Yetkililer depremi yorumladı

Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Uzmanı Bülent Özmen Türkiye'nin yüzde 45'inin birinci derecede deprem tehlikesi altında olduğunu, bu bölgelerin her an 7 ve üzerindeki bir depreme maruz kalabileceğini belirtti.

cumhuriyet.com.tr

ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Polat Gülkan, Elazığ'daki depremde hasar gören evlerin hiçbir mühendislik hizmeti almadan inşa edilmiş olduğuna dikkat çekerken, Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Uzmanı Bülent Özmen Türkiye'nin yüzde 45'inin birinci derecede deprem tehlikesi altında olduğunu, bu bölgelerin her an 7 ve üzerindeki bir depreme maruz kalabileceğini belirtti.

ODTÜ Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Polat Gülkan, Meclis Araştırma Komisyonu'na medyanın dikkatinin İstanbul üzerinde olmasına karşın Elazığ ve Malatya çevresinin riskli bölgeler arasında bulunduğunu belirttiklerini söyledi.
Elazığ'da meydana gelen depremi de değerlendiren Gülkan, bu şiddette bir depremin bu ölçüde can kaybına yol açmaması gerektiğini vurgulayarak bölgedeki çoğu evin herhangi bir mühendislik incelemesi yapılmadan vatandaşların kendi imkanlarıyla yapıldığına dikkat çekti. Gülkan, "Depremi önceden bilmek mümkün değil ama bu şiddette bir depremde yıkılmayacak bina yapmak mümkün" dedi.

Gülkan, Meclis Deprem Araştırma Komisyonu'nda Elazığ, Malatya, Antakya, İzmir gibi bölgelerin de risk taşıdığını belirttiğini aktardı. Meclis Araştırma Komisyonu'na bilgi veren uzmanlardan Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Uzmanı Bülent Özmen, Elazığ depreminde can kaybının bu kadar fazla olmasının ilk nedeninin, depremin vatandaşları uykuda yakalaması olduğunu söyledi. Depremin derinliğinin çok az olması sebebiyle depremin merkezine yakın olan köylerde çok büyük hasar meydana geldiğini belirten Özmen, "Oradaki konutların hemen hemen tamamının hiçbir mühendislik hizmeti almadan, depreme çok dayanıksız bir şekilde yapılmasından dolayı olayın boyutu bu kadar büyüdü" dedi.

Meclis Deprem Araştırma Komisyonu'na sadece İstanbul'a değil, Türkiye'nin farklı bölgelerine de dikkat etmek gerektiğini anlattıklarını, diğer bölgeleri göz ardı etmemeye çağırdıklarını kaydeden Özmen, "Özellikle Doğu Anadolu Fay bölgesinde de uzun zamandır deprem olmadığını, bu bölgede deprem olma ihtimalinin yüksek olduğunu belirttik" dedi.

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın 1996'da hazırladığı deprem bölgeleri haritasına göre Türkiye'nin yüzde 45'inin birinci derecede deprem tehlikesi altında olduğunu, bu bölgelerin her an 7 ve üzerindeki bir depreme maruz kalabileceğini vurgulayan Özmen, şöyle konuştu: "Biz Doğu Anadolu fayında Hatay'dan başladık, Bingöl'e kadar olan bölgede o bölgenin tamamının deprem tehlikesi altında olduğunu, Bingöl'den başlayıp Çanakkale'ye kadar uzanan bin 200 kilometre uzunluğundaki Kuzey Anadolu fayının geçtiği bütün illerin deprem tehlikesi altında olduğunu, Ege graben sistemi, Bursa, Manisa, Aydın yani Ege bölgesinde bulunan illerin önemli oranda deprem tehlikesi altında bulunduğunu, bunun yanısıra İç Anadolu Bölgesi'nin de atlanmaması gerektiğini, Tuz Gölü fayı var, o da çok uzun zamandır suskun, yani ülkemizin çok büyük bir kısmının deprem tehlikesi altında olduğunu vurgulamaya çalıştık. Sadece İstanbul'a odaklanmayalım, her yeri detaylı çalışalım, gerekli tedbirleri alalım dedik."


