Zindan zihniyeti

12 Eylül darbesinde Mamak Cezaevi’nde işkence gören kadınları anlatan ‘Kaktüsler Susuz da Yaşar’ isimli kitabın yazarlarından Bekar ve Işık, o günden bugüne değişen bir şey olmadığını söylüyor.

Seyhan Avşar

12 Eylül döneminde Mamak Cezaevi’nde ağır işkencelere maruz kalan 46 kadının yaşadıklarını anlattığı, “Kaktüsler Susuz da Yaşar” isimli kitap bundan sonra Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin raflarında yer alacak. Ruhlarında ve bedenlerinde yaşadıkları işkencenin izlerinin olduğunu söyleyen kadınlar, “Yaşadıklarımızın kadınlara ait yaşanmışlıkların yer aldığı bir kütüphanede bulunması çok değerli. Bu kitabın yeri burasıydı” diyor. 1980’lerde Mamak Cezaevi’nde A blok 1. koğuşta kalan kitabın yazarlarından Meral Bekar ve Seniye Nazik Işık ile cezaevi günlerini ve satırlara dökülen anılarını konuştuk. Askeri darbenin ayak seslerinin hissedildiği günlerde Meral Bekar dört yaşında kızı olan bir anne aynı zamanda bir öğretmendi. Seniye Nazik Işık ise Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışıyordu. İlerici Kadınlar Derneği’nin üyesiydi. Daha önce hiç gözaltına alınmayan Işık, 1981’de ilk kez gözaltına alınıp, tutuklandı. Bekar ise ilk olarak 1979 yılında 1 Mayıs afişi asarken gözaltına alınmıştı. 15 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılmıştı. Ocak 1980’de ise 153 öğrencisi ile beraber tekrar tutuklanmış, dokuz ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edilmişti. 1.5 ay özgürce gezen Bekar yeniden tutuklanmış, kendisi için yaklaşık dört yıl sürecek cezaevi günleri başlamıştı.

‘Harıl harıl yazdık’

Bekar, böyle bir kitap yazmaya başlamalarının hikâyesini anlatarak başlıyor konuşmasına. 2008 yılında, “Sahibini arayan mektuplar” isimli bir sergide Mamak Cezaevi’ndeki kadın mahkûmların yazdıkları fakat cezaevi tarafından alıcılara yollanmayan mektuplar ile karşılaştıklarını aktaran Bekar, “12 Eylül’den sonra ilk kez arkadaşlarımız ile bu sergide bir araya geldik. Bir cezaevi çalışanı alıcısına yollanmayan mektupları sergiyi düzenleyen kişilere vermiş. O sergide arkadaşlarımız ile buluştuktan sonra herkes birbirine iletişim bilgilerini verdi. Bir mail grubu üzerinden konuşmaya başladık. Herkes o mail grubunda cezaevindeki farklı farklı anısını anlatmaya başladı. Bir süre sonra ‘biz niye bunu yazmıyoruz?’ dedik. Başladık harıl harıl anılarımızı yazdık” diyor. Anılar yazılırken ise bazı arkadaşlarının günlerce uyumadığını söyleyen Bekar, “Arkadaşlarımız yaşadıklarını unutmak, ötelemek istemişler yıllarca. Anılar yazılırken yaşananları hatırlamak için günlerce uyumadılar. Tekrar hatırlamak ise onları çok etkiledi” diye konuşuyor.

İsim mahkûm annesinden

Işık ise kitabın tamamlanma aşamasının üç yıl sürdüğünü söylüyor. Kitaba verilen “Kaktüsler susuz da yaşar” isminin hikayesini ise şu sözlerle anlatıyor: “Bizlere cezaevinde, ‘Hepiniz kuruyacaksınız. Hiç birinizin çocuğu olmayacak. Burda yaşadıklarınızın size hediyesi budur’ diyorlardı. Geçen yıl kaybettiğimiz koğuş arkadaşımızın annesi bize çok sahip çıkıyordu. Bir keresinde kızına, üzülmeyin, ‘Kaktüsler susuz da yaşar’ demişti. Bizler de kitabımıza bu ismi vermeyi uygun gördük” diye konuşuyor.

