Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez: Çiftçilerin toplam borcu 205 milyar TL’yi aştı

Çiftçinin borcunun 205 milyar lirayı aştığını belirten ZMO Başkanı Suiçmez, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli su verilmeyeceğini belirtti. Suiçmez, kuraklığa bağlı olarak tarım ürünleri ithalatının ve gıda fiyatlarının yükseleceğini söyledi.

Şehriban Kıraç

Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli su verilmeyeceğini belirterek kuraklığa bağlı olarak Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatının ve gıda fiyatlarının yükseleceğini söyledi.

Beş yıl önce dört milyon ton civarında olan buğday ithalatının bu yıl rekolte kaybı nedeniyle 15 milyon tona çıkabileceğine dikkat çeken Baki Remzi Suiçmez ile tarım sektörünün sorunlarını konuştuk.

BUĞDAYDA YÜZDE 70, ARPADA YÜZDE 85 KAYIP VAR

- Bu yıl ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Bunun ürün rekoltelerine etkisi ne olur? Özellikle hangi tarım ürünlerinde risk daha fazla? 

Ülkemizde son dönemde yaşanan ciddi meteorolojik kuraklık, zamanında yeterli yağışların olmaması nedeniyle tarımsal kuraklık, zamanla da hidrolojik kuraklık yaşanmasına yol açmaktadır. Ülkemizde hububat ve bakliyatın yüzde 70’i kuru-kıraç alanlarda, yüzde 30’u sulu tarım yapılan yerlerde üretilmektedir. Tarımsal kuraklık kuru tarım yapılan özellikle hububat ve bakliyatta rekolte azalmasına yol açarken, barajlardaki su düzeyinin azlığı nedeniyle çiftçiye yeterli suyun verilmeyecek olması sulu tarım yapılan mısır, pamuk, şeker pancarı, sebze dahil tüm ürünlerde rekolte azalmasına yol açacaktır. Arpadaki ve samandaki ciddi üretim azalışı yem boyutunda hayvancılığı da olumsuz etkileyecektir.

Hububattaki rekolte kaybı tahmini TMO’ya göre yüzde 5 kayıp, TZOB’a göre yüzde 10 kayıp şeklinde iken, sahadaki gözlemlere baktığımızda örneğin Şanlıurfa’da buğdayda yüzde 70, arpada yüzde 85, mercimekte yüzde 90 oranında ürün kaybı var. TÜİK 2021 Bitkisel Üretim 1.Tahmini’ne göre; üretim miktarları bir önceki yıla göre tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 4.7, sebzelerde yüzde 0.3, buğday üretiminde yüzde 7.3, arpa üretiminde yüzde 6, mısır üretiminde yüzde 1.5, nohut üretiminde yüzde 12.7, şeker pancarı üretiminde yüzde 8.8 azalacaktır. Resmi iyimser tahminlere karşın ZMO olarak ülke düzeyinde kuru ve de sulu tarım alanlarındaki ürünlerde çok daha fazla rekolte kaybı bekliyoruz. Özellikle kuru tarım arazilerindeki kayıplarla üretim miktarımızın azalması, arz açığımızı artıracak, gerekli arzı karşılamanın yolu ise daha yüksek fiyatla daha fazla dışalım olacaktır. 

YURTTAŞ DAHA PAHALIYA GIDA TÜKETECEK

- Kuraklığın vatandaşa faturası ne olacak? Sadece kuraklıktan kaynaklı ne kadar zam bekliyorsunuz? 

Ülkemizdeki yanlış tarım politikalarına ek olarak kuraklık nedeniyle yaşanabilecek üretim düşüklüğü arz açığını, bu da talep nedeniyle tüketiciler için gıda fiyatlarının artması sonucunu doğuracaktır. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zordur ve hatta olanaksızdır. Yetersiz üretim ve artan gıda fiyatları ise zorunlu olarak dışalımı gündeme getirecektir. Oysa özellikle pandemi süreci ülkelerin kendine yeterliliğinin önemini göstermiştir

Talep esnekliği düşük tarımsal ürünlerin kısa dönemde değiştirilemeyen arzındaki değişmeler, bu ürün fiyatlarını ters yönde etkilemektedir. Ekonomi biliminde yer alan ve daha çok buğday türü ürünler için geçerli olan King Yasası’na göre; buğday arzında yüzde 10’luk artış fiyatları yüzde 50 düşürmekte, yüzde 10’luk bir azalma ise buğday fiyatını yüzde 100 arttırmaktadır. 

