‘Zonguldak, nereye gitsem arkamda’
Emeğin başkenti Zonguldak’ın yetiştirdiği eğitimci, yazar İrfan Yalçın, ilk sanayi kentinin soylu bir yarış atıyken sütçü beygirine dönüştürülmesinden üzüntü duyuyor.
Ali AyaroğluEmekli olduktan sonra Köyceğiz’e yerleşen ama doğup büyüdüğü, şekillendiği kenti unutmayıp iki veya üç ayda bir Zonguldak’ta dostlarıyla buluşan eğitimci, yazar İrfan Yalçın’ı en fazla üzen şeylerin başında da kentin, “emeğin başkentinden “emeklinin başkentine” dönüşmesi.
Sanatı, kısaca gerçekliğin duyusal, duygusal yansısı olarak özetleyen Yalçın, romanı da “Kısacası roman, yaşamı örselenmiş, bozulmuş bireyin öyküsü” olarak tarifliyor. “Bir de doğal dilden türetilen yazınsal dil var” diyen ve yazınsal dilin oluşturulması gerektiğini belirten İrfan Yalçın ile hasret gidermeye geldiği Zonguldak’ta buluşarak edebiyat ve Zonguldak üzerine konuştuk...
Evrensel okuyucu
Niçin yazıyorsunuz?
Heidegger’in öğrencisi varoluşçu J.P. Sartre, “Yazın Nedir” adlı yapıtında “...Herkesin kendine göre bir yazma nedeni var. Kimi için bir kaçış, kimi için bir fethetme aracı yazmak” diyor.
Sanatsal yaratının başlıca nedenlerinden biri, insanın kendisini dünyaya göre daha üstün, daha önemli duyumsama gereksinimidir. Sanat ancak başkası içindir ve onun varlığıyla vardır. Yani sanat evrensel okuyucu içindir ve özgürlük istemenin bir biçimidir. Bir kez yazmaya başladınız mı, ister istemez “bağlanmışsınız” demektir.”
Sosyalist gerçekçi edebiyat konusunda ne düşünüyorsunuz?
Sosyalist gerçekçilik, sosyalist toplumlara özgü bir edebiyat anlayışı olup dünyanın sosyalistçe temellendirilmesi düşüncesine dayanıyor. Amacı, yeni bir toplumu yaratmak yani yeni bir öz, yeni bir ahlak anlayışı, yeni değerler, yeni bir insan. Yalnızca toplumdaki bozuklukları, yanlışları eleştirmekle yetinen 19’uncu yüzyıl eleştirel gerçekçi edebiyatından ayrı bir edebiyat anlayışı bu. Çernişevski’nin dediği gibi yaşamı eleştirmekle kalmayan, Marksist - Leninist anlamda yaşamı açıklamakla da görevli bir edebiyat anlayışı; 19’uncu yüzyıl Rus edebiyatıyla kıyasladığımızda cılız, sönük ürünler veriyor genellikle. Akımın en önemli temsilcisi M. Gorki. Ama ne ki, ona büyük ilgi gösteren Lenin bile, yazarın o çok ünlenmiş “Ana” romanı için, “Çırpıştırılmış bir roman, ama bizim için önemli” demiştir.
Masalsı geldi...
Romanlarınızda uyguladığınız anlatım tekniğini açıklar mısınız?
Romanlarımın hiçbirinde, olayları, durumları, psikolojk süreçleri, içsellikleri kişilerin içine, bilincine girip her şeyi ama her şeyi bilen bir Tanrı romancı anlayışıyla yazmadım. Böyle bir anlatım tekniğini nesnelliğe, gerçekliğe ters buldum, masalsı geldi bana. Bu kısaca özetlediğim davranış psikolojisi tekniğiyle yazan birçok yazar görüyoruz yirminci yüzyıl ortalarındaki Amerikan edebiyatında: J. Steinbeck, E. Hemingway, Caldwell, Horace McCoy, Dashielle Hammet...
Yapıtlarınızda önemli bir yeri var Zonguldak’ın. Bu kentin sizin için anlamı ne?
Zonguldak, doğayı, insanları ilk gördüğüm yer. Zonguldak’la olan nesnel ve duygusal ilişkimi “İçimdeki Zonguldak” adlı kitabımda bütün ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. O öyle bir Zonguldak ki, Cumhuriyetimizin ilk büyük sanayi kenti. Soylu bir yarış atıyken sütçü beygirine dönüştürülen güzellik. Nereye gitsem arkamdan gelen, beni yalnız bırakmayan çocukluğum.