Yolsuzluğa karşı BM sözleşmesi

cumhuriyet.com.tr

Deniz Feneri’ne ilişkin yolsuzluk iddiaları, bir TV kanalında “Yoksulluk ve Yolsuzluk” adı ile yayımlanan programda, aylarca önce ve birçok defa haber yapılıp kamuoyuna duyurulmasına rağmen herhangi bir işlem yapılmamış, ancak mali baskılar nedeniyle TV kanalı el değiştirmek zorunda kalmıştır.

Yolsuzluklarla ilgili bilgiyi araştırma, alma, yayımlama; yolsuzlukla mücadelenin ilk ve önemli bir adımıdır.

Bu cümle, Türkiyenin de altında imzası bulunan Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin kabul ettiği temel ilkelerden birini yansıtmaktadır.

Son aylarda basında sık sık yer alan yolsuzluk olayları ve buna bağlı olarak yapılan tartışmalar dikkate alındığında,Yolsuzluk ve Yolsuzlukla Mücadele konusunun; ülkemizin çözüm bekleyen önemli bir sorunu olmaya, daha uzun bir süre, devam edeceği anlaşılmaktadır.

Gündemdeki tartışmalar; yolsuzluğun doğrudan kendisine değil, olayın haber yapılıp yayımlanmasına gösterilen tepkilerle başlamıştır. Hatırlanacağı üzere, Almanyada faaliyet gösteren Deniz Feneri Derneği hakkında; bu ülkedeki vatandaşlarımızdan toplanan yardım paralarının, yasalara aykırı bir şekilde kullanılması ve bir bölümünün de aynı isimle faaliyet gösteren Türkiyedeki Deniz Feneri Derneği ile iktidar partisine yakın kişi ve kurumlara aktarılması nedeniyle, Alman savcılığınca açılan davaya ilişkin iddianamenin, basın organlarında haber yapılması, başta Sayın Başbakan olmak üzere iktidar partisi AKP yöneticilerinin öfkeli tepkilerine neden olmuştur.

Bu tepkiler; iktidardaki siyasi iradenin, yolsuzluk ve yolsuzluklarla mücadeleye yaklaşımını göstermesi bakımından önemlidir ve irdelenmelidir.

Oysa Türkiyenin de imzalayıp onayladığı önemli bir uluslararası belge olan Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi; yolsuzluklarla ilgili bilgilerin araştırılıp bulunmasını, yayımlanmasını, toplumun bilgilendirilmesini ve bilinç-lendirilmesini, yolsuzluklarla mücadelenin önemli bir aşaması olarak kabul etmiştir.

Globalleşme sürecinin doğal bir uzantısı olarak sermayenin: ulusal sınırlar dışında kolaylıkla dolaşabilmesi, çokuluslu şirketlerin doğuşu ve ülkelerin ekonomik ve siyasal yaşamlarında giderek etkinlik kazanmaları, yolsuzluk ve yolsuzlukla mücadelenin uluslararası boyutta ele alınmasını zorunlu hale getirmiştir.

Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, Avrupa Konseyi, AB, OECD gibi değişik uluslararası kuruluşlar bünyesinde, konu ile ilgili pek çok çalışma yapılmış, öneriler geliştirilmiştir. BM bünyesi içinde yapılan çalışmaların sonucu olan Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesiuluslararası alanda hazırlanan ve kabul gören en kapsamlı bir belge niteliğindedir.

143 ülke yanında, Türkiyenin de 2003 yılı Aralık ayında imzalayarak taraf olduğu Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’yle; yolsuzluğu önleyici politikalar ve uygulamaların yanı sıra, kamu görevlilerinin davranış ilkelerine, kamu alımlarına, kamu maliyesine, yargı ve kovuşturma hizmetlerine, toplumsal örgütlenme ve bilgilendirmeye yönelik bir dizi önlemler geliştirilmiş ve taraf ülkelerden bunlara uymaları istenmiştir.