Pandemi dışında yaşanan ciddi kuraklığa yönelik ülkemizde özel önlemler alınmaması, girdi maliyetlerinin düşürülmemesi, yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler dahil yerli üretimin ve üreticinin özel önlemlerle somut olarak desteklenmemesi, kuraklık boyutunda azalacak rekolteden kaynaklanan gıda arz açığının açıklanan alım fiyatlarından çok daha yüksek fiyatlarla yurtdışından karşılanması durumu üreticilerimizin üretime devam edebilme koşullarını daha da zorlaştırırken, tüketicilerimizin çok daha pahalı gıda tüketmesine yol açacaktır. 

Nitekim, Merkez Bankası’nın 2021 yılına ilişkin gıda enflasyonu beklentisini yüzde 11,5'ten yüzde 13'e yükseltmesi, resmi olarak da gıda fiyatlarının artacağını göstermektedir.

İTHALAT FATURASI KATLANACAK

- Samanından, buğdayın, soğanından, meyvesine kadar birçok kalemde ciddi ithalat yapılıyor. Kısa vadede özellikle hangi kalemlerde ithalat artışı bekliyorsunuz? Türkiye’nin tarımda ithalat faturası ne kadara çıkar? 

Ülkemizde dışalıma dayalı politikalar bir tercihtir. Gıda maddeleri ihracatımız artarken, tarımsal hammadde dış ticaretimiz ise önceki yıllara paralel bir şekilde açık vermeye devam etmektedir. 

TÜİK verilerine göre kendimize yeterlilik oranımız örneğin genel tahılda yüzde 87.8, buğdayda yüzde 94.8, soyada yüzde 4, ayçiçeğinde yüzde 60.1, kırmızı mercimekte yüzde 71.7, mısırda yüzde 75.5, kuru baklagilde yüzde 94.7’dir. TÜİK verilerine göre tahıl ekimi 2000 yılında 14 milyon hektar alanda gerçekleştirilirken 2020 yılında 11,1 milyon hektara kadar gerilemiş, 2,9 milyon hektar, Belçika’nın toplam yüzölçümüne eşdeğer bir miktarda küçülmüştür. Aynı şekilde buğday ekim alanımız da 9,4 milyon hektardan 6,9 milyon hektara 2,5 milyon hektar küçülmüştür. TMO’nun 2021 yılı için açıkladığı hububat ve bakliyat alım fiyatları serbest piyasanın ve yurtdışı piyasaların oldukça altında olup, çiftçinin maliyeti üzerinde para kazanamaması ve üretimden vazgeçmesi yanında, kamunun piyasayı sağlıklı düzenleyemeyeceği açıktır. 5 yıl önce 4 milyon ton civarında olan buğday dışalımı, günümüzde 10 milyon tona yaklaşmış olup rekolte kaybı nedeniyle 2021’de 15 milyon tona çıkabilecektir. Kuraklık nedeniyle rekolte azalması pek çok üründe kendimize yeterlik oranlarımızı düşürecek, gıda arz açığı için 2021 yılında daha fazla dış alım yapılıp tarım ürünlerine çok daha fazla döviz harcanacaktır.

HEM ÜRETİCİ HEM TÜKETİCİ MAĞDUR

- Türkiye'de yurttaşın alım gücü düşerken gıda fiyatları artıyor, bunu neye bağlıyorsunuz?

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) Haziran 2021’de yaptığı bir açıklamaya göre, dünya tahıl üretimi yeni bir rekor seviyeye ulaşma yolunda olmasına rağmen, küresel gıda fiyatları Mayıs ayında on yıldan fazla bir süre zarfında en hızlı aylık yükselişini kaydetti. Mayıs ayında ortalama 127,1 puan olan FAO Gıda Fiyat Endeksi, Nisan ayından yüzde 4.8 ve Mayıs 2020’ye göre ise yüzde 39.7 daha yüksek.

