Yolun 'aşk' hali

"Sputnik Sevgilim" Japonya'dan bir Yunan adasına uzanan, üç kişiyi birbirine kenetleyen bir aşkın hikâyesi. Haruki Murakami, aşkın sürüklediği bir yolculuğu değil, aşkın kendisinin bir yolculuk olduğunu anlatıyor kitabında; hem gerçek hem de hayal düzleminde...

Eray Ak

"4 Ekim 1957'de Sovyetler Birliği, Kazakistan'daki Baykonur Uzay Üssü'nden dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik 1'i uzaya fırlattı. Çapı 58 santimetre, ağırlığı 83,6 kilogramdı; dünyanın çevresini 96 dakika 12 saniyede dolandı. Ertesi ay Laika adındaki köpeğin bidirildiği Sputnik 2 de başarıyla fırlatıldı. Laika, uzaya gönderilen ilk canlıydı; uydu geri dönmedi ve Laika, uzaydaki biyolojik çalışmaların ilk kurbanı oldu."

Haruki Murakami'nin, Türkçede yayımlanan son romanı Sputnik Sevgilim'in hemen girişinde yer alan cümleler bunlar. "Sputnik" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmeyen pek çok okur için önemli elbette bu kısa açıklama ancak Murakami bununla kalmıyor. Kelimenin birkaç farklı anlamını daha işin içine katıyor romanın ilerleyen sayfalarında. Daha doğrusu, kelimenin İngilizcede "yol arkadaşı" olarak tabir edebileceğimiz gerçek anlamının yanına, karakterlerin birbirleriyle ilişkilerinden doğan bir anlam daha ekliyor. Böylelikle ilk bakışta garipsenen bu kelime, roman içinde anlamları çoğalarak evrilen, dahası kendine yeni anlam alanları açan bir rol üstleniyor. Tüm bu anlamların birleştiği nokta ise romanın gerçek meselesi üzerinde birleşiyor. Yani aşkta...

Sputnik Sevgilim, Murakami'nin kaleminden okuyacağınız, klasik anlamda bir aşk hikâyesi olarak niteleyebileceğimiz fakat hem bu aşkı kahramanlarına yaşatış biçimiyle, hem aşkın sınırlarının nerelere kadar uzanabileceğiyle hem de aşk anlayışının nasıl bir değerler silsilesi üzerine kurulduğuyla ilgili düşündürdükleriyle farklılığını belli eden bir roman.

Tüm bu farklılıkların temelininde ise Murakami'nin kahramanı Sumire yatıyor. Çünkü Sumire, Murakami'nin anlattığı aşk hikâyesinin başkahramanı olmasının yanında, romanın öne sürdüklerinin de üzerinde şekillendiği kahramanı olarak dikkat çekiyor. O nedenle Sumire'nin üzerine biraz daha düşmekte yarar var. Hem romanın izleyeceği rotanın nelerle bezeli olduğunu anlayabilmek hem de kahramanımızın dünyasına bir adım daha yaklaşabilmek için...

Küçüklüğünden beri kitapların arasında vakit geçirmekten çok hoşlanan, annesini neredeyse tanımadan kaybettikten sonra ise kendini daha da fazla kitaplara veren biri Sumire. İçine ve romanlara kapanık geçen öğrenim hayatında ise tek hayali yazmak olarak öne çıkıyor. O nedenle de devam ettiği üniveristeyi ikinci sınıfında bırakıyor ve kendine küçük bir oda kiralayıp geçici işlerle hayatına devam etmeye başlıyor. Fakat Sumire'nin yazma süreci oldukça sıkıntılı gelişiyor. Yazamama sıkıntısı değildir Sumire'ninki. Küçüklüğünden beri sürekli ve hemen her şeyi yazdığı, dahası sadece yazarak düşünebildiği için hayallerindeki romanı yazım süreci de "neyi yazacağını bilme" süzgecinden uzak bir biçimde gelişiyor.

Bu noktada ise ortaya roman için önemli bir başka karakter daha çıkıyor.

'DURUM KARMAKARIŞIKTI'

Sputnik Sevgilim'in hem anlatıcısı hem de Sumire'ye âşık bir karakter olarak romana dahil oluyor bu kahramanımız ancak ismi saklı... Tüm bir roman, tek cümleyle özetleyecek olursak, onun gözüyle Sumire'nin öyküsüne odaklanıyor. Anlatıcımızın, Sumire'nin yazı yaşamındaki yerini ise onun da bir edebiyat tutkunu olması ve âşık olduğu kadının yazdıklarını okuyup bir anlamda yönlendirmesiyle şekilleniyor.

