Yıllar öncesinin "yasaklı" kitabı: Oğlak Dönencesi

Henry Miller’ın “Oğlak Dönencesi” başta cinsellik olmak üzere yaşamın her alanındaki tabulara yönelen, saldıran, yıkamasa da sarsan bir roman. “Çağdaş yaşamın çarklarına atılan sert bir tekme” diye tanımlanıyor. Bu nedenle de başına gelenler içeriğinin, edebi niteliğinin önüne geçmiş eserlerden.

Metin Celâl/Cumhuriyet Kitap Eki

Oğlak Dönencesi

“Oğlak Dönencesi” ilk kez 1938’de Paris’te yayınlanmış. ABD Adalet Bakanlığı’nca müstehcen olduğu gerekçesiyle yasaklanmış, ülke sınırları içine sokulması engellenmiş. Yasak 1961’e kadar sürmüş. 1961’de Grove Yayınları yasağa rağmen romanı ABD’de basmış ve kitabın yasağı kerhen de olsa kalkmış. 1964’de ABD Yüksek Mahkemesi “Oğlak Dönencesi”nin edebi bir eser olduğuna karar vermiş. 

“Oğlak Dönencesi”ni yasaklayan iki ülkeden biri Türkiye. Basıldığı Fransa dahil başka hiçbir ülkede kitap yasaklanmamış. Avustralya’da da yasaklandığı söyleniyor ama ben böyle bir bilgiye erişemedim. “Oğlak Dönencesi”nin Türkiye’deki öyküsü de simgesel bir yayımlama özgürlüğü mücadelesine neden olmuş. İlk baskısından 47, ABD’de yasağının kalkmasından 24 yıl sonra Can Yayınları 1985’de Aylin Sağtür çevirisi ile “Oğlak Dönencesi”ni yayınlıyor. “Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu”nun verdiği bir raporla muzır ve müstehcen olduğu kanısına varılıyor. Kitap toplatılıyor. Mahkeme 22 Mart 1988’de “halkın ar ve haya duygularını rencide eden, cinsi arzuları tahrik ve istismar edici mahiyette genel ahlaka aykırı olduğu” gerekçesiyle Tütk Ceza Kanunu’na göre çevirmen Aylin Sağtür ve yayıncı Erdal Öz’ün cezalandırılmasına karar veriyor. Kitabın imhası ve yayıncısı ile çevirmenine para cezası kararından sonra 39 yayınevi “Oğlak Dönencesi”ni kitapta sakıncalı bulunan yerleri çıkartıp boş bırakarak ama kitabın başına Muzır Kurulu raporunu, savcılık iddianamesini ve Erdal Öz’ün savunmasını ekleyerek yeniden yayımlıyor. Kurul raporunda ve iddianamede müstehcen bulunan cümleler açıkca belirtildiği için isteyen okur ana metinde boş bırakılan yerlere bu cümleleri ekleyerek yasaklanıp imhasına karar verilen kitabın tam metnini okuyabiliyor.

39 yayıncı için de muzır ve müstehcen yayın yapmaktan dava açılıyor ama bilirkişi raporu ve iddianame müstehcen sayılamayacağı için dava beraatle sonuçlanıyor. Mahkeme bununla da kalmıyor kitap hakkındaki toplatma kararını da kaldırıyor. Can Yayınları 1991 yılında bu kez kitabın başına mahkeme kararını koyup mahkemenin müstehcen bulduğu cümleleri siyah bantla kapatarak romanı bir kez daha yayımlıyor ve bu sefer kitap hakkında herhangi bir dava açılmıyor. (bkz. “Vaaay Kitabın Başına Gelenler”, Emin Karaca, Belge yay. 2012).

“Oğlak Dönencesi”nin yeni baskısı 13 yıl aradan sonra Siren Yayınları’ndan Avi Pardo çevirisi ile çıktı. Yeni çeviri ile bu modern klasiği bir kez daha okuma olanağı bulmmuş olduk.

“Oğlak Dönencesi” “yarı otobiyografik bir roman” olarak tanımlanıyor. Henry Miller 26 Aralık 1891’de Alman göçmeni katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Babası terzi, annesi ev hanımı. Henry Miller’ın çocukluğu Brooklyn’de geçmiş. İlk ve orta öğrenimini başarıyla tamamladıktan sonra girdiği City College of New York’da sadece bir sömestr okumuş. Bu yıllarda Amerikan Sosyalist Partisi’nin aktif bir üyesi olduğu da söyleniyor. Henry Miller ilk evliliğini 1917’de Beatrice Sylvas Wickens’la yapıyor. 1919’da kızı Barbara doğuyor. Bulaşıkçılık, liman işçiliği, barmenlik, gazetecilik gibi çeşitli işlerde çalışıyor. 1920 – 24 arasında Amerikan posta şirketi Western Union’da görev alıyor. 1922’de yaptığı üç haftalık tatil sırasında yayınlanmayan ilk romanı “Clipped Wings”i yazıyor. “Uzun ve galiba oldukça kötü bir roman” diye tanımladığı ve Western Union’un 12 posta dağıtıcısını anlattığını belirttiği bu romandan parçaları daha sonra başta “Oğlak Dönencesi” olmak üzere diğer romanlarında kullanmış.

