Zaman tünelinde Şam

Şam’a gelişimin ilk günü şehrin kalbi diyebileceğim eski Şam’dan başlamaya karar verince Hamidiye Çarşısı ve çevresi ilk durağım oluyor. Osmanlı Valisi Hamdi Paşa tarafından 1870-73 yılları arasında yaptırılan ve bir kilometre uzunluğundaki çarşıda yok yok. Şam kumaşı diye bilinen el dokuması dimasko kumaşlar, tatlılar, dondurmalar, gümüşçüler, nargile, elbiseler, akla gelebilecek pek çok aksesuar…

cumhuriyet.com.tr

Üzeri metal olan çarşıda yol aldıkça sağlı sollu kapılar var. Her kapıdan çıkış farklı bir dünya. Bazılarından baharatçılara, bazılarından kumaşçılara, bazılarından hediyelik eşya, Çin’den ithal edilen her çeşit oyuncak, plastik eşya satanlara doğru gidiliyor. Ama benim Hamidiye Çarşısı’nın ana yolunda kalmamı sağlayan, 1895 yılından bu yana faaliyet gösteren Bakdesh Icecream isimli tarihi dükkânda muhteşem dondurma ve üzeri bol bademli fıstıklı meyveli muhallebileri oldu. Muhallebi ve dondurma ile sabah kahvaltımı yaptıktan sonra meydana geldim. Karşımda Şam’ın Müslümanlar tarafından fethi ile 705 yılında Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik tarafından bir kısmı camiye çevrilen, bugün ise tamamı cami olarak kullanılan Emeviye Camisi var.

Masmavi gökyüzünde güneş yavaş yavaş yükseliyor. Hamidiye Çarşısı ile Emeviye Camisi arasında kalan meydanı birer ikişer Şamlılar ve turistler doldurmaya başlarken, ben de Emeviye Camisi’nin duvarında kuşlara yem atanları izliyorum. Sakin bir ortam, kimsenin acelesi yok.

Kimileri meydandaki büfeden taze sıkılmış meyve sularını içiyor, kimileri ise kahvelerini çaylarını yudumluyorlardı. Benim aklımda kakulili Arap kahvesi. Büfeye yaklaşıp sordum onlar sadece filtre kahve ve cappucini yapıyorlardı. Şam’a gelinir de kakulili kahve içilmez mi? İlk kakulili kahveyi Mardin’de içmiştim, Süryani kahvesi diyorlar.

Emeviye Camisi’nin kapısından doğru içeriye şöyle bir baktığımda bile muhteşemliliği fark ediyordu, daha sonra giderim diye oradan ayrılıp arka sokaklara eski Şam’a doğru yürümeye başladım.

Turisttik eşya satan dükkanlar açılmış, kahvelerde nargileler fokurdatmaya, gün ışığı da dar, uzun sokaklara süzülmeye başlamıştı bile. İlk gördüğüm kahvede yerimi aldım. Kadın erkek oturmuş sabah kahvelerini içiyorlardı. Kahve kokuları mis gibi çevreye yayılırken, nargileler için kor olmuş kömürü dolaştıran kahveci, koru azalan nargilelere kor dağıtıyor. Günlerden pazardı. Hristiyanların da Müslümanlarla barış ortamında yaşadığı Suriye’de ellerinde çiçekleri ile Hristiyan aileler şık kıyafetleri ile ibadetlerini yapmışlar evlerine dönüyorlardı. Kültür çeşitliliğini görmek çok hoş.

Sokaklarda yürürken Arap müziğini geleneksel, kimi zaman pop müzik olarak duymak geçmiş ve günümüzde olduğumu hissettirirken, bir taraftan gözüme ara ara takılan susamlı, fıstıklı Şam kurabiyelerinden alıp taze sıkılmış portakal suyu ile yedim. Planım dönüştü bu kurabiyelerden Türkiye’ye de götürmekti. Böylece biraz da olsa Şam’ın tadı İstanbul’a da gelmiş olurdu.

Önceliği yaşama verdiğim Şam gezimde eski Şam sokaklarında her yerde satılan humuslarda ayrı bir güzel görünüyordu. Humus, fıstıklı susamlı kurabiye, muhallebi, dondurma, taze sıkılmış meyve suları, nargile ve mis kokulu kakulili kahveden sonra, ulaşımın çok ucuz şehir içinde kısa bir yolculuk 50 Suriye lirası (bir dolar), biraz daha uzun yol alırsanız iki dolar.

yildisist@gmail.com