"Bu şüphesiz Sumire'nin öyküsü, benim değil," diyor anlatıcımız. "Ancak benim gözümden Sumire adlı kişinin öyküsü anlatılıyor ve onun hikâyesi anlatılmaya devam edileceği için de, benim nasıl biri olduğumu biraz da olsa açıklama gereği duyuyorum," diyerek kendisinden de bahsediyor. Fakat araya başka karakterlerin öyküleri, dahası farklı olaylar girse de odak noktamız hiç değişmiyor. Romanın son satırına kadar Sumire, tek ve en önemli gündem maddemiz olarak varlığını sürdürüyor.

Romanın ve kahramanımız Sumire'nin bu yaşamının akışı ise tek bir olayla değişiyor. Aşkla...

O zamana kadar yazıdan başka hiçbir şey düşünmeyen, dağınık kafası gibi dağınık bir hayat süren, ne erkeklere ne de kadınlara karşı cinsel bir yakınlık hisseden Sumire, kendisinden yaşça epey büyük bir iş kadını olam Myu'ya âşık oluyor. Myu da ona karşı ilgisiz değildir ancak ortada karşılıklı bir aşkın yaşandığına dair göstergeler yoktur. Myu Sumire'ye beraber çalışmayı teklif etmiş, Sumire de bu teklifi, öncesinde biraz kararsız kalsa da, kabul etmiş ve sonuçta ortaya karmaşık sayılabilecek bir üçgen çıkmıştır.

Anlatıcımız şöyle özetliyor durumu: "Bu kadın (Myu) Sumire'ye âşıktı. Ancak ona karşı cinsel istek duymuyordu. Sumire bu kadına âşıktı, dahası ona karşı cinsel istek de besliyordu. Ben Sumire'ye âşıktım, ona cinsel açıdan ilgi duyuyordum. Sumire beni seviyordu ama bana âşık olmadığı gibi bana karşı cinsel istek de duymuyordu. Ben, adını gizlediğim bir kadına cinsel istek duyuyordum. Ancak ona âşık değildim."

Yine anlatıcımızın yorumuyla; "durum karmakarışıktı."

'YOLDA'

Her ne kadar durum karmakarışık olsa da romandaki tüm ilişkilerin içinde edebiyat mutlak söz sahibi olarak dikkat çekiyor. Sumire ve anlatıcımzın arasındaki edebiyat ilişkisinden hemen yukarıda bahsedilmişti. Myu ve Sumire arasındaki edebiyat bağı ise romanın bir anlamda adını da koyuyor diyebiliriz. Edebiyatla çok da ilgisi olmayan Myu, Sumire ile ilk tanıştıkları sohbet sırasında Beatnik yazarlar için Sputnik der yanlışlıkla. Sumire de o andan sonra Myu'yu "sputnik sevgilim" olarak anmaya başlar. Tabii yine yazdıklarında ve neredeyse tek dostu olan anlatıcımızla konuşmalarında.

Roman, az önce de anlatıldığı gibi farklı bir aşk üçgeninden doğmuşsa da aslında adının da hakkını vererek bir yol hikâyesini de barındırıyor sayfaları arasında. Myu ve Sumire'nin beraberce çıktığı iş seyahatleri, birbirlerine "yol arkadaşı" oluşları, bu iş seyahatlerinde izlenen rotalar, gezilen mekânlar romanın akışına da, atmosferine de farklı bir boyut katıyor. Romanın, Japonya'da başlayan ve bir Yunan adasında sona erecek hikâyesinin fitilini de bu "yola düşme", "yolda olma" hali ateşliyor.

Haruki Murakami ise tüm bu karmaşık ilişkiler ağının ve yolda geçen hayatların içinde naif bir soru yöneltiyor gibi okurlarına âdeta: Bu aşklar yolculuklar yapılsın diye mi yaşandı, yoksa yolun kendisi mi bir aşktı?

Sputnik Sevgilim / Haruki Murakami / Ali Volkan Erdemir / Doğan Kitap / 224 s.

erayak@cumhuriyet.com.tr