Covid-19 salgını sürecinde dünya ölçeğinde yeniden gündeme gelen dış ticaretteki korumacı tercihler ve tarımı destekleyici ekonomik politikalara karşın ülkemizde pandemiye özel somut önlemler alınmadı.  İklim krizi ve kuraklık, dünyada artan fiyatlar ve korumacı dış politikalardan kaynaklı küresel riskler, ülkemizdeki yanlış tarım politikaları ülkemiz insanlarını gıda alanında ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. TÜFE’nin Nisan 2021’de yüzde 17.1, Mayıs 2021’de yüzde 16.59 ile dünya ortalamasının çok üstünde olması, döviz kurlarındaki aşırı artış, TL’nin ciddi değer kaybı, artan işsizlik ve ücretlerin düşüklüğü özellikle nüfusumuzun önemli bir kesimini oluşturan dar gelirli yurttaşlarımızın alım gücünü düşürdü. TÜİK’e göre tarımsal girdi fiyat endeksi enflasyondan yüksek olup, piyasada girdilerdeki zamlar ise gübre ve yemde yüzde 60-100 düzeylerindedir. TÜFE-ÜFE arasında artan makas, yükselen girdi maliyetleri, tarla maliyeti ile market fiyatı arasındaki ortalama 5 kat fiyat farkı karşısında tüketici mağdurken üretici de mağdurdur. Gıda enflasyonunun suçlusu üretici değildir. Kamu yönetiminin kamucu politikalarla üretim maliyetlerini azaltıp serbest piyasayı ve gıda tedarik zincirini etkin denetlemesi ile yaşanan ve de yaşanacak sorunlar azaltılabilir.

1 MİLYON ÇİFTÇİ TARIMI BIRAKTI 

- Türkiye'de çiftçi kazanamadığı için tarımı bırakıyor, ciddi de borç yükü var, çiftçinin yaşadığı temel sorunlar nelerdir? 

Temel tarımsal ürünlerde kendine yeterlilik sorunu yaşayan ve dışa bağımlı hale gelen ülkemizde, tarım sektörünün genel ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır. Ülkemizde tarımın milli gelire ve istihdama katkısı azalırken, çiftçinin yıllardır devletten alacağı büyümekte, yeterince desteklenmeyen çiftçi faizli kredilere başvurmakta, borç batağında üretim araçlarını satmaktadır. Ülkemizde tarım dışı amaçlı arazi kayıpları dışında çiftçilerimiz son 20 yılda 4 milyon hektardan fazla tarım arazisini ekmekten vazgeçmiş, desteklerden yararlanmak için gerekli olan Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 2.8 milyondan 1.8 milyona düşmüştür. Bu rakamlar yaklaşık 1 milyon çiftçinin son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almayı bırakarak alandan çekildiğini göstermektedir.

Yetersiz ve zamanında ödenmeyen destekler yanında, girdi maliyetlerinin düşürülmesine yönelik somut önlemlerin alınmaması üretim maliyetlerini artırırken, gıda enflasyonu üzerinden üreticinin ürün satış fiyatlarının baskılanması üretimin devamlılığını olumsuz etkilemektedir. Gerek üretim alanlarının daralması gerekse çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda bir üretim sorunu olduğunu açıkça göstermektedir. Üretim için zorunlu olan ve dışarıya bağımlı tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde olurken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında, marketteki fiyatı enflasyonun üstünde kalmakta, üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir. Tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte, en büyük pay aracılara ve sözleşmeli tarımla çiftçiyi taşeronu olarak kullanan büyük şirketler, zincir marketler ve ithalatçı firmalara gitmektedir. Çiftçilerin yakıcı sorunlarını çözmek için kırsal alanları geliştirecek, ülkemiz gerçeği olan küçük aile işletmeciliğini destekleyecek, çiftçilerimizin refah düzeyini artırma kadar sosyal hayatın daha fazla içinde yer almasını sağlayacak önlemler ivedilikle alınmalıdır.

ÇİFTÇİLERİNİN TOPLAM BORCU 205 MİLYAR TL’NİN ÜZERİNDE

- Kamu bankalarının son yıllarda çiftçiye verdiği kredi miktarı da düştü. Tarım Kredi güncel faizle parayı döndürerek kendi borçlarının kendine geri dönmesinin peşinde. Çiftçinin borç yükü verileri ne boyutta? 

