Yönetmen Ferit Karahan, "Bizim gerçeğimiz onlar için distopya"

Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü alan “Okul Tıraşı” adlı filmin yönetmeni Ferit Karahan ile filmin yapım sürecini ve festival macerasını konuştuk.

Emrah Kolukısa

Bu yıl pandemi koşullarıyla uyum halinde düzenlenen Berlin Film Festivali’nde Panorama seçkisinde yarışan “Okul Tıraşı” uluslararası basının beğenisini kazandı ve eleştirmenlerin verdiği FIPRESCI Ödülü’nü aldı. Doğu Anadolu’daki bir yatılı okulda geçen film, hasta bir öğrencinin başına gelenler üzerinden kurguladığı hikâyesini bürokrasi, otorite ve hiyerarşi gibi kavramların damgaladığı toplumsal ilişkilere yönelik eleştirel bir bakışa dönüştürüyor. Filmin yönetmeni Ferit Karahan ile mail üzerinden bir söyleşi yaptık.

BENDEN KÜÇÜK PARÇALAR VAR

- Okul Tıraşı’nın hikâyesiyle başlayalım mı? Kişisel tarihinizde nasıl bir yeri var bu filmin? Burada anlatılan çocukluğu yaşadınız mı siz de?

1993-2000 arası ben de yatılı okulda okudum. O zaman sınav kazanmanız gerekiyordu. Sınavı kazandığımda, biraz da karate filmlerinin etkisinde kalarak karşılaşacağım okulun daha çok bir tapınağa, öğretmenlerin de kung-fu hocalarına benzeyeceğini düşünüyordum. Sizin de gördüğünüz gibi maalesef okul bir tapınağa benzemiyor. Büyük hayal kırıklığına uğramıştım. Sonrasında iki ayrı yatılı okulda altı yıl geçirdim. Yatılı okul bildiğim bir alan ve oraya dair bir film yapmak istemem 2009’a dayanıyor. Küçük parçalar olsa da bu film tamamen kurmaca. 

İNSANIN SİSTEMLERİ KUSURLU

- Filmde hasta olan çocuğun (Memo) başına neler geldiğini bir bilmeceyi çözer gibi çözüyorsunuz. Hatta en sonda jenerikte de bir yapboz mantığını kullanmışsınız. Bir yandan da ortada bir suç ya da kabahat varsa bile onu aslında sistemin içindeki herkese mal ediyorsunuz. Bu anlamda sistemin düzgün işlemesi mümkün mü? 

İnsanın oluşturduğu bütün sistemler kusurludur. Fakat bu kusuru olabildiğince küçültüp katlanılabilir bir hale getirmek bizim elimizde. Eğer ortada bir kabahat varsa, küçük de olsa, bunda hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Jeneriği de öyle tasarladım. Fakat filme konu olan sorunlar biraz da bizim kültürümüzde ve bize ait olan temel sorunlar. Bir eğitim kurumunda bu tür sorunlarla karşılaşıyorsak eğer yaşamın diğer alanlarında daha büyük ve yıkıcı sorunlarla karşılaşırız. Bizim, toplum olarak halletmemiz gereken problem budur. 

Karahan: Çekim için kar yağmasını beklemek çok sabır istiyor. Aylar sonra bile kâbuslarıma girdi.

İTAAT ETMEK VE ETMEMEK

- Filmin merkezindeki karakter Yusuf nasıl bir süreçten geçiyor, bu yaşadıklarından çıkardığı hikâye ne onun? Nasıl bir gelecek bekliyor onu?

Kısa vadede annesinin dediğini, yani arkadaşlarını boş verip kafasını daha ciddi şeylere verebileceğini ama biraz zaman geçtiğinde onda iz bırakan bir deneyime dönüşeceğini düşünüyorum. Fakat yeterince “itaat” ederse eğer - ki bu deneyim ona fazlasıyla öğretti - bir yerlere de gelebileceğini, etmezse köyünde çoban ya da çiftçi olacağını öngörüyorum. 

- Filminiz Berlin’de FIPRESCI ödülü aldı. Onun ötesinde size gelen tepkiler nasıldı?

İyi tepkiler alıyoruz ve bu beni biraz şaşırtıyor. Filmdeki bize özgü olan bütün olguları anlamaları beklemediğim bir durumdu. Sanırım öykünün yalınlığının bunda etkisi var. Bazıları ise filmin ilk yarım saatini distopya niyetine seyrediyor. Bizim gerçeğimiz onlar için distopya...

İZLETEBİLMEK DAHA ZOR

- Sizin de dahil olduğunuz Festivaller İstanbul’da programı, sinemacılar açısından nasıl bir işlev görüyor? 

En büyük zorluğumuz film yapmak değil, onu insanlara izletebilmek. Festivallere de binlerce film başvuru yapılıyor. Onlar bile filmin ilk beş dakikasını izleyip bırakıyor. En büyük sorunumuz uluslararası iletişim. “Okul Tıraşı”nda Festivaller İstanbul’da ile çalıştık. Filmi önce Venedik ve San Sebastian film festivallerine izlettiler. İkisinde de kısa listeye kalınca Berlinale’ye izlettiler. Sonrasında Berlinale’de olalım istedik, çünkü marketi daha büyük. Bu yüzden Festivaller İstanbul’da çok büyük katkı sağladı.