Zaman yetmiyor
Hikâyesiz olmuyor insan, diyor Kadriye Kenter. Toplu Hikâyeler oyununda onu çeken de işte bu. Zamana, dostluğa, güvene dair sorgulamaya götürüyor oyun izleyiciyi. Müşfik'siz ilk oyunu bu, devamı da gelecek, çünkü Kenter Tiyatrosu'na sahip çıkmak, Müşfik'e ve diğer hocalarına, seyircilerine karşı bir borç.
cumhuriyet.com.trDeneyimli bir öykü yazarı Ruth ile önce onun öğrencisi, sonra da asistanı, dostu ve meslektaşı olan Lisa’nın arasındaki ilişkiyi anlatıyor Toplu Hikâyeler oyunu. Dostluktaki güven duygusunu, “esinlenme”nin sınırlarını, zamanın acımasızlığını da... Donald Marguiles’in oyununu Kadriye Kenter ve Defne Halman bizlerle buluşturuyor. Biz de Kadriye Kenter’le Müşfik Kenter’siz çıkardığı ilk oyununu, Kenter Tiyatrosu’nu, hayatını konuştuk.
- Toplu Hikâyeler’i oynama nasıl karar verdiniz?
- Oyunu Defne Halman getirdi üç yıl önce. Bunu seninle çalışırım, dedim ama araya daha önce projelendirilmiş oyunlar girdi. Sıra ancak geldi.
- Üç yıldır bu oyunu size unutturmayan neydi?
- Son derece insani ögeleri olan güzel bir oyun. Sahnede bir yazar var, ama yaşadıkları herkesin başına gelebilecek olaylar. Sonuçta hikâyesiz olmuyor insan ve birine sırrını veriyorsun, sonra büyük hayal kırıklığı yaşıyorsun.
- Siz de çok yaşadınız mı bu duyguyu?
- Ben de, etrafımdakiler de bu tür hayal kırıklıklarına çok uğradık. Bu yaştan sonra karşılaşmayız bunlarla dediğimiz de bile karşılaştık. Hayret etmeyeceğim desem de şaşırdım. Oyuna gelenler de biz de bunu yaşadık, dedi.
- Oyunun hem yönetmeni hem de oyuncususunuz. Zor olmadı mı?
- Aksine yardımcı oluyor. İki kişilik oyun olduğu için Defne’yle birbirimizi eleştirerek ilerliyoruz. Ama tabii ki dışardan bakanlara hep ihtiyacımız var.
- Peki hangisi daha eğlenceli, oynamak mı, yönetmek mi?
- Karşıdan bakmak... Kafamda sürekli nasıl daha mükemmel olur, daha iyi bedenimi kullanabilirim soruları var. Oyuncu hiçbir zaman iyiyim duygusuna kapılmamalı, kapılırsa kalır.
- Bu, çok da yorucu değil mi?
- Evet, ama tatlı bir yorgunluk. Hata yapmamaya imkân yok. Nasıl hayatta hatalar yapıyorsak sahnede de yapıyoruz. Önemli olan fark edip düzeltmeye çalışmak. Bu diri tutuyor bizi.
- Oyunun sordurduğu bir soru var; “Öykünüz kime aittir? Deneyimlerimiz paylaştığımızda bizim olmaktan çıkıp ortak olarak ördüğümüz yeni bir öykünün parçası olur mu?” Bunlara sizin yanıtınız ne?
- İnsan ister istemez paylaşıyor öyküsünü. Ama bizim kalması gerekenler de var. Ben o mahremiyete çok inananlardanım, ne kadarı benim olursa o kadar değerli ve derin olacaktır.
- Oyunda zamana duyulan bir kıskançlık da var. Sizin zamanla ilişkiniz nasıl?
- Zaman bana yetmiyor, son günlerde çok çabuk geçiyor. Oyunda denildiği gibi “Zaman okuldur, biz orada öğreniriz. Zaman ateştir, içinde yanarız, kavruluruz. Yoğruluruz”.
- Zaman sizi nasıl yoğurdu; bugünden düne baktığınızda ne görüyorsunuz?
- Çok saf buluyorum kendimi, deneyimsiz. Ancak bir yetenek varmış ki buraya kadar geldim. Yeteneğin besleyicisi de çalışmak. 42 yıl sürekli çalışmak ve -çok şükür ki- bana göre dehâlar olan hocam Yıldız Kenter, eşim Müşfik Kenter’in yanında şekillendi. Bir oyuncunun kendini, “Bana göre nasıl olmalı”nın cevabını bulabilmesi zor iş. Onlar benim için büyük şanstı.
- Oyunculukla bağınız nasıl kuruldu?
