Zeki Ökten ve Türk sineması

Bugün, Türk sinemasının evrilmesi ve yolunu bulması için önemli katkılar sağlamış bir yönetmenimizi sonsuz yolculuğuna uğurluyoruz.

cumhuriyet.com.tr

Zeki Ökten, sinemamızın varacağına inandığımız özgün ve samimi yolda şimdi ve sonrasındaki sinemacılarımıza örnek teşkil eden, kendi üslubunu kurabilmiş önemli bir yönetmenimizdir. Her şeyden önce bir ulusal sinemaya katkı serüveninden söz edeceksek, sinemacıların çok iyi bilmedikleri veya inanmadıkları uzak hikayeleri anlatma çabalarının, sakil ve anlamsız hareketler silsilesi olarak görüntü dünyamızda yer ettiğini başarısız örneklerden anlayabiliyoruz. Bu da beraberinde ne yazıktır ki, taklit veya kopya işlerin ard arda üretilmesini hatta “yönetmen sineması” kavramına sığınılarak sinemanın tüm öğelerini yönetmenin ardılında gören gelişkin olmayan bir anlayışın dayatılmasını getiriyor.

Oysa sinemanın içtenlikli bir serüvene dönüşmesi için gereken başlıca olgunun birlikte düşünmek ve yorumlamak yoluyla yönetmenin bakış açısında eyleme dönüşmesi olduğunun unutulmaması asıl noktalardan biridir. Bu nedenle  ‘Sürü’, ‘Düşman’, ‘Faize Hücum’, ‘Kapıcılar Kralı’, ‘Düttürü Dünya’, ‘Güle Güle’ gibi tam anlamıyla gerçekleşmiş filmlerin yönetmeni olan Zeki Ökten’in kendi sinemasında kurmaya çalıştığı şeyi, bu perspektiften baktığımızda daha da iyi anlayabiliyoruz.

Zeki Ökten sinemasındaki en önemli özelliklerin başında, toplumunun çelişkilerine dair olan trajikomik yorum gözlemlenir. Bu özellik oyuncuya, zemininde tiyatro hassasiyetinin daima sezilebildiği bir oyun olanağını tanır. Oyunculuğun gülmece unsurlardan yararlanılarak parlatılmış tarafı, filmlerde o oyuncuların çoğunlukla tipten daha fazlası olmayı başarmış ve özellikleri olan kişilere dönüşmesi için adeta olanak tanır.

İyi bir yönetmenin en önemli misyonlarının başında,  oyuncuyla kurabildiği ortak dil gelmektedir. Bu ortak dilin gücü, sinemanın etkisi ve şiddeti olarak ortaya çıkar. Benmerkezci ve statü kaygılı bir yönetmenlik bu nedenle, oyuncuyla kurulmuş gibi görünen ama en sonunda hiçbir şekilde kurulmadığı perdeden yansıyan ‘eksik bir dil’ olarak hikayeyi derme çatmalığa sürükleyiverir. Bence dönemsel olarak değerlendirildiğinde Zeki Ökten sinemasındaki samimi dilin ve iyi oyunculukların nedeninin öncelikle derdi sinema olan ve benmerkezci olmayan bir sanatsal görgüden kaynaklandığı açıktır.

Toplumsal, ekonomik ve sosyal sorunların farkında ve bunları yorumlayarak derinlik kazanan yönetmenlerimizin filmleri bu nedenle seyirciyle çok sıcak bir noktada buluşmayı başarabilmiştir. Alçakgönüllülük Zeki Ökten’in filmlerinde güzel bir tat bırakan duygusal bir sese dönüşerek bize ulaşır.

Yaşam öyküsüne baktığımızda önemli başka yönetmenlerle, rüştünü ispat ettikten sonra dahi asistan olarak çalışmaya devam ettiğini görüyoruz.  Burada kesinlikle gözden kaçırılmaması gereken bir noktayla karşı karşıya geliyoruz. Yönetmenin eli ayağı olan ‘yardımcı yönetmenlik’ veya ‘asistanlık’ olgusunun hâlâ çok yerleşmediği veya hakkının verilmediği şu dönemde Ökten’in gelişme ve sinema tutkusunun göstergesi olması anlamında koruduğu mütevazılığı da anlıyoruz.

Söz konusu sinema veya sanat olduğunda, sıfatların önemsizliğinin statü beklentisinden çok emek vermenin erdeminin ayırdına varmamız için bir fırsat da yakalamış oluyoruz. ‘Ünlülük’ gibi özünde sıkıntılı bir kavramdan inatla uzak durmuş, yönetmenlik koltuğunda sıklıkla poz vermekten kaçınmış, işin özüne ve üretimine ağırlık vererek mesleğini sürdürmeyi seçmiş bir isimdir Ökten. Şu dönemde en çok da ihtiyaç duyduğumuz niteliklerin başında yaptığımız işe, kendimizin dışındaki insanlara estetik, toplumsal veya düşünsel bir artı kazandırabilmek kaygısı noktasından bakabilme bilinci gelmelidir. Bu öz bilinçlenme sürecinin bir değerlendirme sorumluluğu olduğunu unutmamak adına Zeki Ökten gibi isimlerimizin yaşamlarına göz atmamızda yarar görüyorum.

Kemal Sunal’ın  başrolde olduğu ‘Kapıcılar Kralı’, ‘Çöpçüler Kralı’, ‘Yoksul’ ve ‘Düttürü Dünya’ filmlerindeki yönetmen tavrı; eleştirel olanın kolayca tuzağına düşebileceği asık suratlı tavırdan bir hayli uzakta, komik, genel beğeni düzeyini zorlamayan, mizahi lezzetlerden beslenen, Kemal Sunal’ın özgün tip kalıplarını senaryonun parçası haline ustalıkla dönüştürebilmiş ama kendi başına değerlendirildiğinde diğer Sunal filmlerinin arasında da bir özgünlük içeren filmler olarak karşımıza çıkar. İnsanın derdi, yönetmenin derdi haline geldiğinde tıpkı Ökten filmlerinde olduğu gibi, diğer bütün kaygılar geri planda kalmaya başlar.

Kendi toplumumuzun çelişkileri, sınıfsal dertleri, feodalite eleştirisi, dürüstlüğün sorgulanışı ve diğer tüm önemli detaylar, yönetmen ve oyuncuların buluştuğu demokratik alanda filmlerin doğru sesi olmayı başarmıştır. Ülkemizde kolay para kazanma, köşe dönme, kültürel altyapı olmaksızın sınıf atlama uğraşının insanı düşürdüğü komik durumlar hep bu örneklerde ve birçok Ökten filmi örneğinde yerini bulmuştur. Gerçekçi bakış açısı ve politik varlığı, sinema dünyasına kendiliğinden yansımış; bireyin ütopik fantazmlarla uçuşan yapayalnız dünyasından çıkıp veya hiç oralara uğramayıp, yalnızlıkları bile birlikteliğin dokunaklı yalnızlığı ve dayanışması üzerinden ele almayı başarmıştır.

Doğrudan yana, fikri olan, emek taraftarı, söyleyecek sözünün ve durduğu yerin farkında gerçek karakterlerin yaptığı iş her ne olursa olsun, bu daima zor zanaat olmuştur. Bu nedenle söz uçar, sanat ise bu doğrularla gelişmeye devam eder!