Zirve Yayınevi davasının gizli tanığı İlker Çınar, FETÖ kumpasını nasıl kurduklarını anlattı

FETÖ'nün talimatıyla, kendilerinden olmayan askerleri engellemek ve örgüt mensubu askerlerin önünü açmak için "İhbar mektupları" gönderilmesine ilişkin 10 sanık hakkında hazırlanan Zirve Yayınevi kumpas iddianamesi kabul edildi. FETÖ’nün Zirve Yayınevi davasında gizli tanıklık yapan İlker Çınar, TSK'ye nasıl kumpas kurduklarını tek tek itiraf etti. Kumpas sonucu 1,5 yıl hapis yatan emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un avukatı İlkay Sezer konuyla ilgili Cumhuriyet’e açıklamalarda bulundu.

Furkan Karabay

Zirve Yayınevi katliamı, kumpasların, cinayetlerin ve terör örgütünün iç içe geçtiği bir dava olarak tarihe geçti. Malatya’da, 18 Nisan 2007’de düzenlenen saldırıda, iş yerinde çalışan Alman Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel boğazları kesilerek öldürülmüştü. Gizli tanık ile dava “Ergenekon” soruşturması kapsamına alınmıştı.

FETÖ'nün talimatıyla, kendilerinden olmayan askerleri engellemek ve örgüt mensubu askerlerin önünü açmak için "İhbar mektupları" gönderilmesine ilişkin 10 sanık hakkında hazırlanan kumpas iddianamesi ise dün kabul edildi.

FETÖ KUMPASI OLDUĞUNU İTİRAF ETTİ

İddianamede yer alan en dikkat çeken isim ise FETÖ’nün davadaki gizli tanığı İlker Çınar’dı. Bir dönem papaz olan ardından Müslümanlığa geçen Çınar, emekli Albay Mehmet Ülger ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un da aralarında bulunduğu askerlere, firari FETÖ’cü savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla kumpas kurmuştu. Hurşit Tolon 1,5 yıl cezaevinde yatmıştı.

Çınar, TSK’ye yönelik kumpası itiraf ederken, yalan beyanlarda bulunduğunu, Zekeriya Öz ve FETÖ’cü polislerin talimatlarını gerçekleştirdiğini söyledi.

(Gizli tanık İlker Çınar)

“AMAÇ BAŞINDAN BERİ ÇOK AÇIKTI”

Orgeneral Hurşit Tolon’un avukatı İlkay Sezer konuyla ilgili Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, “Amaç başından beri çok açıktı, şu anda ihraç edilen savcı ve hakimler bu davayı örgütün menfaatleri doğrultusunda bir yere taşıdılar” dedi.

Sezer, kumpasın ortaya çıktığını, askerlerin iftira ile hapse atıldığını söyledi ve “Kumpası kuran hakim ve savcılar da Yargıtay’da yargılanıyor. Şimdi bu iftiracılar yargılanacak. Bu yargılamaları da yakından takip edeceğiz” diye belirtti.

(İlkay Sezer-Hurşit Tolon)

ASKERLİKTEN FİRAR ETTİ PAPAZ OLDU

Şimdi iddianamede yer alan Çınar’ın itiraflarına göz atalım.

İddianamede, 27.10.202 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade veren İlker Çınar, eski bir asker olduğunu fakat mesleğini sevmeyip firar ettiğini ardından Kırklareli Askeri Cezaevi’nde 63 gün yattığını anlattı. 1995 yılında merakı sonucunda Hristiyan olduğunu söyleyen Çınar, İncil okuluna gittiğini, papazlık yapabilecek bir diploma aldığını belirtti.

Çınar daha sonra, Tarsus’ta Amerikan misyoner Thomas Tofilon’un desteğiyle Uluslararası Protestan Kilisesi'ni kurduğunu ifade etti. Tofilon ise daha sonra Çınar’ın şikayetiyle tarihi eser kaçırdığı gerekçesiyle ceza aldı ve ABD’ye kaçtı.

BEYANLARIN YALAN OLDUĞUNU SÖYLEDİ: “İŞKENCE ALTINDA VERDİM”

Kumpasa giden yol ise buradan sonra başladı.

Olayın ardından “Afaroz” edildiğini söyleyen Çınar, tekrar Müslüman olduğunu ardından Abdullah Atılgan adlı Jandarma İstihbaratı’nda görevli biriyle tanıştığını belirtti.

