"Yolsuzluk teşkilatlı yapılıyor"

Bilecik'te yurttaşlara seslenen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, şimdi yolsuzluğun tek başına yapılmadığını teşkilatlı yapıldığını söyledi. Baykal, Deniz Feneri dosyasını getirdiklerini ama tercüme yapıldığını belirtti ve "Herhalde seçime kadar bu tercüme işe devam eder" dedi.

cumhuriyet.com.tr

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisince Bilecik'teki Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Bilecik'in alanı ve nüfusu küçük, ancak önemi ve değeri çok büyük bir kent olduğunu söyledi.

Sanayinin çok önemli bir kesiminin bu topraklardan güç aldığını belirten Baykal, Bilecik'te de alandakilerin halini, keyfini, ekonomik durumunu sordu.

Alandakilerden ''hayır'' yanıtını alan Baykal, şöyle konuştu: ''Yani dertlisiniz. Bilecik deyip geçmeyeceksin, orada duracaksın. Mermerin en önemli kentlerinden biri Bilecik. Bozüyük, sanayinin merkezi. Bozüyük'te dur. Osmaneli'nin karpuzu nasıl, Gölpazarı'nın kirazı nasıl? Söğüt'ün fayansı nasıl? Pazaryeri'nin şerbetçi otu nasıl? Yenipazar'ın hayvancılığı nasıl? İnhisar'ın narı nasıl? Bunlar iyi mi? Bunlar bereket ve zenginlik, refah kaynağı. Bakma tadı kalmadı mı diyorsunuz? Çiftçi hayatından memnun değil mi? Neden memnun değil. Toprak bereketli, çiftçi çalışkan, neden memnun değil, buğday yetiştiren insan kazanç sağlamadı mı? Buğday ve gübre kaç para? Bir kilo buğdayla bir kilo gübre alınıyor mu? Halbuki bir kilo buğdayın iki kilo gübre alınması lazım. Dünyanın her yerinde öyle oluyor. Öyle olmayınca Türkiye'de buğday eken insanın yüzü gülmüyor. Besici sütü kaça veriyor? Bir kilo süt iki kilo yem alabiliyor mu? Mazot, gübre fiyatı yükseliyor. Buna karşılık buğday fiyatı yükselmiyor.''

Toprak Mahsulleri Ofisi'nin kara gün dostu olduğunu, ancak üzerine düşeni yapmadığını kaydeden Baykal, ''Bu yıl alım yaptı mı? devreden çıktı gitti, istasyonları kapattı, tüccara teslim etti gitti'' dedi.

Baykal, Hükümetin, Rusya'dan, Romanya'dan buğday getirilsin diye tüccara yetki verdiğini belirterek, şöyle devam etti: ''Bizim köylünün buğdayını almasını engelledi, diğer ülkelerin köylüsünün buğdayını alma yetkisi verildi. Buğdaylar dövizle alındı. Döviz nereden bulundu? Borçla bulundu. Yani borç yedik. Kendi çiftçimizin alın terini bir kenara bıraktık, dudak büktük, önemsemedik, dışardan satın almayı tercih ettik'' diye konuştu.


"Kalkınmanın temeli çiftçi olacak"

Çiftçinin Türkiye'nin her yerinde bunalımda olduğunu iddia eden Baykal, şunları söyledi:
''Bu yıl alt gübresini atabildi mi çiftçi? Yüzde 70'i atamadı. Şimdi üst gübre atılıyor. Atabiliyor mu çifti? Ne olacak? Tarım ve çiftçi göz göre göre bir kenara itilmiştir. Halbuki kalkınma bir bütündür ve tabandan başlar. Temel sağlam olmazsa bina yapılamaz. Kalkınmayı toprağın, köylünün, çiftçinin üzerine oturtacağız. Dünyanın her yerinde tarım kalkınmanın temeli. Hele Türkiye gibi tarım ülkesinde ister istemez kalkınmanın temeli çiftçi olacak. Burayı sahipleneceksin. Toprağın bereketinin hakkını vereceksin. Toprağa sırtını dönmeyeceksin. Türkiye'de iktidarlar uzun süredir bunu yaptılar. Çiftçi gitti. Çiftçinin boynu bükük olursa, tarlısına, traktörüne haciz gelirse esnafın yüzü güler mi? Çiftçi, esnaf batık olursa onun üzerine sanayi kurulur mu? Sanayi batık olursa bankacılık kurulur mu?

Sen varsa yoksa bankacılık dersen, her şeyi dövizdi, repoydu, krediydi, bankacılıktı diye anlatırsan, bankacılığı desteklersen, bir süre sonra toprak ve tarım taşıyamazsa iş adamı, esnaf taşıyamazsa o bankalar ayakta kalır mı? Şimdi böyle bir sıkıntı ile karşı karşıyayız. Kalkınmanın temeli toprak olacak.''