"Çok acı verici bir durum"

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) Yönetim Kurulu Başkanı İdris Serdar, Elazığ'da meydana gelen depreme ilişkin, 6 şiddetindeki bir depremin bu kadar can ve mal kaybına neden olmasının çok acı verici bir durum olduğunu belirtti.

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) Yönetim Kurulu Başkanı İdris Serdar, yaptığı yazılı açıklamada, Elazığ'daki depremde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diledi.

Serdar, ''Topraklarının yüzde 98'i aktif deprem kuşakları üzerinde yer alan ülkemizde 6 şiddetindeki bir depremin bu kadar can ve mal kaybına neden olması çok acı verici bir durum. Oysa bu depremleri hayatlarımızı kaybetmeden, evlerimizden olmadan atlatmamız, bunun için gerekli altyapıyı kurmuş olmamız gerekir'' dedi.

Depremde zarar gören zorunlu deprem sigortalı tüm konutların hasar tespit ve ödemelerini DASK olarak en kısa zamanda gerçekleştireceklerini vurgulayan Serdar, şunları kaydetti: ''Elazığlı vatandaşlarımızın hayatlarını yeniden inşa edebilmeleri için elimizden gelen çabayı gösterecek ve hasar ödemelerini en kısa zamanda almaları için çalışacağız. Evleri depremden hasar gören ve zorunlu deprem sigortası poliçesi bulunan vatandaşlarımızın ödemelerini almak için 0212 368 08 00 numaralı DASK Çağrı Merkezi'ne ya da DASK adına poliçeyi düzenleyen sigorta şirketi ve acentesine başvuru yapmasını bekliyoruz. Vatandaşlarımızın hasar başvurusu için sadece TC kimlik numarası vermeleri yeterli oluyor. Hasar tespit işlemlerinin ardından en kısa süre içinde hasar ödemelerimizi tamamlamayı hedefliyoruz.''

 

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ

 

''5 büyüklüğünde bir deprem daha olabilir"

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz, ''Bu yöre çok sık deprem üreten bir bölge, bu bölgenin jeolojik yapısı bu tür depremler üretmeye son derece müsait'' dedi. Tüysüz, Elazığ'da meydana gelen depreme ilişkin burada biri Kuzey Anadolu biri de Güney Anadolu Fayı olmak üzere iki tane çok önemli fay hattının bulunduğunu belirterek, bu iki fayın birbiriyle kesiştiği yerin Bingöl Karlıova olduğunu söyledi.

Karlıova'dan itibaren batıya doğru bir üçgen olduğunu ve bu üçgen içinde çok sayıda fayın bulunduğunu dile getiren Tüysüz, 2003 yılında Bingöl'deki 6.4 şiddetindeki depremin de benzeri bir fay üzerinde gerçekleştiğini bildirdi. Tüysüz, söz konusu faylardan birinin Elazığ'ın Karakoçan ilçesinin kuzeyinden geçen ve Bingöl'e doğru uzanan ve 30-40 kilometre uzunluğunda olan bir fayın varlığından söz edildiğini anlatarak, bugünkü depremin bu fay üzerinde meydana geldiğini söyledi.

2007 yılında yine aynı fay üzerinde 4.7 büyüklüğünde bir depremin olduğunu hatırlatan Tüysüz, ''Bu yöre çok sık deprem üreten bir bölge, bu bölgenin jeolojik yapısı bu tür depremler üretmeye son derece müsait. Olan deprem de bu sistem içinde oluşmuştur'' dedi.

Tüysüz, 6.0 büyüklüğündeki bir depremin 40'ın üzerinde ölüme yol açmasıyla ilgili ise ''Yapı kalitesiyle doğrudan alakalı bir şey. Türkiye ne yazık ki yapı kalitesi anlamında depreme hazırlık bir ülke değildir. Hazırlıkları olmayan bir ülke. Bırakın tamamlamayı, olmayan bir ülke maalesef. 6.0 büyüklüğü gelişmiş ülke standartlarına bakıldığı zaman hasara yer açmaması gereken, normal çalışma hayatına devam edilmesi gereken bir deprem'' diye konuştu.