Gündemle ilişkisi nedeniyle bu önemli sözleşmenin; sadece toplumun bilgilendirilmesine yönelik olarak öngördüğü düzenlemeleri kısaca hatırlamak gerekmektedir.

Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi,Haksız zenginleşme yolu ile edinilen kişisel servetin, özellikle demokratik kurumlara, ulusal ekonomilere ve hukukun üstünlüğü ilkesine zarar vereceğine inanarakvurgusunu yaptığı giriş bölümünden sonraönleyici tedbirlerbölümünde de değişik önlemlerin yanı sıra Toplumsal Katılımile ilgili düzenlemeler yapılmıştır.

Sözleşmenin 13. maddesinde Toplumsal Katılım başlığı altında özellikle:

4 Kamuoyunun karar alma usullerine katkısının geliştirilmesi ve saydamlığın arttırılması,

4 Kamuoyunun bilgiye etkin bir şekilde ulaşımının sağlanması,

4 Yolsuzluğun hoş görülmemesine yönelik kamuoyunu bilgilendirme, okullarda eğitim programları düzenlemesi,

4 Yolsuzlukla ilgili bilgiyi araştırma, alma, yayımlama ve dağıtma özgürlüğüne saygı gösterilmesi, geliştirilmesi ve korunması,

Yolsuzluklarla mücadelenin önemli bir aşaması olarak kabul edilmiş ve sözleşmeye taraf ülkelere, bu doğrultuda düzenlemeler yapılması önerilmiştir.

Görülüyor ki her ülke; sadece yolsuzluk bilgilerinin araştırılması, elde edilmesi ve yayımlanması özgürlüğüne saygı göstermekle kalmayacak, bu özgürlüklerin, geliştirilerek korunmasına yönelik önlemleri de iç hukukunda yaşama geçirecektir.

Almanyada faaliyet gösteren Deniz Feneri hakkında açılan davada, Alman savcılığınca hazırlanan ve bazı bölümleri Türkiyedeki kişi ve kurumlarla da ilişkilendirilen iddianamenin, bir kısım basın organlarında haber yapılması karşısında, iktidar partisi AKP yönetimince, olayın özünü görmezden gelerek gösterilen tepkileri, uluslararası sözleşme hükümleriyle de bağdaştırmak mümkün değildir.

Siyaset kurumunun, bu tür yayınlar karşısında sergilemesi gereken ve yasalara uygun davranışı; öncelikle haber konusu yapılan yolsuzluğun, bağımsız yargı tarafından takibe alınmasını sağlamak, yürütme erkinin olanaklarıyla soruşturmayı kolaylaştırmak, daha sonra da yayımlanan haberlerde, kişilik haklarını zedeleyici gerçek dışı sözcükler var ise bunlarla ilgili olarak da hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde hak aramak olmalıdır.

Ne yazık ki, bu yol izlenmemiş, adeta bir baskı ve sindirme yolu tercih edilmiştir.

Unutulmamalıdır ki, Deniz Fenerine ilişkin yolsuzluk iddiaları, bir TV kanalında Yoksulluk ve Yolsuzlukadı ile yayımlanan programda, aylarca önce ve birçok defa haber yapılıp kamuoyuna duyurulmasına rağmen herhangi bir işlem yapılmamış, ancak mali baskılar nedeniyle TV kanalı el değiştirmek zorunda kalmıştır.

Sonuç olarak, ülkemizin de imzaladığı ve taraf olduğu Yolsuzluğa Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin temel ilke ve politikaları benimsenmeden, örneğin; toplumsal örgütlenme ve bilgilendirmeyi kolaylaştırmadan, yolsuzluğa karşı kalıcı ve özerk birimler oluşturmadan, sorgulama ve yargılamada uzmanlık ve özerklik sağlamadan; yolsuzlukla mücadeleyi benimsemiş, kararlı ve inandırıcı bir siyasi iradenin varlığından, ne yazık ki söz edilemez”.


 

Oğuz Anter E. Müsteşar Yardımcısı