1923’de bir dans salonunda dansçı olarak çalışan June Mansfield’le tanışıyor. Aralarında bir aşk ilişkisi başlıyor ve eşinden boşanan Henry Miller June’la 1 Haziran 1924’de evleniyor. Miller, aynı yıl kendini tamamen yazma uğraşına vermek amacıyla Western Union’daki işinden ayrılıyor.
“Oğlak Dönencesi”nde olaylar 1920’lerin başında New York’ta yaşayan bir kahramanın ağzından anlatılır. Anlatıcı kendini “Henry V. Miller” olarak tanıtır. Evlidir, bir çocuğu vardır ve çalışmak zorundadır. “Dünyada yapılacak en son işi yapmaya karar verdim: telgraf ulaklığı. Gün bitimine doğru kararlı bir biçimde telgraf şirketinin –Kuzey Amerika Kozmodemonik Telgraf Şirketi- personel bürosuna girdim” diye anlatır. İşi o kadar ısrarla ister ki 30 yıllık personel müdürü görevden çıkartılıp yerine Henry alınır.

Anlatı doğrusal ve kronolojik bir biçimde gelişmez. Henry bir yandan işte yaşadıklarını, iş arkadaşlarını, iş için başvuranları, karısıyla ilişkilerini, komşularını ve arkadaşlarını anlatırken diğer yandan çocukluk yıllarına, hatta biraz abartmayla bile olsa ana rahmine döner. Otuz yaşına kadar yaşadıklarından parçaları, annesini, babasını, kız kardeşini, akrabalarını, çocukluğundan beri tanıdığı insanları, eski arkadaşlarını da anlatır. Ama esas anlattığı ve metinde büyük yer tutan düşünsel gelişimidir. Kendi varoluşu, insanlar, hayat, evren, dünya, kültür, sanat, felsefe ve siyaset hakkında görüşlerini uzun uzun anlatır. Üstelik bunlar kendi içlerinde bütünlüklü, tek bir konuya odaklanan tiradlar değildir. Henry Miller tiradına bir başladı mı daldan dala konarak değinilmedik konu bırakmaz. Sıradışı, genel kanıları sarsan görüşlerini ilginç bilgilerle destekleyerek anlatır. Roman boyunca evliliğinden, iş hayatından, ilişkilerinden bunalan Henry’nin kendine bir çıkış yolu ararken kapıldığı ruhsal durumları, bu ruh hallerindeki yakarışlarını da okuruz. İçki, gece hayatı, çeşitli kadınlarla girdiği cinsellik temelli bir gecelik ilişkiler de ruh halini değiştirmez. İçinde bulunduğu durumdan fena halde bunalmakta, kurtuılmak istemektedir.

Henry’nin hayatını bir arkadaşıyla gittiği dans salonunda gördüğü bir dansçı değiştirecektir. Mara’yı gördüğü anda yıllardır kafasında kurduğu ama bir türlü yazmaya başlayamadığı kitabı bu kadınla birlikte olursa yazabileceğini anlar. Ve karısını, çocuğunu ve işini terk eder, Mara ile yeni bir hayata başlar. Mara 21, Henry 31 yaşındadır.

Henry Miller’ın yaşam öyküsü ile “Oğlak Dönencesi”nde anlatıklarının büyük bir ölçüde birbirine benzediğini görüyoruz. Ama Miller yaşam öyküsünden parçaları düzensiz bir biçimde anlatıyor gibi görünse de aslında yaptığı kendi ve dünya ile bir hesaplaşma. Anlatımındaki gerçeküstü havaya bakarsak romanı önceden tasarlanmadan, sanki bir oturuşta “otomatik yazı” anlayışı ile yazmış gibidir. Gerçeküstücülüğün tüm ahlaki ve etik kısıtlamaları gözardı eden anlayışan da uyar. Özellike anlatının akışını bozma pahasına sık sık araya girerek görüşlerini anlattığı bölümlerde bilinçakışı tekniğini kullandığını düşünebiliriz. Sonuç olarak “Oğlak Dönencesi” çok uzun bir iç monolog da sayılabilir. Romanın yazıldığı yıllarda Paris’te gerçeküstücülüğün, bilinçakışı, otomatik yazı gibi tekniklerin geliştiğini gözönüne alırsak bu tercihleri hiç de şaşırtıcı değildir.

Müstehcenlik meraklıları içinse “Oğlak Dönencesi” faydalı bir eser değil. Cinsellikten söz ederken diline sansür uygulamaması ya da karşı cinsle ilişkileri herhangi bir otosansür kullanmadan anlatması nedeniyle “müstehcenlik” bulmak umulsa bile “Oğlak Dönencesi”nin bütünü içinde böyle bölümler çok yer tutmaz ve ancak 1985’deki davada olduğu gibi bilirkişinin eline cımbızı alıp tek tek sözcükler, cümleler ayıklaması gerekir. Çünkü “Oğlak Dönencesi” bir “edebi eserdir”. ABD Yüksek Mahkemesi romanın yayınlanışından 25 yıl sonra da olsa çok doğru bir karar vermiştir.
Henry Miller’ın “Oğlak Dönencesi” 20. yüzyılın önemli başyapıtlarından. Günümüz insanının kendi kendisine sorduğu birçok soruyu tartışmaya açan, genel kabullere çok ters açılardan karşı çıkan, her okumada yeni tadlar bulacağınız bir modern klasik.