"Gübredeki KDV'yi yüzde 1'e indireceksiniz"

CHP Genel Başkanı Baykal, sulama yapan çiftçinin elektriği sanayiden daha pahalı kullandığını belirterek, şöyle devam etti:
''Köylü fabrikatörden daha pahalı elektrik kullanıyor Türkiye'de. Bu yanlış bunun değiştirilmesi lazım. Çiftçiye sahip çıkılması lazım. Girdi fiyatlarını indirilmesi lazım. Gübreden KDV'yi en yüksek oranda almaya devam ederseniz olmaz. Gübredeki KDV'yi yüzde 1'e indireceksiniz. Yani çiftçinin kullandığı maldan vergi alan, masrafımı oradan karşılayacağım diyen bir devlet çiftçiye perişan eder. Çiftçi perişan olursa devlet de perişan olur. ''

Türkiye'nin rakamların büyüsüne kendini kaptırdığını belirten Deniz Baykal, şöyle konuştu:
''Mali şişkinliği zenginlik zannetti. Çiftçi ve esnaf şikayetçi. Emekliler hayatından memnun mu? Emeklinin bu ortamda ayakta kalması mümkün mü? Emeklinin yükü zaten artmış. Eskiden emekli kendi ve eşini geçindirirdi, şimdi emeklinin oğlu işten atıldı onun eşi ve üç çocuğu var. Onlara da bakma ihtiyacı var. Emekli şimdi sadece eşine ve kendine bakmıyor.

Dünyanın her yerinde emekliler uçakla dünya gezisi yapıyor, bizimkiler kahveye çıkıp çay içemiyor. Acaba yanıma biri gelir ona da çay ısmarlamak zorunda kalır mıyım diye. İnsanların hali bu değil mi? İnsanlara iş vermek en önemli iş değil mi?''

 

"Yolsuzluk teşkilatlı yapılıyor"

Baykal, partisince Bilecik'teki Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Türkiye'deki yolsuzluğun ne geçmiş hükümetler döneminde ne de bir başka ülkede böylesine bir şekilde görüldüğünü söyledi.

''Eskiden insanlar yolsuzluğu şahsen yaparlardı, bireysel olurdu'' diyen Baykal, şöyle konuştu:
''Yolsuzluk yapan mahcup, yaptığı işin ayıp olduğunu, yanlış olduğunu, ahlaksızlık olduğunu bilir ama nedense yapar, bunun da ezikliğini taşırdı. Şimdi yolsuzluk tek başına yapılmıyor. Şimdi yolsuzluk teşkilatlı yapılıyor. 50 kişi bir araya geliyor. Başkan seçiyorlar, yönetim kurulu seçiyorlar, sayman seçiyorlar, kurye görevlendiriyorlar. Hukukçuları var. Her şeyi var. Şirket kuruyorlar, dernek kuruyorlar. İktidardan himaye görüyorlar. İktidar bunlara diyor ki 'Sizi kamuya yararlı dernek ilan ettim'. Bunlara vergi muafiyeti getiriyor. Bunlar teşkilatı kurduktan sonra Almanya'ya gidiyor. Orada vatandaşları dolaşıyorlar. Allah, Peygamber, din, iman. Bilmeyen de 'Ne güzel insan' diyor. 'Ramazanda zekat ve fitreyi bize verin, sizin yerinize hayır işleyelim, yoksulları doyduralım, giydirelim' diyor. İnsanlar güveniyor. Müslümanlığın vecibesi, gereği olarak vermek gereken fitreyi istiyor. Yani bunun üzerinden yolsuzluk yapılacağına kimin aklı yatar, kimin vicdanı kabul eder?''

Paraların toplandığını ve kuryeyle gönderildiğini iddia eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çantayı kim taşıyor? RTÜK'ün başındaki insan taşıyor. En saygın ve itibarlı olması gereken kişinin kurye olarak çalıştığını Alman Mahkemesi söylüyor. Kim bu kişi? Başbakan Erdoğan'ın okul arkadaşı. Bu yere gelen para ne oluyor? Kendi adlarına şirket kuruyorlar. Alışveriş merkezi kuruyorlar. Sonra da kiralıyorlar, kazanç yoluna giriyorlar. Kimin parasıyla? İnsanların binbir emekleriyle kazandıkları paralarla şirket kuruyorlar. Başbakan'a sorduk, bunları tanıyor musun? 'Tanımıyorum' diyecek gibiydi ama bu işi yapanın çocukları, Başbakanın çocukları bacanakmış. Bunlar gerçek. Çıkıp 'Bunlar doğru değil. Bunlar yanlış, doğrusu şudur' desin. Hiç duydunuz mu, hiç bunlardan bahsediyor mu? Somut şeyler söylüyorum. Bunlar doğru. Eğer yanlışsa çık yanlışı söyle. Almanya'dan dosya istendi. ''