Çınar’ın anlattıklarına göre, Abdullah Atılgan ve yanındakiler misyonerleri bulmak için devlet tarafından görevlendirilmiş kişilerdi.

Çınar ifadesinin devamında, misyonerlik faaliyetleri ile ilgili “İstihbari çalışma" adı altında Mehmet Ülger, Haydar Yeşil, Abdullah Atılgan, Ruhi Abat adlı şahıslarla sık sık görüştüğünü anlattı. Çınar, görüşmeler sırasında kendisine Zirve Yayınevi davasında yer alacak numaralar verildiğini ifade etti.

Zirve Yayınevi katliamıyla ilgili yalan beyanları üzerine itiraflarda bulunan Çınar şöyle devam etti:

“Benim kesinlikle bu kişilerin Zirve Cinayeti ile ilgili olduklarına dair bilgi belgem bulunmamaktadır ve bu kişilerin cinayetle alakası olduğuna ilişkin vermiş olduğum tüm beyanlarım yalandır. Bana sormuş olduğunuz bana ait ifade tutanakları, duruşma tutanaklarındaki beyanlarımı FETÖ'nün elinde esir olmam nedeniyle işkence, darp ve cebir altında verdim. Ben kesinlikle Zirve Yayın evi cinayetinin kim tarafından nasıl işlendiği, kimlerin azmettirdiği konusunda herhangi bir bilgim yoktur.”

“SİZ KİMSİNİZ” DİYE SORDU “BİZ DEVLETİZ” YANITI ALDI

Çınar ifadesinin devamında, FETÖ’cü polis ve savcıların tehditle ifadesini imzalattığını iddia etti.

Çınar, 2008 yılında silahlı kişiler tarafından, firari FETÖ’cü Adem Yavuz Arslan hakkında konuşmaması üzerine tehdit edildiğini öne sürdü.

Çınar, yazılarının ve söylemlerinin Fehullahçıları rahatsız ettiğini, 2010 yılında Mersin’de 4 kişi tarafından dövüldüğünü belirtti. Çınar, kendisine saldıranların “Sen akıllanmayacaksın” dediğini, “Siz kimsiniz” diye sorduğunda ise “Biz devletiz” yanıtını aldığını anlattı.

Çınar devamın şu çarpıcı ifadeyi verdi:

“'Devletiz' demeleri nedeniyle kimi kime şikayet edeceğiz şeklinde düşündüm ve şikayetçi olmadım. Bu olaydan yaklaşın 10 gün sonra yine 2010 yılının Haziran ayı içerisinde bana vuran iki kişi ile araçta bulunan diğer iki kişiyi Tarsus ilçesi Büyük Park da gördüm. Bu şahısları görünce beni takip ettiklerini düşündüm. Bana ilk yumruk atan şahıs bana hitaben ‘Dersini aldın mı, devletle çalışacak mısın’ şeklinde söyledi. Ben de korkmam nedeniyle ‘Evet devletle çalışacağım’ şeklinde söyledim.”

“TALİMATLARI” YERİNE GETİRDİ

İlker Çınar kendisini “Devlet” olarak tanıtan kişilerden flash bellek aldığını, belgeleri çıkarıp Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Başbakanlığa verdiğini itiraf etti.

ZEKERİYA ÖZ İLE BULUŞTU

İlker Çınar, 20-24 Aralık 2010 tarihinde İstanbul TEM Şube’de ifadeye çağrıldığını ve burada FETÖ’cü polisler tarafından tehdit edildiğini söyledi.

Çınar ifadede yaşananları ve Zekeriya Öz ile olan karşılaşmasını anlattığı satırlar iddianamede şöyle yer aldı:

“İstanbul'a otobüsle gittim. Esenler Otogarı'nda beni Nejat Aksu isimli polis memuru beni karşıladı. Daha sonra beni otogardan alarak hiç bir şey konuşmadan Vatan Caddesi'nde yer alan emniyet binasına götürdü. Emniyet binasında Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'ne girdik. Burada Polis Memuru Nejat Aksu bizi 'Komiserim' diye hitap ettiği ve sonradan komiser olduğunu öğrendiğim Hüseyin Özkan isimli kişinin yanına götürdü ve Hüseyin Özkan ile görüşmeye başladım. Burada Hüseyin Özkan bana hitaben 'Sen Ergenekon davasında şüphelisin, Zirve Yayın Evi cinayeti davasında şüphelisin, bununla ilgili ifade vereceksin' şeklinde söyledi. Ben de bunun üzerine Hüseyin Özkan'a hitaben 'Ben Fetullahçıların açmış olduğu kumpas davalarına bir cevap vermem' şeklinde söyledim.

