temel bir dönemeç taşı aracı olmuştur. Amerika, Irak işgali operasyonunun hazırlıklarında, Türkiye’den Kuzey Irak’a giriş için, Ecevit koalisyon hükümetinden istediği tezkere onayına alamayınca, alternatif parti, siyasal oluşum arayışları hızlanmıştı. 

Ayıraç, 2002’nin ünlü işçilerin iş güvencesi yasası görüşmeleri oldu. TİSK’in MESS adına yönetim kurulu üyesi, başkan yardımcısı Tuğrul Kudatgobilik daha İstanbul’da düzenledikleri basın toplantısında, TİSK olarak iş güvencesi yasasına karşı olduklarını, ancak çıkacaksa asla gazetecilerin bunun dışında tutulmasını savunamayacaklarını ilan etmişti. Bağımsız gazetecilik adına var olan “212 sayılı yasanın, yani gazetecinin patronu karşısında düşünce özgürlüğünü savunabilmesinin güvencesi olan, zorla yazı yazdırma, ya da yazdırmama baskısına karşı korunmasını zayıflatacak, işçilerin tümü için tanınmış yasal güvenceler dışında bırakılmalarına karşı olduklarını..” açıklamıştı.


TGS olarak zorunlu Meclis’teki tüm partilerin gazeteci milletvekilleri ile işbirliği içinde, Yaşar Okuyan’ın, Masum Türker’in, Yahnici’nin.. 14 gazeteci milletvekilinin desteğini almış olarak, haftalarla komisyonların peşinde olduk.. İş güvencesi yasasının da kapsamına girmek için direnip sonuç aldık. Gelin görün ki günümüz yandaş medyacılığının öncüleri, patronaj kadrolarının görünmeyen elleri ve gücü ile, komisyonların açık oylamalarında oybirliği, kaçınılmaz partilerin resmi katılımları içinde geçmiş metinler inanılır gibi değil ama çalınıp çalınıp duruldu.

Yetmedi Milli Görüş’ten kopan kadroları ile Gülen Cemaati ile siyasi parti ortaklığına giren AKP kurucu kadrolarının bizim medya patronajının güç odakları ile anlaştıklarının duyumunu da aldık. Seçim destekleme karşılığı gazetecilerin iş güvencesine karşı çıkışta öylesine çekişmeli bir konuma gelindi ki.. AKP’nin kurucu kadroları Meclis görüşmelerinde açık söz alıp, el kaldırarak bu kez ceza niyetine iş güvencesi yasası metninin tümüne karşı söz alıp açık oy için el kaldırdılar. Ecevit, gazeteci kökenli duruşu ile, anımsanacaktır o tarihte çok hasta haliyle saat dörtlere kadar Meclis’ten ayrılmayarak, Gülen’ci bilinen siyasal kadrolar eliyle yapılabilecek, koalisyondan görevli bakanın çekilmesi, yasanın görüşülememesi tuzağına karşı direndi..

Kudatgobilik’e bir kez daha bugünden o tarihteki duruşları için teşekkür ederken hiç umamayacağım bir çıkışını daha sizlerle de paylaşmam gerekiyor. “Bugünkü aklımla, TİSK olarak söz konusu işçilere dönük iş güvencesi yasasına karşı çıkmazdım” diye net bir cümle kurduktan sonra, MESS ve TİSK çatısı altındaki Türkiye’nin ilk profesyonel, ücretli, doğrudan büyük işverenler içinden olmayan bir işveren örgütü başkanı olarak değil, dünya ölçeğinde iş barışı, sendikal haklar, toplusözleşme ilişkilerindeki gelişmelerden ders almış olarak..

İş barışının, sanayideki gelişmenin anahtar ilkelerini öğrenmiş olarak, ülkemizde de grup sözleşmeleri, işkollarının nitelikleri ile bağlantılı genel ilkeler üzerinden çok önemli sosyal gerçeklerle yüzleşmelerinden satırbaşlarını paylaşıyor. Günümüzde de dünya ve ülkemizde iş barışını en çok bozan sorunun işsizlik olduğunun altını çiziyor. Sanayide barışın iş veriminde sihirli anahtarın, güvenli sözleşme düzeni ve iş güvencesi ilkelerinin korunması ile ancak geçerli olduğunun uzun uzun gerekçeli saptamalarına anılar kitabında da geniş yer veriyor..

12 Mart yetmez, 12 Eylül askeri darbe süreçlerinde ülkemizdeki anayasal, yasal operasyonlarla gelen ağır hak kayıpları, gelir dağılımındaki adaletsizliğin artaması gibi sonuçlar yaşandı. Üstelik yalnız sendikal hak sahipleri açısından değil tüm üretici güçler, emeği ile geçinenler adına ağır kayıpların travması görüldü. 

2001 Nisanı’nda MESS Başkanlığı’na, 27 Aralık 2004’te TİSK Başkanlığı’na seçilen Tuğrul Kudatgobilik’in anılar kitabının yanında, kendisi açısından anlamlı dönemeç taşları için söyleşiye dönük notlara göz attığımda, ülkemizde yaşanan emekçi hak kayıplarının çarpıcı sürekliliği yanında, anlamlı ayrıntıları gözümüzden kaçırdığımızı da gözlemleyebiliyorum.

