Yeni Türkiye'nin yönü

Türkiye değişen dünya politikasında kendi yönünü bulmaya çalışıken kendisini hiç tahmin etmediği bir yerde bulabilir.

cumhuriyet.com.tr

Türkiye'nin coğrafi konumu ve yönü dış politikanın en ilgi çeken tartışma konularından biri oldu bugüne dek. Türkiye tarih, gelenek, değerler ve ilkeler açısından batılı mı yoksa doğulu mu? Türkiye'yi batılı olarak tanımlamak istemeyen Batılı devletlerin çoğu stratejik çıkarlar ve siyasi öncelikler nedeniyle Türkiye'yi “bir köprü” olarak gördüler şimdiye kadar. Yani büyük sorunları olan Ortadoğu ve Orta Asya ile Batı arasındaki bir geçiş noktası.

AB hayalleri olan NATO üyesi Türkiye yıllarca kendini Batı klubü içinde kabul ettirmeye çalıştı. Ancak son on yıldır bu çabadan da vazgeçmiş görünüyor. İktidarın yeni sahipleri batılı değerlerin kendi gelenek ve adetlerine uymadığını açıkça söyleyerek din, ahlak ve tarihi bağları öne sürerek doğudaki siyaset sahnesinde başrole soyunuyorlar.

Arap isyanlarıyla daha da karmaşıklaşan bir Ortadoğu'yu idare etmek giderek zorlaşırken bölgenin getirdiği kaos ortamı bizzat Türkiye içinde hissedilir oldu. Bu ortamdan yararlanan ve şiddet eylemlerini arttıran PKK son dönemde ülkeyi kana bulamakla meşgul. Terör eylemlerinin yanısıra Afyonkarahisar'daki askeri depodaki patlamada 25 askerin neden can verdiğinin açıklığa kavuşturulmaması ülkenin istikrarı konusundaki kuşkuları artırıyor.

Sonrasında -bunun ormancılıkla ne ilgisi olduğu bilinmez- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu bu gibi olayların Pakistan ya da Hindistan'da da olduğunu söyleyiveriyor. Bakanın bu örneği vermesi çok akıllıca. Çünkü demokrasisi ilerlemiş ülkelerde bu tür bir patlamada hükümet görevlilerinin yanısıra ordunun tepesindekiler istifayı basmak zorunda kalır. Ama Pakistan gibi ülkelerde hayat hiç birşey olmamış gibi devam edebilir.

Anlaşılan o ki Türk hükümeti Türkiye'nin ait olduğu ülkeler sınıfı konusunda kararını vermiş. Türkiye'nin adı çağdaş ve demokratik ülkelerle değil otoriter ve karanlık rejimlerle mi anılacak artık?

Türkiye onbinlerce insanın terör eylemleri ve trafik kazalarında öldüğü, kadınların her gün cinayete kurban gittiği, mültecilerin mal gibi kaçırılıp canlarının alındığı, çocuk yaşta öğrencilerin hapislere düştüğü, gazetecileri ve yazarlarının adaletin gelmesi için yıllarca tutuklu kaldığı bir ülke olmaya devam ettiği sürece bu sorunun yanıtı ne yazık ki “evet” olacak.

Economist dergisinin dünya ülkelerinin demokrasilerine puan verdiği 2011 tarihli demokrasi endeksine bir bakın. Araştırma için hazırlanan haritada ülkelere farklı renkler verilmiş. Türkiye'nin doğusu otoriter rejimlerle kıpkırmızıyken batısı tam ya da kusurlu demokrasilerle yeşil renge boyanmış. Türkiye ise tam ve kusurlu demokrasilerden sonra gelen “karma rejimler” sınıfında. Türkiye ile aynı grupta Pakistan, Nijerya, Kenya, Tunus, Tanzanya, Guatemala, Bagladeş ve Bolivya gibi ülkeler var.
 

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün 2012 tarihli Dünya Basın Özgürlüğü listesinde ise Türkiye 10 sıra gerileyerek 148. sırada yer almış. Araştırmaya göre Honduras, Uganda, Kongo ve Etiyopya'daki ifade özgürlüğü Türkiye'den daha ileride.

Bana kalırsa Türkiye'nin geliştiği ve büyüdüğü masallarına inanmadan önce kendi vatandaşlarının yaşam düzeyini nasıl düzenlediğine dikkatle bakılmalı. Çünkü zenginleşmek asla çağdaşlaşmak anlamına gelmez.