"Herhalde seçime kadar bu tercüme işi devam eder"

Söz konusu dosyanın kaplumbağanın sırtında bile 6 ayda Türkiye'ye gelebileceğini ifade eden Deniz Baykal, şunları söyledi:
''Koca Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti getiremedi, CHP dosyayı aldı, getirdi. Ben de meydanlarda Başbakana işte dosya diye gösterdim. 'Hadi yakalayın' diyoruz. Diyorlar ki 'yok'. Neden? 'Şimdi tercüme ediyoruz' diyorlar. Herhalde seçime kadar bu tercüme işi devam eder. Seçim de biter. Deniz Feneri davası ile ilgili yayın yasağı konuldu. Sakın ha bu konuda hiçbir açıklama yayın, yapılmasın. Çünkü bu iş mahkemede. Mahkemenin tarafsızlığını zedelemeyelim, haksızlık yapmayalım, yanlış yere kimseyi suçlamayalım. Peki sen bu konuda yayın yasağı yapıyorsun da bak Türkiye'de başka bir dava görülüyor. 11 ay ne ile suçlandığını bilmeden insanlar ceza evinde kalıyorlar. Sonra o insanlar hakkında en ağır iftiralar, en ağır suçlamalar, ruh hastalarının hezeyanları belge diye gazetelerde televizyonlarda yayınlanıyor. Senin kılın bile kıpırdamıyor. Ondan sonra Deniz Feneri'ni aman konuşmayalım. Bunları söyleyince Başbakan çok kızıyor.''

 

"Arkamdan konuşma çık karşıma konuşalım"

Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'ın yapması gerekenin çok açık olduğunu, ''Deniz Feneri'nin gerçeği şudur'' demesi gerektiğini savunarak, şunları kaydetti:
''Var mı böyle bir şey. Hiç ağzına almıyor Deniz Feneri'ni. Neden almıyorsun? Sen bunlara kamuya yararlı dernek demişsin. Vergi muafiyeti getirmişsin. Hala bunları doğru dürüst yargılamıyorsun. Oyalanıp duruyorsun. Senin saydığın insanlar, neden bu konunun üzerine gitmiyorsun? Verecek bir cevabın varsa söyle, arkamdan konuşup durma. Gel beraber televizyona çıkalım, benim hakkımda ne biliyorsan söyle. Bırak ben de bildiğimi senin gözlerinin içine bakarak söyleyeyim. Senin gözlerinin içine bakarak konuşmak istiyorum. Sen de arkamdan konuşma, çık karşıma konuşalım. İstersen Deniz Feneri parasıyla kurulmuş olan televizyona çıkalım.''

Baykal, Başbakan Erdoğan'a ,sadece ikisinin dokunulmazlıklarının kaldırılıp birbirlerine mahkemede hesap verme şansı tanımayı önerdi.


"Varsa yoksa Deniz Baykal"

Başbakan Erdoğan'ın çok sıkıntılı ve rahatsız olduğunu belirten Baykal, ''Bunun altında ne yattığını ben çok iyi biliyorum. Abbas yolcudur, yolcu. Abbas yolcu'' dedi.

Baykal, Başbakan'ın çiftçiye, kadına, çocuğa hakaret ettiğini, konuşmalarında ise hiç yolsuzluktan bahsetmediğini belirterek, şöyle devam etti:
''Ne konuşuyor? Deniz Baykal konuşuyor. Varsa yoksa Deniz Baykal. Bu Başbakan'ın bir tane derdi var. Millet değil, halkın işsizliği değil. Çiftçinin sorunları değil. Ekonominin gerçekleri değil. Bunun derdi bir tek Deniz Baykal. Başka bir derdi yok. Bak geçenlerde çıktın bana dedin ki 'Bu ekonomik konuda bir çaren varsa söyle, uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm' dedi. Ben de onun sözü üzerine çıktım, ertesi gün gecikmeden 7 öneri söyledim.Ne yaptı? Bir gün sustu, ikinci gün geldi bana hakaret etmeye başladı. 'Yok sen iktidar değilsin, olamazsın, 40 fırın ekmek ye, sen git işine bak'. Üç hafta sonra bir baktık. Benim yaptığım o 7 tekliften 2 tanesini uygulamaya koydu.''