2001-2016, 14 yıl dokuz ay Türk sanayisinin koştuğu ve sanayi mamul ihracatının geliştiği dönemler olmuş. Doğrudan 200 bin işçi, yan sanayi ile birlikte 600 binlere çıkan bir yararlanma söz konusu. İlk grup sözleşmelerini 2002 Aralık ayında yaptıklarını, MESS’in 21. asır endüstri ilişkilerine yakınlaştığını söylüyor. Hiç denemese de grev-lokavt yaşanmadığını, MESS’in çokuluslu şirketler de içinde 220 üyeden 320 üyeye çıktığını anlatıyor.

TİSK Başkanlığı çatısı altında ise ekonomik ve sospyal konseyin kurulması ve çalışmasına gayret sarf ettiğinin altını çiziyor. Konseyin kurulması 2010’a kadar sarksa da, Türk Ticaret Yasası reformuna doğrudan katkılarını, 2016 Sosyal Güvenlik Yasası; 2017, 6570 Sendikalar ve Grev-Lokavt Yasası çalışmalarında işveren cephesi adına işçiler için de olumlu katkılarından söz açıyor.

En anlamlı, ilkeli çabaları olarak da, Türkiye’nin ILO üyelik çalışmaları içinde olarak, Türkiye-AB ilişkilerinde Karma İstişare Konseyi kuruluşundan söz ediyor. Türk-İş, DİSK ve Hak-İş’in gönüllü desteğinden, üç konfederasyonun ahenkli katılımlarıyla KİK başkanlığından örnekler veriyor. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanabilmesi yolunda işverenler olarak doğrudan destekleri, çabalarından örnekler sıralarken, Gezi olaylarına da olumlu bakışlarından örnekleri atlamıyor. Anılarının içinde Gezi olaylarına bakışlarını özetleyen, dönemin valisine de gönderilmiş mektup da dikkat çekici içerikte.

G20 - B20 (global 20) Sosyal İşler Komitesi Eşbaşkanlığı 5 yıl sürüyor. İstihdam çalışma gurbu çalışmaları kapsamında 2011 Cannes, 2013 St.Petersburg, 2014 Mexica, 2015 Antalya’da varlar. Ali Koç’un İstihdam Kom. Başkanlığı’nı yaptığı Antalya zirvesini, o tarihte siyasi liderliğin olimpiyatları alma peşinde olması bağlantılı, değerlendirememesi nedeniyle, 1boşa geçmiş bir başkanlık devri” sonucuyla hayıflanıyor.

Dönemlerin ayrıntıları, gazete sayfalarına anlamlarıyla yansımamış olsa da, arşivlerden çıkan gazete kupürlerinden, dönemin MESS ve TİSK duruşlarında sürekli iş barışına yönelik önerilmiş tezlerinin yaşama yansıtılmamasının eleştirileri dikkat çekiyor.

Dünya Bankası’nın “sosyal güvenlik için zaman kalmadı” uyarıları, mesleki eğitimin yetersizliği üzerine çıkışları, “Asyalaştırıldık ama ulusallaştırılamadık”, “Ekonomik Sosyal Konsey 25 aydır toplanmadı”, “Türkiye’de en büyük vergiyi işçiler ödüyor”, “Kadınlar olmadan atlet topal kalıyor”.. türünden çıkışlar dikkat çekiyor. En ağır ortak eleştiriler kapsamında ise istihdamsız büyüme politikalarına karşı duruşlar var. Ekonomik canlanma, rakamsal büyümelerin, gerçek üretim, sanayi ile buluşamamasının eleştirileri yıllar içinde ağırlık kazanıyor..

TÜRKİYE, AB İÇİNDE ZİRVEYE ÇIKMA ŞANSINI KAÇIRIYOR

Tuğrul Kudatgobilik anıları içinde yer verilmemiş, günün gelişmelerine ilişkin sorulara yanıt vermekten de kaçmıyor. Siyasi iktidarın toplumu iyi yönetememesi nedeniyle, AB içinde zirveye çıkma şansını yakalayabileceği bir devrede, toplumu da çok ciddi kutuplaştırma sonrasında, “Türkiye’ye ciddi bir momentum kaybettirmiştir” diyor.

Günümüz dünyasının 4. sanayi devrimini yaşadığı bir süreçte, Türkiye’nin bu gelişmelerin çok gerisinde kalmasına ilişkin gerçekleri anımsatıyor. “Gerek sosyal, gerekse kültürel, eğitim alanlarında yeni kazanımlar yok. İmam hatip okullarına dayalı lise eğitimi, evrensel çağdaş eğitimden geriye çekilişler, “fizik, mantık, felsefe.. derslerinin ihmal edilmesi, eğitim sistemimize büyük darbe vurmuştur.

Bugün Türkiye’nin bir modern sanayi ve teknoloji programı yoktur. aynı şekilde en büyük problemi olan işsizlik sorununa karşı bir istihdam politikası da yoktur.. Kültür politikası yok, sosyal gelişme politikaları yok..

Türkiye düzelebilir mi? Kendi kendine düzelmez. Yeni bir proje, yeni bir akıl-fikir ortaya çıksa olur. Bugün ülke zor durumdadır.