Yüz On Bir Sendikacı Yargılanıyor
cumhuriyet.com.trUluslararası normları yok sayarak ülkemizde işçilerin ve sendikaların temel hak ve özgürlüklerine müdahale çağdaş bir devlet yönetim anlayışı olarak kabul edilemez. Davaya bakacak yargıcın suç oluşmadığı gerekçesi ile ilk duruşmada beraat kararı vermesi ILO Genel Kurulu’nda Türkiye’nin çarmıha gerilmesini önleyecektir.
AKP hükümeti TEKEL sigara fabrikalarını yok pahasına yabancı bir şirkete sattıktan sonra 103 tütün işleme tesisini kapatarak buralarda çalışan 12 bin işçiyi 657 sayılı yasanın 4/C maddesi kapsamında kısa süreli, asgari ücretle güvencesiz çalışmaya zorladı. İşçiler, sendikaya üye olma dahil, kazanılmış haklarının yok sayılmasına karşı geçen yıl mart ayına kadar süren 78 günlük bir direniş başlattılar. Bu direniş işçi hareketinin uzun süredir yaşamadığı en kapsamlı, en uzun işçi eylemiydi ve tüm dünya işçilerinin desteği ve katkısı ile gerçekleştirildi. Ankara halkının ekmeğini paylaştığı bu eyleme hükümet duyarsız kaldı. TEKGIDA-İŞ sendikası eyleme, 1 Nisan 2010 tarihinde yeniden başlamak üzere, ara verdi.
İşçi karşıtlığı
1 Nisan’da Ankara’da toplanan işçilere sendika özgürlüğüne sahip çıkan tüm kuruluşlar destek vermiş, işçilerin bu gösterisi emniyet güçlerinin orantısız güç kullanımına tanık olmuştur. Sonuçta AKP hükümeti işçi karşıtlığını kanıtlayarak işçilerin belirsiz süreli güvenceli istihdam istemini kabul etmemiş ve işçileri karanlık bir geleceğin acımasızlığına terk etmiştir.
Olaydan tam bir yıl sonra ve genel seçim öncesinde işçilere ve sendikacılara gözdağı vermek istercesine 1 Nisan gösterisi ile ilgili olarak bu olaya destek vermiş 111 sendikacı ve işçi hakkında TCK ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na karşı gelmekten beş yıla kadar hapis istemi ile Ankara Cumhuriyet Savcılığı tarafından dava açılmıştır. İlk duruşması 3 Haziran’da yapılacak bu dava uluslararası sendika ortamına bomba gibi düşmüş ve sendika özgürlüğüne yapılan bir saldırı olarak algılanan bu dava nedeni ile Başbakanlık’a, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na uluslararası sendika ortamından 5 bine yakın protesto telgrafı gönderilmiştir.
AKP’nin bakışı
HSYK’de yapılan son değişiklikler ve bu kurulun üyelerinin büyük çoğunluğunun hükümet ve yandaşı kurumlarca atandığı düşünülürse bu davanın bağımsız yargının, bağımsız savcılarının kararı ile açıldığı sonucuna varmak olanaklı değildir. Bu dava AKP hükümetinin işçiye ve özgür sendikacılığa nasıl baktığının çok net bir fotoğrafıdır.
AKP hükümeti yandaş medya, yandaş üniversite, yandaş işveren gibi yandaş sendikalar yaratmak istemektedir. AKP hükümeti var olan işçi konfederasyonlarından birini parti birimine dönüştürmüş, en büyük işçi konfederasyonunu ise tamamen etkisizleştirmeyi başarmıştır. Bu iki konfederasyon hükümetin sosyal politikaları konusunda ya iktidarın dümen suyunda gitmiş ya da muhalefet etmekten korkarak susmuştur. Oysa Türkiye bugüne kadar beş milyon işsiz yaratan vahşi kapitalizme böylesine destek veren başka bir hükümete sahip olmamıştır. Kamuda ve özelde taşeronluk ve buna bağlı güvencesiz istihdam inanılmaz boyutlarda artmış, işsizlere ödenmesi gereken paralar yasaya aykırı biçimde işverenlere ve hükümet projelerine yönlendirilmiş, iş güvencesi ve sendika, toplusözleşme hakkı konularında ILO’nun istediği hiçbir iyileşme yapılmamış, memura grevli toplusözleşme hakkı unutulmuş, sendika üye sayısının üç milyonlardan 500 bine gerilemesine göz yumulmuş, sendikaların kâğıttan kaplana dönüştürülmesine özen gösterilmiştir.
Türkiye’de yaşanan bu olumsuzluklara, Başbakan’ın deyişi ile ILO ve diğer uluslararası kuruluşlar Fransız kalmamışlar ve yaşananları sürekli protesto etmişlerdir. 111 sendikacının yargılanacağı dava yaşananların üstüne tuz biber ekecek ve haziran ayı başında Cenevre’de başlayacak olan ILO Genel Kurulu’nda, bu nedenlerle, Türkiye’nin yüzü bir kez daha kızaracaktır.
ILO’nun Uzmanlar Komitesi ve Sendika Özgürlüğü Komitesi, sendikalar için grev ve direniş hakkının toplusözleşme ile sınırlanamayacağı, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını geliştirmek, sendikaların temel özgürlüklerini güvence altına alabilmek için grev ve direniş yapabilecekleri görüşündedir (Horacio GUIDO et.al., ILO Principles Concerning The Right To Strike, International Labor Review, Vol.137, No: 4, 2000, s.14). Her iki komite bu eylemlere aynı zamanda hükümetlerin ekonomik ve sosyal politikalarının eleştirilmesi amacı ile de başvurulabileceğini belirtmektedir.
ILO normlarına uygun
TEKEL işçilerinin ve destek verenlerin 1 Nisan 2010’da yaptıkları eylem tamamen ILO normlarına uygun ve hukuk içinde kalan eylemlerdir.
Bu uluslararası norm ve hukuk anlayışına ters düşen hükümet politikaları ve savcılık iddianamesi, anayasanın 90. maddesine de aykırı olarak hukuki dayanaktan yoksundur. Türkiye’nin onayladığı 87 sayılı ILO Sözleşmesi’nin 3. maddesi kamu makamlarının sendikalar özgürlüklere her türlü müdahalesini yasaklamıştır. Bu nedenle savcılık iddianamesi ile işçilerin çalışma ve yaşam hakkına ilişkin gösterisine beş yıla kadar hapis istemi sendika özgürlüğüne açık bir müdahaledir.
Uluslararası normları yok sayarak ülkemizde işçilerin ve sendikaların temel hak ve özgürlüklerine müdahale, çağdaş bir devlet yönetim anlayışı olarak kabul edilemez. Davaya bakacak yargıcın suç oluşmadığı gerekçesi ile ilk duruşmada beraat kararı vermesi ILO Genel Kurulu’nda Türkiye’nin çarmıha gerilmesini önleyecektir.