Çocuğu olan için daha zor

Bekar ve Işık cezaevi sürecinin çocukları olan anneler için ise daha zorlu olduğunu söylüyor. Bekar, “Mamak Cezaevi’nin koşulları çok ağırdı. Kızımın öyle bir ortama gelip, beni görmesini istemedim. Ancak o kadar çok ötelemişim ki kızımın yüzünü bir türlü hatırlayamıyordum” diye aktarıyor. Işık ise o dönem anne olmadığını belirterek, “Annelerin çocuklarını göreceği günlerde arkadaşlarımıza pamuklar içerisinde prenses muamelesi yapardık. Bizim ailelerimizi bekleyişimizden çok daha farklıydı onların bekleyişleri” diyor. 12 Eylül’den günümüz Türkiye’sine zindan zihniyetinin devam ettiğini aktaran Bekar, “Çocuklar ölmesin” dediği için tutuklanan Ayşe öğretmenin durumuna tepki gösteriyor. Bekar, neredeyse tüm Türkiye’yi cezaevine sokmaya çalıştıklarını belirterek, “Kin ve nefret ile büyük bir vicdansızlık ve örgütlü kötülük ile davranılıyor. Altı aylık bir çocuğunu yeni doğurmuş bir annenin kin ve öfke ile cezaevine sokulma isteği tiksinti verici. Ben de söylüyorum. Çocuklar ölmesin” diye konuşuyor. Işık ise Ayşe öğretmenin yargılanma sürecini yakından takip ettiğini belirterek “Örgütlü kötülük sıradan kötülüğe dönüşmesin diye mücadele etmeliyiz. Kadınların direniş öyküleri ne Mamak’la başladı ne bizimle bitecek. Bizler mücadelenin bir noktasındaydık sadece. Kadınlar kazanacak” diyor.

Yaşananlar unutulmasın

2011 yılında yazılan “Kaktüsler Susuz da Yaşar” isimli kitap, dün kitabın yazarları tarafından düzenlenen törenle İstanbul’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne hediye edildi. Kitap ve döneme ait cezaevinden belgelerin kütüphaneye teslim edilmesinin ardından kütüphanenin toplantı salonunda, bir panel düzenlendi. Panelde ilk olarak konuşan Seniye Nazik Işık konuştu. Yaşanaların unutulmasını istemediklerini vurgulayan Işık, o dönemde yaşamını kaybedenlerin sayısının 299’dan çok daha fazla olduğuna dikkat çekti. Işık, “Bir Mamak Cezaevi vardı. Biz de direndik demek için bunu yazdık. Akademik bir çalışma yapmadık biz. Anılarımızı yazdık” ifadelerini kullandı. Kitabın yazarlarından Dilvin Semizer de uzun süre işkencede kaldığını, işkenceden çıktıktan sonra yataktan kalkamadığını belirterek, “12 Eylül dönemine dair çok sayıda kitap yazılmıştır ancak kadınlar yer almamıştır bu kitaplarda. Erkek arkadaşlarımızla aynı mücadeleye çıktığımız halde yine de bize ‘papates soyucu’ muamelesi yapılırdı” dedi. Bu kitabın 46 kadın tarafından yazılmış ilk kitap olduğuna anımsatan Semizer, “Kitabı yazarken kimseden yardım almadık. Bunu yapabilecek güçteydik. Şimdi ise kitabımız yuvasında” dedi. Panele katılan EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da, bu kitabın bugün yaşayan kuşakların geçmişteki mücadeleyi bilmesi açısından önemli olduğuna dikkat çekerek, kitabın önemli bir belge olduğunu belirtti.