Bölgede yaşanan artçı sarsıntıların normal olduğunu ve deprem sonrası böyle artçı sarsıntılar beklendiğini anlatan Tüysüz, şunları kaydetti: ''Bu depremin arkasından böyle artçı sarsıntılar beklenebilir. Hatta 5'e kadar çıkma olasılığı var. 5 büyüklüğüne kadar ulaşabilir, bu 5 büyüklüğündeki deprem kısa bir süre içerisinde de olabilir bir kaç ay içerisinde de olabilir. Bunun özellikle hasarlı binalara daha çok hasar vereceğini bilmek lazım.''

Tüysüz, deprem bölgesinde hasar gören yapıların acilen ve yeterli bir şekilde incelenmesi gerektiğine dikkati çekerek, incelemelerin ardından hasarlı yapıların elenerek bu yapılara girilmesinin önlenmesi gerektiğini, aksi taktirde oluşabilecek diğer artçı sarsıntıların hasar gören bu yapılara daha çok zarar verebileceğini söyledi.

 

Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu

Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu, Türkiye'de insanların ölümüne küçük şiddetteki depremlerin değil, ehliyetsiz müteahhitlerin ve yapı sistemsizliğinin yol açtığını bildirdi.
Tüm İnşaat Müteahhitleri Federasyonu, yaptığı açıklamada, 17 Ağustos 1999 tarihindeki deprem felaketinden sonra depreme karşı ciddi bir tedbir alınmadığını belirtti.

Mühendisler Odasının TBMM'ye sunduğu Ulusal Deprem Raporu'nda kamu ve özel sektör yapı stokunun yüzde 80'e yakınının orta şiddetteki bir depremde yıkılma riskinin bulunduğunu ve bunun Türkiye için felaket olacağını belirttiği kaydedilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: ''Büyük deprem felaketinden sonra sözde alınan en önemli tedbir olan yapı sektöründeki yapı denetim sisteminin, gerek kamu yapılarının yapı denetim kontrolünün dışında tutulması, gerek ülkemizin deprem risk haritası çıkartılmadan sadece ülkemizdeki 19 ili kapsayan Afyon, Erzincan gibi birinci derecede deprem riski bulunan bölgelerin yapı denetim sisteminin dışında tutulması ve kendi içindeki birçok olumsuzluğu denetimsizlik açısından barındırması ayrıca deprem felaketine davetiye çıkarmaktadır. İnsanlarımızı küçük şiddetteki depremler değil, ehliyetsiz müteahhitler ve yapı sistemsizliği öldürmektedir.''

İnsan hayatının yüzde 80'inin geçtiği kapalı alanları yani yaşam alanlarını oluşturan yapı stoklarını yapan müteahhitlerin mesleğe girişte bir çerçevesinin olmaması ve herkesin müteahhit olabildiği ortamda her türlü yapı kalitesiyle karşılaşmanın mümkün olduğuna işaret edilen açıklama, şöyle denildi: ''Yıllardır ülkemizin bir deprem kuşağı ülkesi olduğunu bütün kesimlerin kabul ettiği halde deprem felaketinde en birinci unsur olan yapı kalitesini oluşturacak sistemin bir türlü oluşturulamadığı ve bundan birinci derecede şikayetçi olan ve bunun düzenlenmesi için her türlü fedakarlığa hazır olan gerçekten müteahhitliği meslek edinen kişiler dert edinmektedir.''

Öte yandan; Jeoloji Mühendisleri Odası, Elazığ'daki orta büyüklükteki deprem önemli boyutta can ve mal kaybının yaşanmasının gerçek sorumlusunun, sosyo-ekonomik çarpıklıklar olduğunu belirterek, mevcut deprem yönetim sisteminde zarar azaltma mekanizmalarının yer almadığını ifade etti.

İlgili haberler için tıklayınız;

 

ELAZIĞ'DA DEPREM

KANDİLLİ RASATHANESİ'NDEN AÇIKLAMA

ERDOĞAN SUÇLUYU AÇIKLADI: KERPİÇ EVLER

MADENCİLER DEPREMDE DE GÖREV YAPIYOR

ARTÇILAR DEVAM EDİYOR

DEPREM ÖNCEDEN BİLİNİYORMUŞ

CENAZELER TOPRAĞA VERİLİYOR