Zalim dünya söyle bana...
Reha Erdem’in ‘Koca Dünya’sı gösterimde.
Sungu ÇapanKuşkusuz sinemamızın sayılı ‘auteur’ yönetmenlerinden Reha Erdem’in, gösterildiği 2016 Venedik festivali ‘Orizzonti-Ufuklar’ bölümünde jüri özel ödülüyle sinema yazarlarının en iyi yönetmen ödülünü kazanan, Adana-Altın Koza’da da en iyi film seçilen son eseri “Koca Dünya”, yarın sona erecek İstanbul Film Festivali’nin koşuşturması içinde sessiz sedasız gösterime girdi. Küçük bir kızın büyüme sorunlarını konu edinen, öncü nitelikteki ilk filmi “A Ay”dan (1989) 10 yıl sonra çektiği “Kaç Para Kaç”ı (1999) izleyen, gerçek bir başyapıt diyebileceğim “Korkuyorum Anne”siyle (2004) sevip benimsediğimiz Reha Erdem, öteden beri büyüme- yetişme, masumiyeti yitirme, hayatın zorluklarıyla baş edebilme hikâyesi çeşitlemelerini, doğacı, çevreci, hayvan ve börtü böcek sever bir tutumla, üstelik çoğu kez kadın sorunlarıyla da harmanlayarak beyazperdede, kendine özgü kişisel ve özgün bir üslup tutturagelerek anlatmayı seven önemli bir ‘yaratıcı yönetmen’imiz kuşkusuz. “A Ay”dan 10 yıl sonraki ikinci filmi “Kaç Para Kaç”ı izleyen ilk başyapıtı diyeceğim “Korkuyorum Anne”siyle (2004) bolca övgülerle ödüller alan “Beş Vakit” (2006), “Hayat Var” (2008), yer yer deneysel bir seyir tadı da içeren ikinci başyapıtı “Kosmos”la (2010), ülkemizin yıllardır süregelen en temel sorununu dağa çıkmış, kırmızı başlıklı bir Kürt kızının isyanı bağlamında ve trajik bir masal boyutunda ele alıp işlediği “Jin” (2013) gibi önemli filmlerinin ardından artık bir ustalık dönemine eriştiği söylenebilecek yönetmen- senarist Reha Erdem’in, doğrusu 3 yıl önce bizi biraz hayal kırıklığına uğratmış, Binnur Kaya’lı o “Şarkı Söyleyen Kadınlar”ının (2014) ardından yine senaryosunu yazıp çektiği yeni filmi “Koca Dünya”sı, yönetmenin artık kendini tekrar ettiğini örnekliyor gibi geldi bize.
Kardeş olduklarını zannederek birlikte bir yetimhanede büyüyüp sonra da birbirlerinden ayırılarak hayatın dikenli yollarına savrulmuş, anasız babasız, örselenmiş 2 gencin, becerikli oto tamircisi Ali’yle (Berke Karaer) kız kardeşi (ya da manitası ?) Zuhal’in (Ecem Uslu) uygarlıktan kaçıp yığınla güzelliğin yanı sıra yoğun bir şiddet-vahşet de içeren doğaya sığınarak bir ormanda yaşamaya çalışmaları ve dış dünyaya karşı, beraberce takılmaları hikâyesi bağlamında yine sevdiği o temalar, imge ve simgelerle doluşturulmuş, hüzünlü, hassas, duyarlı bir film yapmış Reha Erdem, dokuzuncu yapıtı “Koca Dünya”da. Yanına verildiği ailenin yaşını başını almış reisinin göz koyup koynuna almak istediği Zuhal’le görüştürülmeyen Ali, çareyi Zuhal’i yaraladığı o adamın elinden ve evinden kaçırmakta buluyor. Böylece suça bulaşmış olan Ali’nin motosikletiyle, İstanbul dışına, kırsala açılan kaçak ikili, bir yol filmi gibi seyreden ilk bölümde sığındıkları ormanın koşullarına uyum sağlayıp kuş sesleriyle uyanıyorlar çatısını muşambayla kapattıkları derme çatma barakalarında. İsimlerini de değiştirip Mimi’yle Kumkum yapmalarını öneren Zuhal yılandan çok korkarken Ali de yöredeki panayırın lunaparkında iş tutan falcı kadına paralarını kaptırıyor. Babasını aradığını söyleyen yaşlı bir deli kadının ölüsünü otlarla çalı çırpıyla örten ve yediği böğürtlenlerden karnı ağrıyan Zuhal habire kusarken lunapark eğlencelerinden geri kalmayan Ali de küçük çadır tiyatrosu şarkıcısı sarışın Aytül’den ‘Ben yardan ayrılmışım, söyle senin neyin var koca dünya, bana zulmünden başka’ gibi arabesk şarkılar dinliyor...
Masalsı hikayesi, fantezi içeriği bir yana, Reha Erdem’in değişmez, ödüllü, usta görüntü yönetmeni Florentin Herry’nin doğayı, mekânları layıkıyla değerlendiren, birinci sınıf kamera çalışması sayesinde şahane bir görselliğe erişen “Koca Dünya”, Erdem’in yine o tüm hikâye anlatma, atmosfer yaratma, oyuncu yönetme, sürükleyiciliği sağlama, vb. konularındaki yönetmen becerisini ve duyarlığını bir kez daha gözümüze soktuğu ama malum temalarını, imgelerini artık yinelemeye koyulduğunu da akla getirten, sonuçta zengin filmografisine çokça bir şey katmayan bir film olmaktan öteye geçemiyor. Seçebildiğimiz kadarıyla yine beyaz bir keçi, kaplumbağa, kurbağa, örümcek, manda, vb. gibi hayvan görüntülerinin de aralara katıldığı “Koca Dünya”da Zuhal rolüyle Türkan Şoray-Umut veren genç kadın oyuncu ödülünü kazanan, “Tereddüt”le çıkış yapmış Ecem Uslu’dan çok Ali’yi oynayan ve ilk sinema deneyiminde başarılı bulduğum Berke Karaer’in performansı aklımda kaldı.