Yoğurtta AB standardı tartışması
Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Avrupa Birliği'nin yoğurt standardının olmadığını, yoğurdu AB standartlarına uygun hale getireceklerini söyleyenlerin ve buna inananların yanılgı içinde olduklarını belirtti.
cumhuriyet.com.trSütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın 16 Şubat 2009 tarihli Resmi Gazete'de yayımladığı Türk Gıda Kodeksi Fermente Süt Ürünleri Tebliğinin önerdiği uygulamanın Türk yoğurdunun kalitesini, lezzetini ve besleyici değerini düşüreceğine inandıklarını dile getirdi.
Türkiye'de kıvam vericilerle yoğurdun kıvamının tutturulmasının yasal olarak mümkün olmadığını belirten Yılmaz, bu durumda kıvamın sadece süt proteinleri ile sağlanabileceğini ancak, Türkiye'de süt proteini üretilmediğini, ithal edildiğini anlattı.
Yılmaz, tebliğe, etiketin ön yüzüne protein yüzdesinin belirtilmesi şartının eklendiğini, bunun da yüzde 12 yağsız kuru madde ve yüzde 4 protein yüzdesine ulaşan bir firma ile yüzde 4 protein yükseltmesi yapan bir firmanın arasında oluşacak maliyet farkının yanı sıra ürünlerinin de aynı besin değerine sahip olduğu izlenimini uyandıracağına dikkati çekti.
Muharrem Yılmaz, konuya ilişkin şunları kaydetti: ''Yoğurt Türk toplumunun ve Balkan ülkelerinin geleneksel bir ürünüdür. Tüm dünyada da Türkçe adı ile anılmaktadır. Ülkemizde de beslenmemizin önemli bir parçasını teşkil etmektedir. Türk halkı yoğurdu yemeklerinden tatlılarına kadar her yerde çeşitli şekillerde kullanır. Avrupa ve Amerika pazarlarında yoğurt daha çok raftan alınıp anında yenen meyveli bir tatlı olarak görülmüş, yemeklerde kullanımı hiç düşünülmemiştir. Henüz Avrupa Birliğinin yoğurt temel kriterlerini içeren bir standardı yoktur. Bu nedenle, tüm bu ülkelerin kendilerine baz aldıkları 'Codex Alimantarius' protein miktarını düşük tutarken, yoğurtları meyveli ve meyvesiz olarak ayırım yapmaksızın değerlendirmiş ve tüm diğer ürünlerde olduğu gibi kıvam problemini ortadan kaldırmak için 'kıvam artırıcı' kullanımına da izin vermiştir. Avrupa Birliği'nin yoğurt standardı yoktur. 'Yoğurdu AB standartlarına uygun hale getireceğiz' diyenler ve buna inananlar yanılgı içindedirler.''
Türk yoğurdunun önemli bir özelliğinin de dünyanın hiçbir yerinde üretilmeyen bir şekilde üzerinde kaymak içermesi olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu ürünün asırlarca, özellikle koyun sütünden üretilmiş ve koyun sütünün yüksek kuru madde içeriği nedeni ile neredeyse kesilebilir bir kıvam ve yüksek kalitede besleyici özelliğe sahip olduğuna işaret etti.
'Reçetesini değiştiren yoğurt üreticisi yok'
Yılmaz, şu ana kadar tebliğe itibar ederek reçetesini değiştiren yoğurt üreticisinin olmadığını bildirerek, ''Biz, yeni tebliğ böyle dedi diye yoğurt üretim reçetemizde bir değişiklik yapmadık, yapmayacağız. Sütaş, daha önce de olduğu gibi, 4'ten de yüksek, 5 proteinli yoğurt üretmeye devam ediyor, devam edecek'' diye konuştu.
