Zehra İpşiroğlu: ‘Düşündürmüyor, aptallaştırıyorlar!’ (27.05.2020)
Zehra İpşiroğlu, Televizyon Dizi Pusulası - Dizi Eleştirisinin Temelleri adlı incelemesinde, hem dizi eleştirisinin yollarını açıyor hem de yerli dizilerde toplumsal cinsiyet izleğini eleştirel açıdan irdeliyor.
cumhuriyet.com.trZehra İpşiroğlu, Televizyon Dizi Pusulası - Dizi Eleştirisinin Temelleri adlı incelemesinde, hem dizi eleştirisinin yollarını açıyor hem de yerli dizilerde toplumsal cinsiyet izleğini eleştirel açıdan irdeliyor.
-
Televizyon Dizi Pusulası adlı incelemeniz iki bölümden oluşuyor. İlk olarak bu
bölümler hakkında bilgi verir misiniz?
TV
dizilerine eleştirel yaklaşımın önemli olduğunu düşünüyorum. Dizilerin hipnotizma
edici gücü öyle yoğun ki, çoğu insan kolaylıkla dizi bağımlısı olabiliyor.
Dizilerin zararından korunmanın tek koşulu eleştiri. Ne anlatılıyor, nasıl
anlatılıyor, ardındaki ideolojiler neler bunların sorgulanması önemli.
Bir
okuyucum “Beğeni öznel değil mi?” diye soruyordu. Beğeni tabii ki öznel, ama
bir dizinin iyi olup olmadığını görebilmek, nitelikliyi niteliksizden
ayırabilmek, yani eleştirel bakış öznel değil. Ağız tadı da görecedir, kimi şu
yemeği sever, kimi bu. Ama bir yemeğin iyi olup olmadığını anlayabilmemiz yine
de öznel olmayan ölçütlere dayanır.
İşte
kitabın ilk bölümünde örneklerle dizi eleştirisinin temelleri üzerinde
duruyorum. İkinci bölümde ise dizilerde kadının konumunu eleştirel açıdan
inceliyorum. Ataerkil toplumda kadına dayatılan roller dizilerde öyle net
ortaya çıkıyor ki bu alanda bir duyarlığın oluşması özellikle önemli.
‘DİZİLERİN
MANİPÜLE EDEN YANI ÖNEMSENMİYOR’
-
Televizyon dizilerinin toplumun ajandasındaki yeri, ağırlığı konusundaki
görüşleriniz nelerdir? Dizi izleme motivasyonlarını nasıl incelediniz?
Başkalarının
hayatına duyulan merak, kendi gerçeklerimizden kaçma, heyecan, kafa boşaltmak
gibi etkenler belirleyici. Yaşamımıza eşlik eden dizi kahramanları ve
yaşadıkları çoğu kez gerçek yaşamın yavanlığının önüne geçiyor. O kadar ki
onlar gerçek insanlardan bile daha gerçekçi bir boyut kazanıyor.
Yaşamımız
ne kadar sıkıcıysa öylesine heyecan arıyoruz, yaşamımız ne kadar bunalımlıysa
diziler sayesinde öylesine sıkıntılarımızı kolay unutabiliyoruz. Onun için de
dizilerin insanların beyinlerini uyuşturan, dahası manipüle eden tehlikeli yanı
önemsenmiyor.
‘AYDIN
ÇEVRE BU KONUDA SAĞIR, DİLSİZ!’
Aydın bir
çevre bu konuda sağır, dilsiz kalmayı tercih ederken, konunun uzmanlarının
yazdığı yazılar da kısıtlı kalıyor. Kısaca bu alanda bir boşluk var. Öyle
olunca da dizi yapımcıları akıllarına gelen saçmalığı izleyiciye sunmaktan geri
kalmıyorlar.
Öte
yandan yaşadığımız toplumsal ortama ve esen politik rüzgâra göre ataerkilliği,
şiddet kültürünü, faşizme kaçan bir milliyetçiliği, dinciliği pekiştirici
ideolojiler de birçok dizide belirleyici oluyor.