- Can Yücel Lorca’nın Eskicinin Tazesi oyununu bize yaprak yaprak çeviriyordu. Bakırköy’de amatörce oynadık. 76’da mezun olunca Halk Sahnesi Oyuncuları’nı kurduk. 22 kişiydik, tek kadın bendim. Sonra bir kadın daha bulduk, her gün ailesinden izin alıyorduk. Kadınların o aralar iş yapması zordu. Oyunlar çıkardık, ama tiyatro yandı.
- Sizin aileniz nasıl izin verdi?
- Kararlıydım. Aslında annemin de oyuncu tarafı vardı. Shakespeare’in dediği gibi “Bütün dünya bir sahnedir; bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu; girerler, çıkarlar.” Annem, oyunculuğu zorluğu nedeniyle istemiyordu. Onunla çatışıyorduk, ancak hep bana destek verdi.
Kenterler bir okul
- Yolunuz da bu sırada Kenterlerle kesişti...
- Tiyatro yanınca işsiz kaldım. Ne yapacağımı düşünüyordum. Hocam Yıldız Kenter, Çöl Faresi’ni TRT için tekrarlayacağız, yer alır mısın dedi. Hemen kabul ettim. Sonra tiyatroda da çok oyun çıkardık derken Müşfik’le aşkımız gelişti.
- Kenter Tiyatrosu sizin için ne ifade ediyor?
- Hayatım boyunca bitmeyecek bir okul. Burada oynamaya, çalışmaya insan doyamıyor. Yapmak zorundayız bunu. Öyle öğrendik öğretmenlerimizden. Başımıza ne gelirse gelsin ölmediğimiz sürece bu işi sürdürmemiz gerekiyor. Şimdi bu oyunu çıkarmasam Müşfik bana kızardı, diye düşünüyorum. Her şartta hep çıktık, oynadık. Geçen 27 Mart’ta Aşk Mektupları’yla Bursa’ya davet edildik. Oyuna beş dakika kala 46 yaşındaki engelli oğlumuz Mahmut kriz geçirince yardımcımız ölüyor, diye telefon etti. Hemen doktorlarını, ambulansı aradım, oyuna başladım. Nasıl başladığımı anlatmama imkân var mı? Tek başıma bir perde boyunca yüklendim bu acıyı, oyun bitti, Müşfik’e söyledim. Her şey kontrol altında dediğim halde bile yaşlar indi Müşfik’in gözünden.
- Nasıl dayanabildiniz?
- Öyle bir şey ki, her şey ayarlanmış, tıklım tıklım dolmuş orası. Beş dakika kala sahneyi bırakamazsınız... Sonrası daha zordu. Müşfik’in hastalığıyla Mahmut’un yoğun bakımdaki durumu atbaşı gitti. İki ay sonra Mahmut’u defnettik, bir hafta sonra Müşfik‘i hastaneye yatırdık.
- Şu an tiyatro ne durumda?
- Çok kötü. Borçlarını ödemeye çalışırken tiyatroyu da ayakta tutuyoruz. Bu tiyatro bir tarihtir. Yaşaması için öğretmenlerimize, bize bu işi öğretenlere, seyircimize borcumuz var. Bu işi yaşadığımız sürece sürdürmek zorundayız. Ama bu ceza değil, sevgiyle olan bir şey.
Müşfik hep aklımda
- Bu yıl nasıl geçti sizin için?
- Çok zordu. Tiyatroda, evde, kafamın içinde hissediyorum Müşfik’i. Sürekli oğlum Mahmut ve Müşfik’i düşünüyorum. Bu iki, üç yılda önce ablamı, sonra abimi, yengemi, Müşfik’in abisini, oğlumuzu ve Müşfik’i kaybettik. Çok üst üste geldi. Kaybettiklerimi çok düşünüyorum. Neyse ki çocuklarım beni hiç yalnız bırakmıyor.
- Kaç çocuğunuz vardı?
- Balam Müşfik’le evliliğimden olan, en küçük kızımız. Üç yıldır tiyatroda hayatımızı kolaylaştırıyor. Müşfik’in önceki evliliklerinden Elvan’ımız var, Mahmut’la anneleri aynı. Ortanca kızımız Melisa var. Yani dört çocuğumuz vardı. Mahmut aramızdan ayrıldı, ama kaybetmiş gibi düşünmüyorum, Mahmut, beynimde, yüreğimde. Onunla ilişkimiz çok çok derindi. Bizden sonraya kalacak diye düşünüyorduk. Her ölüm erken ölüm oluyor, maalesef. Bunun acısı ve sevgisi hiç azalmayacak, ama bizi gördüklerine inanıyorum, umarım doğrudur, bu bana güç veriyor.
- Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın genel sanat yönetmenliği Müşfik Kenter’den sonra size verildi. Neler yapıyorsunuz?
- Müşfik’le 15 yıldır birlikte gidiyorduk. Şu anda Şişman Domuz oyununu yapıyorum. Toplumun dayattığı güzellik algısını sorguluyoruz.