Yenilgiyi çekmişlerdi, zafer diye seyredildi
Fatih Sultan Mehmet ve Sinema Salonunda Tarih Yapımı, Toplumsal Tarih Dergisi’nin son sayısında zihin açan bir makaleyle ele alınıyor
Yazgülü AldoğanLondra’daki ünlü müzayede salonu Christie’s, salgın nedeniyle kapattığı salonunu 25 Haziran’da açıyor. Bu müzayedenin en önemli eseri ise Fatih Sultan Mehmet’in 1480 yılında Bellini tarafından yapılmış, yanında başka bir kişiyle olan tek portresi! Bu eserin 400-600 bin sterlin arasında satışa çıkarılacağı söyleniyor. National Gallery’nin daimi sergilenen sanat eserleri arasında yer alan üç orijinal portresinden biri olan eser, Fatih’in daveti üzerine İstanbul’a gelen ve 1479’dan 1481’e kadar burada kalarak portreler yapan İtalyan ressam Bellini’nin ve resmin üzerinde 25 Kasım 1480 tarihi var.
FATİH’İN FİLMİ
Fatih’in resminden Fatih’in filmine geçersek, rehber ve tarihçi Saadet Özen’in Toplumsal Tarih Dergisi’nin son sayısında yayımlanan “Sinematografta İstanbul’un fethi, Sinema Salonunda Tarih Yapımı” adlı makalesi de pek çoğumuzun bilmediği, İstanbul’un Fethi üzerine çekilmiş tarihi pek eski bir filmden bahsediyor. 2 Nisan 1914’te Şehzadebaşı’ndaki Millet Tiyatrosu’nda gösterilen filmin “Avrupa’dan suret-i mahsusa celb” olunmuş 3800 m. uzunluğunda bir film olduğu anlatıldığına göre ve dönemin bir film yapma koşullarının Osmanlıda olmadığı düşünüldüğünde Saadet Özen, filmin büyük ihtimalle 1913’te çekilmiş olan Fransız yapımı, Gaumont kataloğunda da yer alan “Bizansın Tükenişi” olduğunu yazıyor. Yani tiyatroyu hıncahınç dolduran ve Fatih’in İstanbul’u nasıl fethettiğini büyük coşkuyla seyredenlerin kafasındakiyle filmin gerçeği farklı. Fransız yapımı filmde Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki çekişme sonucu Bizans’ın güçsüz kalıp çöküşü, İmparator Konstantin’in 10 bin askerle Fatih’in 300 bin askeriyle başa çıkamayışı, Fatih’in şehri aldıktan sonra Konstantin’in kafasının kesilmesi, Fatih’in bunu havaya kaldırması, sarayın yağmalanması gibi sahneleri seyrederken seyircinin algısı, yapılmak istenilen değil. Çok farklı bir duygu ve algılama gerçekleşir; film aslında Osmanlı’yı gaddar ve medeniyetsiz göstermekte, kilise savaşlarını eleştirmekte, Konstantin’in yanında yer almaktadır ama seyircinin ruh hali “filmin anlamsal kurgusunu aksi yönde dönüşüme uğratmış”; bayrağın surlara dikildiği sahnelerde heyecan doruğa çıkmıştır. Saadet Özen, bu bilgilerin bir kısmını derlediği zamanın “Çocuk Duygusu” dergisinin isimsiz yazarından alıntılar yapıyor: “Sonuç olarak seyirci “Bizans’ın tükenişi’ni değil, İstanbul’un fethini seyretmek için salona gitmişti. ‘Trablusgarp’ı, Balkan Savaşları’nın yenilgisini ve büyük bir savaşın arefesinde hayatın giderek zorlaştığı İstanbul’da, bu film, yarım saatliğine de olsa, yenilgi hissinden topluca arınma imkanı sunacaktı.’ Yazara göre, bu ihtiyaç üzerine seyirci filmi, dönemin koşullarından ötürü tersine çevirip kendine ait olarak hissetmiştir.
Kısacası, algı operasyonu, çekilen sıkıntıların savaş ve kahramanlık öyküleriyle perdelenmesi, yeni bir yöntem değil, günümüzde de sıklıkla uygulandığı üzere çok kolay gerçekleştirilebiliyor. Başkasının yaptığı bir yenilgi filminden bir zafer duygusu bile yaratılıp yaşatılabiliyor. Pandemi günlerine rastlamasaydı İstanbul’un Fethi için geçenlerde büyük ihtişamla yapılan kutlama törenleri de aynı etkiyi yapabilirdi. İlgi duyanlar için Toplumsal tarih 318. Sayı “Sinema Salonunda tarih Yapımı” başlıklı yazı Saadet Özen.