Öz sermayesi yetersiz çiftçilerimiz uzun yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu bugün dışarıdan kredi kullanamazsa üretim yapamayacak duruma gelmiştir. BDDK Nisan 2021 verilerine göre; balıkçılık hariç, çiftçilerimizin bankalardan kullandığı nakdi tarımsal kredi miktarı 143.6 milyar TL, gayri nakdi kredi miktarı ise 7.2 milyar TL, takipteki kredi miktarı ise 4.8 milyar TL’dir. Tarım Kredi Kooperatifleri, özel bankalar ve piyasa borçlarıyla birlikte çiftçilerimizin toplam borcu 205 milyar TL’nin üzerindedir.

Alınan kredinin yaklaşık bir katı fazla miktarda teminat göstermesi sonucu çiftçinin traktörü, hayvanı, evi, arazisi üzerinde ipotek bulunmaktadır. Uzun bir süre diğer sektörlerin borçları yapılandırılırken çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik düzenleme yapılmaması sonucu icra ve haciz işlemleri başlatılmıştır. Tarım Kredi Kooperatifleri borçlarının yapılandırılmasına yönelik yapılan son düzenleme ise çiftçilerimizin sorununu çözmekten uzaktır. Yaklaşık 5 milyar TL borca karşılık kapsamın 1 milyar TL’yi içermesi çözümsüzlüğü göstermektedir. Yapılandırmada yüzde 30 peşinat yatırma şartıyla takipteki borçlara 3 taksit yapılması, yüzde 11 olan dönem faizinin yüzde 18 ve yüzde 5 olan dönem faizinin yüzde 12 olarak belirlenmesi, yapılan işlem aslında yapılandırma değil, güncel faizle para tahsili, kredi yenileyerek borç sarmalının sürdürülmesi anlamına gelmektedir. 

Üreticinin kâr ederek üretimde bulunamaması ve öz sermayesini artıramaması halinde kredi-borç-icra döngüsünde üretim araçlarına el konulması sorunu aşılamayacaktır. Borcu borçla kapatmaya çalışma, borcu sürekli öteleyerek borç kıskacından çıkamama kısır döngüsünden çıkmak için, çiftçinin daha fazla gelir artışı sağlayarak artan borcunu zamanında ödeme ortamı yaratılmalıdır. Çözüm, özellikle takipteki çiftçi borçlarının Tarım Kredi ve Ziraat Bankası dahil derhal yapılandırılması, borç faizlerinin silinmesi, aldığı yıl koşulları üzerinden anapara ödemelerinin 5 yıla eşit taksitle ödenmesidir. 

TARIM ARAZİLERİMİZ 37.7 MİLYON HEKTARA DÜŞTÜ

- Türkiye'de tarım alanları son yıllarda ciddi anlamda betonlaştı. Pandemi ile insanlar tarımın doğayı doğal ürünün bir kez daha kıymetini anladı. Tekrar bir tarım ülkesi olabilme imkanı var mı, bunun için hangi adımlar atılmalı? Sektörün şu anda en can yakıcı sorunu nedir, acil atılması gereken adımlar nelerdir?

TÜİK verilerine göre nüfusumuz 2002 yılında 65 milyon iken 2021 yılında 83 milyona yükselmiş, üretim alanı olan toplam tarım arazilerimiz ise 41.2 milyon hektardan 37.7 milyon hektara düşmüştür. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na konulan istisnalarla verimli tarım arazilerimiz, ekili, dikili ve özel ürün arazilerimiz üretim amacı dışında tarım dışı kullanıma açılmaktadır. 4342 sayılı Mera Kanunu da getirilen istisnalarla meralarımızın amacı dışında kullanımına yol açmaktadır. Resmi izinle tarım dışına çıkarılan arazi miktarları ise açıklanmamaktadır.

Tarım sektörünün en yakıcı sorunları tarım arazileri ve meraların hoyratça amaç dışı kullanılması, ülke düzeyinde üretim planlamasının olmaması, girdiler nedeniyle üretim maliyetinin yüksekliği, öz sermaye yetersizliği, yeterli olmayan ve zamanında ödenmeyen destekler, gıda tedarik zincirinde özel sektörün tekelci yapılanması, üreticilerin demokratik kooperatif modelinde güçlü biçimde örgütlenememesi, sektörün tümüyle serbest piyasanın insafına terk edilmiş olmasıdır. Serbest piyasanın en acımasız, en kuralsız hali bugün Türkiye'de tarım ve gıdada yaşanmaktadır. 

