Yorgo ve Sula Bozis’ten "Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar"

Yorgo ve Sula Bozis’in kitabı ise, bana, Türkiye sinemanın tarihinin bambaşka bir yanıyla ilgili ayrıntılı bilgiler vermekle kalmadı, İstanbul’un insan profilinde yaşanmış ürpertici değişim konusunda da aydınlattı. Kitabı, Celâl Üster anlattı...

Celâl Üster/Cumhuriyet Kitap Eki

Bir ‘Pera’ belgeseli

Yorgo Bozis ile Sula Bozis’in “Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar” (Yapı Kredi Yayınları) adlı kitabının yayımlanışı, hem sinemamızın yüzüncü yılına rastladı, hem de İstanbul Film Festivali günlerine. Sinema sanatının —en azından tutkunları açısından— gündemde olması bakımından anlamlı bir rastlantı.

Bozis’lerin kitabının “sinemamızın yüzüncü yılına rastladığını” söyledim ama, Fuat Uzkınay’ın, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda Ayastefanos’ta (bugün Yeşilköy) yapılan barış antlaşmasının anısına Rusların dikmiş olduğu anıtın 14 Kasım 1914 günü yıkılmasını görüntüleyen ve bir Türk yönetmenin ilk çalışması olduğu için Türk sinemasının ilk filmi sayılan “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı 150 metrelik belgeselin bugüne kadar bulunamadığı, o yüzden de çekilip çekilmediği konusunda son yıllarda kuşkular doğduğu da bir gerçek.

Şimdi, Türk sinemasının miladı olarak, çekilmiş olduğu “varsayılan” bu filmi mi almalı; yönetmeni ille de Türk olmalı diretmesinden vazgeçip, 1908’de İstanbul’da Cinema Pathé adındaki ilk sürekli sinema salonunu işletmeye başlayan Sigmund Weinberg’in 1916’da çekimine başladığı “Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı ilk konulu filmde mi karar kılmalı (ki, savaş koşulları yüzünden bitirilemeyen filmi 1918’de Uzkınay tamamlayacaktır); yoksa, gazeteci Sedat Simavi’nin 1917’de çektiği “Pençe” ve “Casus”u milat alarak sinemamızın yüzüncü yılını kutlamak için üç yıl daha mı beklemeli?

Bu sorunun yanıtı, kuşkusuz, sinema tarihçileri ve yazarlarınca verilmeli.

Yorgo ve Sula Bozis’in kitabı ise, bana, Türkiye sinemanın tarihinin bambaşka bir yanıyla ilgili ayrıntılı bilgiler vermekle kalmadı, İstanbul’un insan profilinde yaşanmış ürpertici değişim konusunda da aydınlattı.

Hiç değilse 1960’lı yılların Büyükada’sında Rumlarla birlikte yaşamanın tadını çıkarmış, ama çocuk yaşlarda 6-7 Eylül vahşetine tanık olmuş, ardından da Rum dostların bu topraklardan ayrılmak zorunda bırakılışının acısını tatmış biri olarak, sinemanın Pera’ya gelmesiyle başlayan serüveninde emeği geçen Rumlar’a ilişkin özenle derlenmiş pek çok bilgi edinmek iyi geldi bana.

Yorgo Bozis’ten öğrendiğimize göre, bu çalışma uzun bir uğraşın ürünü. Başlıca araştırma kaynağını gazeteler, dergiler, takvimler, İstanbul Rum basınının 1895’ten başlayarak günümüze kadar gelen arşivleri, British Museum Kütüphanesi’ndeki bazı gazete yıllıkları oluşturmuş.

Ama emektar Rum sinemacılar ve onların aileleri ile yapılan röportajlar da bu araştırmaya azımsanmayacak bir katkı sağlamış. Beyoğlu sinemalarının ilk yıllarını anımsayan bazı çok yaşlı İstanbul Rumlarının anlattıkları da kuşkusuz.

Yorgo Bozis’in yaptığı, sinema olaylarını ve filmleri ile bu çalışmalara katılan kişilerin adlarını saymakla yetinmenin çok ötesinde. “Niyetim,” diyor Yorgo Bozis, “Rum merkezli olmadan, Rum cemaatinin özelliğini mutlak değer olarak göstermeden, başarabildiğim ölçüde İstanbul’a sinemanın gelişini keşfetmek, tasvir etmek, yeniden canlandırmak ve İstanbullu Rumların sinemadaki katkısını gerçek boyutlarıyla sergilemektir.”

Sula Bozis de, sinemanın İstanbul’a gelişine, tarihsel ve toplumsal bir açıklık getiriyor:

“… Efsaneler Şehri İstanbul’un, sinemanın büyüsüne ilgisiz kalması olanaksızdı. Sinemanın Paris’teki tarihsel gösteriminin üzerinden bir yıl bile geçmeden Pera’da izleyici ile buluşması da bunu doğrulamaktadır.

Bu yeni sanat olayının, Osmanlı başkentinin tek kozmopolit semtinde sergilenmesi çok doğaldı. İmparatorluğun Batı’ya açılan ve ilk çağdaş penceresini oluşturan Pera’daki nüfusu incelerken, büyük çoğunluğunu oluşturan Rumların yanı sıra Levantenlerin, Osmanlı yöneticileriyle ailelerinin, Ermenilerin ve başka etnik grupların yaşadığını görürüz.

Sinema, Pera Burjuvazisini büyüledi; kısa zamanda yayılıp daha sonra geniş halk yığınlarının ulaşabileceği ucuz ve masalımsı eğlencesi haline geldi…”
“Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar” kitabında, Sponek Birahanesi’nden Odeon Tiyatrosu’na, Omonia Tiyatrosu’ndan Theatro Pikilion’a, pek çok mekâna, Pera’daki Rum kahvehanelerine uzanabilir, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde buralarda gösterilen filmleri “izleyebilirsiniz”. Ama asıl izleyeceğiniz, bir “İstanbul” filmi ya da bir “Pera” belgeseli olacak kuşkusuz…

Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar/ Yorgo Bozis, Sula Bozis/ Yapı Kredi Yayınları/ 230 s.