Ben
diyorum ki dizi izleyeceksek izleyelim de, aptal yerine konulmadan bilinçli
izleyelim. Bilinçli izleyici, dizilerin sunduğu yanılsama dünyasının içine
girse bile bu dünyanın içinde kaybolmaz. Hem özdeşleşerek hem de eleştirel
izleyebilir, bu mümkün. Bu yapıldığı anda niteliksiz diziler de kendiliğinden
elenecektir.
-
Diziler topluma nereye kadar ayna tutuyor sizce?
İncelediğim
dizilerde yer alan feodalizm, otoriter ve ataerkil yapılanma, çıkar ve rekabet,
şiddet, aile ve mahalle baskısı, geleneklerle modern dünyanın çatışması, sosyal
ve kültürel çatışmalar, ırkçılık ve ötekileştirme, devlet yapılanması içindeki
çürümüşlük gibi konular yaşadığımız topluma dair çok şey söylüyordur mutlaka.
Önemli
olan bu izleklerin nasıl işlendiği, yeni klişeler üreterek ve önyargıları
pekiştirerek mi, yoksa sorgulayarak mı? Yani izleyiciyi aptallaştırıyor mu
yoksa tersine düşünmeye mi yönlendiriyor? Çoğunlukla ilkine tanık oluyoruz ne
yazık ki. Bu açıdan eleştirel bakış önemli.
‘KADINLAR
HEP KURBAN ROLÜNDE’
-
Toplumsal cinsiyet konusunda yarattığı etkiler açısından vardığınız sonuçlar
neler?
Dizilere
toplumsal cinsiyet açısından baktığımızda kadınların ataerkil düzende ikinci
plana itildiklerini, mutluluklarının, acılarının, çatışmalarının, yaşadıkları
kısır döngünün ya da kurtuluşlarının erkeklere bağlı olduğunu görüyoruz.
Kadının kendi yolunu aradığı, kendini gerçekleştirmek istediği diziler yok
gibi. Yine de Fatmagül’ün Suçu Ne? gibi istisnalar var tabii, yani cesaret
verici, olumlu rol modeli oluşturucu diziler ama bunlar azınlıkta.
Kadın hep
kurban rolünde sonunda da hep onu kurtaran bir prens var. Kadın rolleri de
güzel ve saf kadın, anne, şeytani kadın, evde kalmış kadın gibi eril klişelerle
belirleniyor. Kendi ayaklarının üstünde duran, mücadele eden, kendini erkekten
bağımsız biçimde var eden, kendi yolunu arayan kadınlar yok gibi. Oysa günümüz
kadınları farklı bir arayış içindeler. Onların gerçek mücadelesini ve
direnişini gösteren diziler çok ilgi çekebilirdi.
Diziler
herkese seslendiğine göre, herkes de dizi konusunda neredeyse uzmandır. Bu konuda
iyice klişeleşmiş olan ezberimizi bozmak için atmamız gereken en önemli adım
dizi enflasyonu içinde nitelikli olanları diğerlerinden ayırabilmemiz.
Ama
bakıyorsunuz çoğu dizide yapay bir kurgu, saçmasapan olaylar, uzatma ve
yinelemeler, klişe karakterlerden geçilmiyor. Oyuncuların iyi olması bile ki
(iyi oyuncu çok), bu tür dizileri kurtaramıyor. Bu açıdan eleştirel bakış
önemli.
-
İncelemenizde televizyon dizilerinin kaybolan büyüsünü nasıl bir kıyasla ortaya
koyuyorsunuz?
Fatmagül,
Hatırla Sevgili, Çemberimde Gül Oya, İstanbullu Gelin, Kayıp Şehir, Fi-Çi gibi
diziler belleklere yerleşti, çünkü hem empati uyandıran hem de düşündüren,
sorgulayan dizilerdi. Ama çoğu dizi en ilkel güdülerimize (şiddet, intikam)
seslenerek anlık etki yaratmaktan başka bir şeyi hedeflemiyor. Belki de bu
nedenle dizilere ilgi azalıyordur.
Televizyon Dizi Pusulası - Dizi Eleştirisinin Temelleri / Zehra İpşiroğlu / E Yayınları / 176 s.