‘Yerinden Edilmişlik’ üzerine...

Necla Rüzgâr’ın ‘Çok Kalpli Varlık’ sergisi Galata Rum İlkokulu’nda hayat buluyor.

Öznur Oğraş Çolak

 

Göz alıcı bir mimari yapıya sahip, Galata Rum İlkokulu, artık bilindiği üzere kültür merkezi, sanat galerisi olarak kullanılıyor ve pek çok sergiye ev sahipliği yapıyor. Okulun kokusu, gözlerinizi kapadığınızda duyduğunuz çocukların cıvıltısı beni hüzünlendiriyor. Başka bir açıdan baktığınızda ise burada bir sergiyi gezmek keyifli.

Son günlerde yeni bir serginin yaşam bulduğu okulda Necla Rüzgâr’ın yapıtları görülmeye değer. ‘Yerinden Edilmişlik’ Rüzgâr’ın çalışmalarının ana izleklerinden biri. Rüzgâr, “Bir zamanlar bir okul olarak kurulan Galata Rum Okulu’nun artık bu işlevini yitirmiş olması, varlık amacının ‘yerinden edilmişliği’ olarak imgeselleşti benim kafamda. Dolayısıyla benim işlerimin zaten doğal bir parçası, doğal bir mekânı gibi düşündüm” diyor.

Yerinden edilmişliğin izini, yalnızca siyasal bir sorun olarak değil, bir varlık sorunu olarak da yıllardır sürdürdüğünü söyleyen Rüzgâr, bu imgeyi şöyle açıklıyor: “Yerinden edilmiş bir varlık olarak hayvan, yerinden edilmiş bir varlık olarak doğa, yerinden edilmiş bir varlık olarak beden, hakkı teslim edilmemiş bireysel ve toplumsal trajediler, yerinden edilmiş ölüm...” Rüzgâr ile binanın tarih kokan atmosferiyle buluşan ve 30 Eylül’e kadar açık kalacak “Çok Kalpli Varlık”ın oluşum sürecini konuştuk.

‘Her sergi dünyanın yeni bir yorumu’

-Her yeni sergide, oluşumda sanatçının bir derdi olmalı mı sizce? Serginin oluşum süreci nasıl gelişti?

Bence her sergi dünyanın yeni bir yorumu. Sanatçının evet mutlaka bir derdi olması gerektiğini düşünüyorum. Dert sahibi olmak yaratıcılığın lokomotifi. Yeni bir sergi için çalışmaya başlarken çoğunlukla bir önceki sergide söylemek isteyip söyleyemediğim, yarım kaldığını düşündüğüm yerden başlıyorum. Daima dönüp geriye bakıyorum, tamamlanmadığını hissettiğim imgeler arkamdan sesleniyor sanki. Çoğunlukla, bu eksik imgeler yeni bir esere dönüşme sürecindeyken farklı bir yola giriyorum ya da yeni keşifler böyle başlıyor. Yani diyebilirim ki, şimdi Galata Rum Okulu’nda açtığım “Çok Kalpli Varlık” sergisi, bir önceki sergim “Bizi Saran Sessizlik” sırasında oluşmaya başlamıştı.

-Neden “Çok Kalpli Varlık”?

“Çok Kalpli Varlık” kavramı farklı türden varlıkların bir arada yaşamasına atıfta bulunuyor. Bunu, farklı tür ve özelliklere sahip canlıların, durumların ya da düşünme biçimlerinin birbirine geçmesi olarak da tarif edebiliriz. Buradan hareketle “varlık” kavramını özellikle kullandığımı da belirtmeliyim. “Kadın”, “erkek”, “hayvan” gibi ifadeler neredeyse tamamen ötekileştirilmiş bir içeriğe sahip. “Çok Kalpli Varlık” ifadesinden, parçalamayı, yerinden etmeyi, keskin sınırlarla birbirinden ayırmayı değil, bir araya getirmeyi, inşa etmeyi, büyütüp güçlendirmeyi ve çoğulcu düşünmeyi anlamalıyız.

Yeni işlerden eskilere...

-Sergide neler bekliyor sanatseverleri?

Serginin küratörü Deniz Artun “Çok Kalpli Varlık” sergisini ‘sek sek’ ya da ‘sıçrama’ olarak adlandırabileceğimiz bir sergileme prensibi üzerine kurguladı. Her odada yeni işlerden oluşan bir ana düzenleme var. Bu yeni işlerin arasında ise 2000’lerin başından bu yana gerçekleştirdiğim eski işler yer alıyor. Böylece yeni işlerden eskilere, eskilerden yenilere bir sıçrama gerçekleşiyor. Yapıtlar arasındaki bu diyaloğu görmek, imgelerin nasıl evrildiğini ya da yeni işlerin ilk filizlerinin hangi yıllarda ortaya çıktığını izlemeyi mümkün kılıyor.

-Sonraki projeleriniz?

Şu an sergimin aurası içindeyim. Bu durumda bütün yeteneğini yitirmiş gibi oluyor insan. Bu sis dağıldığında bana bu eserleri yaptırtan meleğin tekrar döneceğini umut ediyorum.

-Yapıtlarda, hayvanlar ile insanların tek bedene bürünmesini görüyoruz?

“Çok Kalpli Varlık”, kendi içinde alt bölümleri olan bir büyük sergi niteliğinde. Bu alt bölümlerden birini “İç Katmanlar” dizisi oluşturuyor. Bu dizi, hayvanlar ile insanların tek bir bedene büründüğü resimleri bir araya getiriyor. Tek bedende birden fazla varlığın barınması fikrinin heykelleştiği takdirde son derece heyecan verici olduğunu daha önce yaptığım işlerde keşfetmiştim ve böylelikle “Aynı Deri İçinde” adını taşıyan küçük heykelleri de çalışarak, “İç Katmanlar”a ekledim. “Yüz Başlı” ve “Deri Değiştirmek” dizileri bu serginin bir başka temel parçasını oluşturuyor. Bunlar Medusa’dan ilhamla oluşturulmuş yılan saçlı kadınlar. Onları sergilemek, Medusa’nın izlenebilir, bakılabilir olmasını sağlıyor, böylece üzerindeki lanet kalkıyor. Deniz Artun’un düzenlemesinde bir sürpriz de var. Artun, tuvalet mekânını da sergiye dahil etti. Buraya paslanmış su boruları ile kurduğumuz “Vahşi Orman”, serginin bir başka alt katmanı... Yeni işlerin eskilerle birleşerek, odalara ve dolayısıyla temalara ayrıldığı bu kurgunun içinde, “Tanrının Kuşları”nın kendi başına ve özellikle görülmesini istedik. Bu eser kayıp trajedilere ağıt.