Yönetmenin paniği
‘İsmail’in Hayaletleri’yle ‘Kara Kule’ bugün gösterime giriyor.
Sungu ÇapanGeçen yıl 70’ine varan Cannes festivalinin açılış filmi olan “Les Fantomes d’Ismael-İsmail’in Hayaletleri”, çeyrek yüzyıl öncesinde, 1991’de ilk filmiyle (“Koruyucu”) Cannes’a katılıp zamanla Fransız sinemasının önde gelen isimlerinden biri haline gelmiş yazar-yönetmen Arnaud Desplechin’in bu kez kamerasını sektöre çevirdiği, dokuzuncu ve şimdilik son filmi.
James Joyce’dan (“Sanatçının Genç Adam Olarak Portresi”nden) esinlenmiş soyadıyla, Tacikistan’a atanmış diplomat ve maceraperest kardeşi Ivan Dedalus’un (Louis Garrel) yaşamından esinlenerek çekeceği yeni filmine hazırlanan yönetmen Ismael’in (Mathieu Amalric) hikâyesine dayanan “İsmail’in Hayaletleri”nde, kuşkusuz mesleki kariyerini belirleyip yönlendirmiş olan kendi gözde temalarını, takıntılarını, tutkularını da açık ediyor yazar-yönetmen Desplechin.
Roubaix’de doğup büyüyen Desplechin gibi kahramanı Ismael’in de memleketi Roubaix örneğin.
Yönetmen Ismael’in 20 yıl kadar önce iz bırakmadan ortadan kaybolmuş, hatta öldüğü söylenmiş eski karısı ve ilk büyük aşkı olan Carlotta’nın (Marion Cotillard), çekimler sırasında, plajda ansızın belirivererek çıkagelişiyle nicedir astrofizikçi Sylvia’yla (Charlotte Gainsbourg) mutlu bir beraberlik sürdürmekteki (zaten yeni filminin heyecanıyla telaşına da çoktan kapılmış) yönetmenimizin hali tavrı ister istemez değişip panik ve kargaşaya dönüşüyor, ortalık da hengâme halini alıyor..
Arnaud Desplechin’in, kendinden yola çıkarak senaryosunu Julie Peyr ve Lea Mysius’la birlikte kaleme aldığı, kendi eski filmlerine ve karakterlerine göndermelerle doldurup Fransız hariciyesi eleştirisi ve bürokrasi yergisi sahnelerle bezeyerek, hafif mizaha bulanmış, sürprizlere de gebe, yer yer melodrama da göz kırpan, dalgalı bir anlatım tutturduğu “Ismail’in Hayaletleri”, Fransızların Oscar’lı yıldızı Marion Cotillard, Lars von Trier’nin gözdesi Charlotte Gainsboroug, yönetmen Desplechin’in ‘fetiş aktörü’ Mathieu Amalric, Louis Garrel, Hippolyte Girardot ve Alba Rohrwacher’den oluşan parlak oyuncu kadrosu sayesinde ilgiyle izlenip unutuluveren bir Fransız yapımı.
Yer yer gözalıcı, ilginç olabilen bir seyirlik “İsmail’in Hayaletleri” ama kuşkusuz yönetmen Arnaud Desplechin’in ‘opus magnum’u değil.
‘Kara Kule’
Hollywood sinemasının eserlerini sık sık beyazperdeye aktardığı gözde kaynak yazarı Stephen King’in popüler roman serisinin epeydir beklenen ilk sinema uyarlaması “The Dark Tower- Kara Kule”, 2 büyük stüdyonun, Sony ile MRC’nin yapımcılığında, Nikolaj Arcel’in yönetmenliğinde, Akiva Goldsman-Jeff Pinker imzalı bir senaryodan, Idris Elba, Matthew McConaughey, Katheryne Winnick, Dennis Haysbert, Claudia Kim ve Jake Chambers gibi ünlü-ünsüz oyuncuların boy gösterdiği bir kadroyla çekilmiş, orta karar bir bilimkurgusal aksiyon.
On yaşlarındaki Jake Chambers’in (Tom Taylor) Orta Dünya denen gizemli bir boyutu keşfettiği ve tanışıp dayanışma içine girdiği, birtakım özel güçlere sahip Orta Dünyalı ‘silahşör’ Roland’la (Idris Elba) birlikte, hikâyenin siyah giysileri çekmiş ‘kötü adam’ı Walter’a (Matthew McConaughey, jilet gibi performansıyla “Kara Kule”nin filmi sürükleyen lokomotifi kuşkusuz) karşı mücadele ettiği film, iyiyle kötü arasında süregelen sonsuz çatışmanın yeni ama yavan bir çeşitlemesi.
Tabii ki bir devam filmine kapı açan bir finalle sonuçlanan “Kara Kule” öncelikle Stephen King hayranı ve aksiyon tutkunu sinemaseverlerin ilgisini çekebilecek türden, oyalayıcı ama hava-cıva bir gişe filmi sonuçta.