‘BİZ SENİ KONUŞTURMASINI BİLİRİZ’

Bunun üzerine Hüseyin Özkan isimli şahıs bana hitaben ‘Biz konuşturmasını biliriz’ şeklinde söyledi ve bana tokat attı. Daha sonra bana hitaben ’Senin kurtuluşun yok, ya konuşursun ya konuştururuz, ya da dediğimizi yaparsın ve ölmezsin yaşarsın’ şeklinde söyledi. Ben Hüseyin Özkan ile konuşmaya devam ederken odada Nejat Aksu’da vardı ve akabinde odaya Hüseyin Özkan’ın 'Müdürüm' diye hitap ettiği Oğuzhan Ceylan geldi. Oğuzhan Ceylan isimli şahıs bana hitaben 'Sen konuşmasan da olur, dediklerimizi yap, akıllı ol' şeklinde söyledi. Daha sonra bulunduğumuz odanın yanında bulunan  Kazım Aksoy diye hatırladığım ve TEM Şube Müdürü olan kişinin odasına götürdüler. Buraya gittiğimde Kazım Aksoy'un masasında Zekeriya Öz oturuyordu. Kazım Aksoy da ayakta bekliyordu. Bu odaya benimle birlikte Oğuzhan Ceylan, Nejat Aksu ve Hüseyin Özkan da geldi. Bu esnada Zekeriya Öz bana hitaben ‘Gel gel' diyerek karşısında durmamı istedi.

Karşısında  durduktan sonra bana hitaben ‘Sen kendini kurtaramazsın, ben seni bir şekilde zaten alacaktım, bak bu şekilde geldin, biz devletin kendisiyiz, bu pisliklerden kurtulacağız, bu memurların yazacakları, çizecekleri şeyleri imzalayacaksın' şeklinde söyledi. Bunları söyledikten sonra beni Zekeriya Öz'ün odasından aldılar ve yan odaya geçirdiler. Yan odaya geçtikten sonra biri çay getirdi. Bu kişinin adını soyadını bilmiyorum. Çaycı mıdır polis mi ondan emin değilim. Ancak bu çay getiren şahıs bana hitaben ‘Bak kardeş, kendini kurtaramazsın, bu adamlar ne diyorsa he de geç git, bunlar canını yakar’ şeklinde söyledi. Çaycı gelip bu lafları söylediğinde çaycı ve benim dışımda odada kimse yoktu. Çaycı gittikten sonra odaya Hüseyin Özkan geldi ve bana hitaben 'Senin ifadeni alacağız, senin konuşmana gerek yok, hepsi hazır zaten’ şeklinde söyledi ... Hüseyin Özkan bana hitaben '’Senin ifadeni alacağız, senin konuşmana gerek yok, hepsi hazır zaten’ şeklinde söylemesi üzerine ben de görmüş olduğum cebir, şiddet ve darp olayından dolayı korkarak ne derlerse yapmaya karar verdim. Benim ne söylerlerse yapacağımı beyan ettiğim hususu Zekeriya Öz'e bildirilmiş. Zekeriya Öz tekrardan beni Kazım Aksoy’un  odasına çağırdı. Hüseyin Özkan beni Kazım Aksoy’un odasına götürdüğünde odada Kazım Aksoy, Zekeriya Öz, Oğuzhan Ceylan ve Kenan isimli şahıs vardı. Kenan isimli şahsın polis olduğunu düşünüyorum. Kenan uzun boylu ve sarışındı. Bu şahsı görsem teşhis ederim. Zekeriya Öz'ün yanına gittiğimde bana hitaben sert bir üslupla ‘Bundan sonra seninle ilgilenecek olan Kenan, bütün irtibatlarını Kenan’la sağlayacaksın’ şeklinde söyledi. Daha sonra Hüseyin Özkan ve Kenan isimli şahısla birlikte tekrardan yan odaya geçtim. Bu odada bana hazırlanmış bir ifade.”