Yitip Giden İstanbul...

cumhuriyet.com.tr

Romanyanın başkenti Bükreşin 550. yıldönümü coşkuyla kutlanırken, bu tarihi kentin daha fazla yıkıma uğramaması için Romen Kültür Bakanının halkına umut veren konuşmasını gazetelere yansıyan haberlerden okurken hayranlık duymaktan kendimi alamadım. Bakan bu konuşmasında, bir zamanlar Doğunun Parisiolarak adlandırılan bu kentin tarihi yapılarının özenle korunacağı müjdesini verirken, Bükreşi Kurtaralım isimli bir dernek başkanı da açgözlü yatırımcılara ve vurgunculara karşı kamuoyunu mücadeleye çağırıyordu. Bu yazıyı okurken gözümün önüne yitip giden İstanbulun hazin durumu geldi. İstanbulu kim, nasıl kurtaracak?

Yaşamını İstanbula adayan, değerli bilge Çelik Gülersoy, İstanbul Maceramızadlı kitabında Boğaziçindeki köprüleri anlatırken şunları yazmıştı:Güzelliği şairlerin, yazarların dilinden düşmeyen Boğaziçine ikinci çelik kolyetakıldıktan sonra, şimdi de üçüncü çelik kolyeyi takma girişimlerinin sürdürüleceğine ilişkin haberleri gazetelerde okudukça içim sızlıyor.

Çelik Gülersoyun yıllar önce söyledikleri, ne acıdır ki günümüzde gerçekleşme aşamasında. İstanbulun üzerine karabasan çökerken 3. köprü projesi de gerçekleşirse yeşil alandan yoksun kalacak Boğaziçinin son kalan ormanları da elden gidecektir.

Üçüncü köprüden sonra bu gidişle dördüncü ve belki de beşinci köprüye sıra gelecek. Bu çarpık gidişe birileri durdemezse, gelecek yıllarda bugünün Boğaziçini bile çok arayacağız.

Binlerce yıllık İstanbul, tarihin kaydetmediği göç seli ile değişti. Vurguncuların, tefecilerin, din simsarlarının elinde kimliğini yitirdi. Değerli yazarımız Oktay Akbalın dediği gibi ben de düşlerimde saklıyorum yitip giden İstanbulu...

Zengin olmuş, ama hâlâ taşralı kalmış yeni İstanbulluları, bilgi ve görgülerini kişisel çıkarları için kolayca tüketen sözde aydınları, ortaçağ kültürünü benimseyenleri, tarihsel anıtları yok edenleri sevmiyorum. Kuşların uçmadığı, bülbüllerin ötmediği kel tepeleri yaratanları kınıyorum. Onların hepsi bu kente ihanet etmişlerdir.

Değerli başyazarımız İlhan Selçuk, Peki, bugünkü İstanbulun yalnız havası, suyu, denizi mi kirli? Ya insanlarımız sorusunu sorarken haklı değil miydi? İstanbulun suyu, havası, denizi gibi insanları da değişti, onlar da kirlendi. Cehalet, görgüsüzlük ve özensizlik İstanbulun altını üstüne getirdi. İstanbula çağdaş bir kent diyorlar. Oysa çağdaşlık görgü, bilgi, birikim ister. Rilkenin Buraya yaşanacak yer diye geliyorlar, oysa burası ölünecek yer dediği İstanbul, şimdi kolay para kazanan, ona sahip çıkmayan, yan gelip yatan din simsarlarının eline geçti.

Evet, biz, bu güzel kentimizi bilgi ve görgüden yoksun, çıkar peşinde koşan hoyrat ellere, açgözlü yatırımcılara,keyifli ve tatlıyaşam sürmeye alışmış kimi sorumsuzlara ve İstanbulun dört bir yanını saran cehalet canavarlarına terk ettik. İstanbulu acımasızca çirkinleştirenleri kınamadık.

Aydınlanma savaşımını sürdüren dostlar, gerçek bilge kişiler, sessizce aramızdan ayrılırken İstanbul bugünlerde hüzünlü, manolyaların kokuları artık duyulmuyor.

Daver Darende-Emekli Diplomat-Yazar