Tüketicinin de tebliğe tepkisini gayet net gösterdiğini anlatan Yılmaz, şunları kaydetti: ''Tüketici tebliğin öngördüğü reçete ile üretilecek yoğurdu almayacağını açıkça ilan etti. 'Yoğurdumu geri istiyorum' dedi. Sanırım hem biz üreticilerin, hem tüketicilerimizin bu tepkisi etkili oldu ki, Tarım Bakanlığımız, sadece yoğurt için yeni bir tebliğ çıkarmak üzere yeni bir 'İhtisas Alt Komisyonu' kurdu. Akademisyenlerin, sektör temsilcilerinin ve ilgili bakanlık uzmanlarının görev aldığı bu komisyon dört aydır çalışmalarını sürdürüyor. Umuyoruz ki, yeni yoğurt tebliği, eski tebliğ gibi, yoğurdumuzun standardını yine 'en az yüzde 4 protein ve en az yüzde 12 yağsız kuru maddeli' olarak belirleyecektir.''
'Sektörümüz, kaybettiklerini yerine koyma döneminde'
Süt ve süt ürünleri sektöründe gelinen durum hakkında da bilgi veren Yılmaz, ''kriz'' kelimesinin ekonomik dengeleri yerinden oynatmaya yettiğini belirtti. Yılmaz, krizin etkisiyle süt ürünleri sektöründe yerine göre yüzde 10-15, yerine göre yüzde 5 düzeyinde bir talep daralması yaşandığını bildirdi.
Özellikle küçük üreticilerin çiğ süt alımını kestiğine dikkati çeken Yılmaz, bu durumun, çiğ süt üreticisi çiftçilerin ve köylülerin üzerinde ciddi baskı yarattığını, süt sektöründe tahsilat vadelerinin uzadığını ve hayvanının yeminden kesen hatta süt ineğini kasaba teslim eden üreticilerin olduğunu ifade etti.
Yılmaz, zaman içinde tüketicinin, alıştığı damak tadını aramaya ve geri dönmeye başladığını dile getirerek, şöyle konuştu: ''Şu sıralar sektörümüz, kaybettiklerini yerine koyma döneminde. 2010 yılında her şeyin daha iyi olacağını umuyoruz. Türkiye'de Mart 2009 itibariyle pazar payımız, günlük pastörize sütte yüzde 38, yoğurtta yüzde 21,7, ayran pazarında yüzde 39, peynirde 13,7, tereyağında yüzde 20,5, UHT Sütte ise 5,1. 2008 yılı ciromuz 577 milyon 541 bin 592 lira oldu. 2009 yılının ilk 6 ayında ise yaklaşık 310 milyon lira net ciro yaptık. Kurulduğu tarihteki günlük süt işleme kapasitemiz 5 tondu. Bugün 50 bin metrekaresi kapalı toplam 120 bin metrekare alan içindeki Karacabey fabrikamızda günde bin 200 ton, 60 bin metrekaresi kapalı toplam 90 bin metrekare alan içindeki Aksaray fabrikasında günde bin 300 ton olmak üzere günlük toplam 2 bin 500 ton süt işleme kapasitemiz var. 25 bin süt üreticisinden, her gün bin 500 ton süt topluyoruz. Yaklaşık 4 bin kişilik ekibimiz, 985 araçtan oluşan dağıtım filomuz var. SÜTAŞ ürünleri yılın her günü 68 bin satış noktasına ulaştırılıyor.''
Muharrem Yılmaz, Türkiye'de ambalajlı süt ve süt ürünleri pazarının, toplam pazarın yüzde 25'ini oluşturduğunun altını çizerek, Türk halkının büyük bölümünün, hala kayıt dışı üretimin ürünü olan, hijyenik şartlardan yoksun bir şekilde üretilmiş, denetlenmemiş, kontrol edilmemiş süt ürünü ve sokak sütünü tükettiğini bildirdi.
Bütün bunların kayıtdışı, merdivenaltı, denetimsiz üretimin sonuçları olduğunu vurgulayan Yılmaz, özellikle bebekler ve çocukların, büyümeleri için en gerekli hayvansal protein kaynağı olan süt ve süt ürünlerini tüketecekleri bir dönemde, bu tür tehlikeli olabilecek, markasız, ambalajsız süt ürünlerinden ve sokak sütünden uzak tutulması gerektiğini sözlerine ekledi.