Tarımda kendi kendine yeterli bir ülke olmak için, stratejik bir sektör olan tarım sektörü gecikmeksizin korunmalı ve somut önlemlerle rant ve faiz ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmelidir. 

Çözüm; üretim, işleme ve pazarlamadaki yapısal ve altyapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, üretimde sürekliliğin sağlanması, çiftçimizin kazandığı, tüketicinin makul fiyatlarla yeterli ve sağlıklı ürüne ulaşabildiği bir sistemin kurgulanmasıdır. Özelleştirmeci, destekleri azaltıcı, dışa bağımlı “Neoliberal Tarım Politikaları”ndan “Kamucu Tarım Politikaları”na geçiş çözümün ön koşuludur. Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, liyakatlı personelle kamunun etkin denetimi artırılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere “Arazi Kullanım Planlaması” ile korunan ve sulanabilecek olan tarım arazilerimizin artırılarak üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Tarımsal Üretim Planlaması”na geçilmelidir. 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak, 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için gayrisafi millî hâsılanın en az yüzde 1’i düzeyine yükseltilmeli ve yılı içinde ödenmelidir. Pandemi ve kuraklık gibi yaşanan ciddi tehditleri dikkate alarak tarım sektörü için Ek Tarımsal Ekonomik Destekler Paketi açıklanmalıdır. Ülkemizde üreticiyi terbiye amaçlı tarımsal ürün ve tarımsal hammadde dışalımı kısıtlanmalı, gümrük vergileri düşürülmemeli ya da sıfırlanmamalıdır.

 Parçacı projeler yerine ülke düzeyinde “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, döviz üzerinden dışa bağımlı girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene verilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalıdır. Üreticilerimizin kamu ve özel bankalar ile Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları krediler yapılandırılmalı, faiz silinmeli, anapara için kredinin alındığı dönemin faiz koşullarıyla 5 yıla yayılan bir yapılandırma gündeme gelmelidir. 

Ar-Ge çalışmalarına ciddi yatırım yapılarak yerli girdi ve teknoloji üretimine yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır. Tarımsal hammadde ve ürün dışalımı kısıtlanmalı, dışsatım olanakları artırılmalıdır. Kooperatifçilik desteklenmeli, gıda tedarik zincirinin tüm aşamaları yeniden düzenlenmelidir. Zincir marketlerin piyasadaki tekelci rolü denetim altına alınmalı, demokratik güçlü üretici ve tüketici kooperatifleriyle aracılık sistemi kısaltılarak üreticinin kazanacağı ve tüketicinin yeterli ve ucuz gıda tüketebileceği bir gıda tedarik zinciri kurulmalıdır. Kuşkusuz bu önlemlere tarımsal altyapı sorunlarını gidermeye yönelik pek çok çözüm önerisi de eklenmelidir. Belki de en önemlisi tüm tüketicileri fedakarca doyurmasına karşın önünü görmekte zorlanan üreticilerimize hak ettiği değer verilmeli, çiftçilerimizin morali yükseltilmeli ve kamu yönetimine olan güveni tazelenmelidir.

UYGULANAN YANLIŞ TARIM POLİTİKALARININ SONUCU

- Son yıllarda özellikle gıda enflasyonunda ciddi bir artış söz konusu, önümüzdeki aylarda bu alanda daha fazla artış bekleniyor, buradaki artışları neye bağlıyorsunuz, bu sadece kur artışıyla açıklanabilir mi? 

Marketlerdeki fiyatların artışı, ısrarla uygulanan yanlış tarım ve gıda politikalarının bir sonucudur. Bu sonuca yol açan etkenler irdelenmeden gıda fiyatlarındaki dönemsel ya da sürekli yüksek artış sorunu çözülemez. Ülkemiz özelinde gıda fiyatlarındaki artış nedenlerini şu başlıklarda özetleyebiliriz.

 * Doğa koşullarına bağlı üretimin kuraklık, sel, don vb. iklime bağlı dönemsel ve bölgesel değişikliklerden etkilenmesine bağlı üretim azlığı

* Pandemi gibi küresel şokların üretimdeki arza, tüketimdeki talebe, tedarik zincirindeki kırılmalara, mevsimlik işgücü piyasasına, uluslararası ticarete etkisiyle oluşan fiyatların etkisi

* Genel ekonomi politikaları içerinde tarım sektörüne biçilen rol ve ayrılan payların miktarı

* Dünyada tarımsal girdi, gıda tedarik zinciri ve gıda sanayinde var olan tekelci yapı ve ülkemizdeki güçlü etkisi

* Ülkemizde tarım sektörünün kronikleşen yapısal sorunlarının çözülememiş olması

* Türkiye’de güncel ve sağlıklı veri yetersizliğinde gerekli planlama, proje ve projeksiyonların yapılamaması

* Tarım dışı amaçlı arazi kullanımının artması ve/veya yanlış tarım politikaları nedeniyle çiftçinin üretimden vazgeçmesi nedeniyle üretim alanlarının azalmasına bağlı üretim azlığı

* Etki analizi yapılmış tarımsal desteklerle ülkesel ve bölgesel düzeyde yönlendirilmesi gereken tarımsal üretim planlamasının olmayışı, arz talep dengesizliği sonucu yurt içine arz edilen üretim miktarının azlığı

* Ülkemizde yetersiz miktarda ve zamanında ödenmeyen destek miktarları nedeniyle çiftçimizin dünya çiftçileri ile rekabet edemeyişi

* Dışa bağımlı mazot, gübre, yem, tohum, ilaç gibi temel tarımsal girdi maliyetlerindeki artışın üretim maliyetini yükseltmesi, girdilerde maliyeti azaltıcı KDV/ÖTV indirimi olmaması

* Öz sermayesi yetersiz çiftçinin üretime uygun kredi koşulları ortamı oluşturulmaması nedeniyle ipotek konulan üretime araçlarının icra yoluyla alınması sonucu üretimdeki azalma

* Önceden açıklanan gerçekçi alım fiyatlarının olmayışı ile ürün alım garantisinin yetersizliği/yokluğunda üreticiye ödenen fiyatların üretimde devamlılığa olumsuz etkisi

* İklime bağımlılığı azaltacak sulama yatırımlarının ve verimliliği artıracak arazi toplulaştırma hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle verim düşüklüğünün üretime olumsuz etkisi

* Ülke içi üretimin yetersizliği nedeniyle gerekli olan ancak yetersiz kalan stokların yurtdışından karşılanması gereği

* Yurt dışı ülkelerdeki üretim miktarlarındaki değişimlere bağlı ithal ürün fiyatlarının yükselmesi, döviz fiyatlarındaki artış ve TL’nin değer kaybının dış ticaret fiyatlarına olumsuz etkisi

* Dış ülkelerin yüksek tarım destekleri ile ihracat/ithalat kısıtları dahil korumacı dış ticaret politikaları sonucu dışsatımın kısıtlanması, daha yüksek fiyata dışalım yapılması zorunluluğu

* Dışalımdaki bağımlılığın ülke üretiminin orta ve uzun vadede azalmaya yol açacak olması

* Gıda tedarik zincirinde aracı sayısının fazlalığı ile zincir marketlerin fiyat belirleme tekeli oluşturması

* Güçlü demokratik üretici ve tüketici kooperatiflerinin yetersizliği nedeniyle üretici geliri azalırken tüketicilerin fahiş fiyatla gıdaya erişimi sorununun çözülememesi

* Tüketicilerin gelir düzeyinin düşüklüğü ve gıda maddelerine yapılan harcamanın gelirdeki payının yüksekliği

* Kamu yönetimindeki düzenleme ve denetim yetersizliği sonucu fiyat spekülasyonunun önlenememesi

* Yerli üretimi ve üreticiyi koruyacak kamucu tarım politikaları yerine dışa bağımlı özelleştirmeci destekleri azaltıcı neoliberal tarım politikalarının kesintisiz sürdürülme yanlışı.

Çözüm; stratejik bir sektör olan tarım sektörünü gecikmeksizin korumak ve somut önlemlerle üretim ekonomisine geçmek, “Kamucu Tarım Politikaları” değişikliğine dönüş, yerli üretimi ve üreticiyi koruyan doğru tarım politikalarını uygulamaktır.