Yeni kuşak inançsız ve görüşsüz
Öğrenciyken hayata soldan bakan birkaç arkadaşıyla birlikte 1 Mayıslarda meydanlara çıkabilmek için konservatuarda çalışmalar yaparmış Tardu Flordun. "Zaman geçti ve sistem onları değiştirdi" diyen Flordun, "Şimdi onlara hadi örgütlenelim desem, sen enayi misin yoksa cengaver mi derler. Tek başınıza kaldığınızı hissediyorsunuz" diyor.
cumhuriyet.com.trTiyatro, sinema ve dizilerin yetenekli oyuncusu Tardu Flordun, dobra dobra konuşan ve kendi doğrularıyla yaşayan bir adam. O, deli dolu yaşayıp, sonradan durulanlardan. İçindeki ateş sönmese de, dünün adı vukuatlarla anılan ve magazin basınının da gazıyla “arıza tip” bellediğimiz isyankâr genci, bugün mümkün olduğu ölçüde ve hayatın öğreticiliğinde “ince eleyip, sık dokur” hale gelmiş.
Ve belki de her şeyden önemlisi Tardu Flordun, babasından yani erken yitirdiğimiz büyük aktör Macit Flordun’dan (1938-1996) aldığı “özel bir oyuncu ol” nasihatini sonuna dek uygulamaya kararlı... İşini severek, özenerek ve isteyerek yapıyor, günü gelince devraldığı bayrağı, doğacak çocuğuna (onda yetenek görebilmeyi şart koşuyor) verebilmek için...
İnce eleyip sık dokuyorum
- Oyuncu bir babanın oğlu olmak, sahne tozunu erken yutmak anlamına da gelmiyor mu?
Oyunculuk çocukluk düşüm değildi ve babam Macit Flordun beni (babası biricik oğlu Tardu’ya “Pıtı” dermiş) bu konuda hiç teşvik etmedi, desteklemedi. O, işini çok sever ve büyük bir disiplinle çalışırdı. Tiyatroya erkenden gelir, makyajını da kendi yapardı. Bursa, İstanbul, Ankara... Tiyatro aşkına, kent kent gezerdik. Sanırım 16 yaşındaydım, beni bir gün kuliste karşısına aldı ve “İlerde iyi bir oyuncu olabilirsin ama olamayabilirsin de... Kötü oyuncu olursan kendini, iyi oyuncu olursan da insanlar seni mahveder. Bu nedenle ince eleyip sık dokumalısın ve özel bir oyuncu olmalısın” dedi.
- Sonra oyunculukta karar kıldınız ve tam puanla konservatuardan mezun oldunuz...
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne 1991 yılında girdim, babamın da vakti zamanında öğrencisi olduğu okuldan 1995’te mezun oldum. Sonra beklediğim gün geldi; Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıktım.
- Babanızın kendi mesleğini seçmeniz konusundaki tepkisi ne oldu?
Gençtim, asiydim. Babamla aramızda kırgınlıklar vardı. O benimle görüşmek istedi, hatta devlet tiyatrosundaki büyüklerimi de devreye soktu ancak ben kaçtım. Çok acıdır, 1996’da onu kaybettim.
- Peki, şimdi durulma zamanı mı?
Gençlikte yaptığım şeyler hesapsız ve kitapsızcaydı. Dolu dolu, deli dolu yaşadım. Diyebilirim ki; yeni yeni olgunlaşmaya başladım. Büyüyorum ve hayata başka açılardan da bakmayı öğreniyorum. Artık babamın dediği gibi, ince eleyip sık dokuyorum.
Cehaletten yararlanıyorlar
- Bugün bir gazetede, “dizi oyuncuları arasında aşk kaçamağı” minvalinde, adınızın geçtiği bir magazin haberi vardı. Sorum özel hayat üzerine değil, sadece öğrenmek istediğim tüm bunları magazin basını mı uyduruyor, yoksa diziler reyting için mi bu ucuz reklam yoluna başvuruyor?
Magazine çok uzak yaşıyorum. Magazin gazetecilerine 10 yıl önce ve mümkün olduğu ölçüde bunu anlattım. Ben öncelikle böyle yalan dolanla prim yapmayı kendime yediremem, dizinin de eğer şayet böyle bir planı varsa kesinlikle buna müsaade etmem. Sabahtan beri telefonlarım susmuyor, arayanların hepsi magazin programlarının müdürleri... Desem ki onlara, yok böyle bir şey, külliyen yalan ve uydurma... Asla inanmayacaklar. O yüzden onlara yanıt dahi vermek istemiyorum. Bildiğiniz üzere 5 veya 6 yıl önce mahkemelik olduğum bir durum (çakıyla bıçaklama olayı, 27 gün cezaevinde kaldı) yaşandı. Herkes bilmeden, sormadan, anlamadan yazdı çizdi. Gittim yanlarına, olanı biteni mahkeme raporlarıyla anlatmak istedim. Haber bu haliyle satmayacak diye kullanmadılar. Onların dediği gibi olsa ben hala cezaevindeydim. Üstelik kimse benimle çalışmak dahi istemezdi. Onlar cehaletten yararlanıyorlar.
- Siz artık deneyimli bir oyuncusunuz, yeni nesil aktör ve aktrisler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni nesil, çok kötü geliyor. Bence oyunculuğu öncelikle bunun eğitimini görenler yapmalı... Yani oyuncular, oynamalı... Oysa mankenler resmen dizilere akın etmiş durumda... İyi fotoğraf vermek, güzel kadın, yakışıklı erkek... Tamam da, adamlar kendilerini seslendirmekten aciz. Bedenini, sesini kullanamıyor ki... Oyunculukta iyi para var diyorlar ve geliyorlar. İşin kötüsü yapımcı ve yönetmen de buna aldırmıyor. Tavır olarak eskiden daha serttim, şimdi bir ağabey olarak onlara diyorum ki, madem bu işi yapacaksınız, gidin bari eğitiminizi alın. Bir diğer gözlemim de, 35 - 40 milyon kişinin izlediği dizide oynamaya başlayanların kısa sürede değişime uğramaları, deyim yerindeyse birden havalanıyorlar. Onların ki ego da değil hazımsızlık.
AKP zihniyeti istifa ettirdi
- “Asıl beslendiğim yer sahnedir” dediğinize göre, sizin için tiyatronun önemi çok büyük... Yanılıyor muyum?
Şehir tiyatrolarında sahneye çıkmamın üzerinden 13 yıl geçmiş. Bugüne dek birçok tiyatro oyununda rol aldım ve sahnenin benim için önemini kelimelerle ifade edebilmem çok güç. Sefa Sirmen, belediye başkanlığı yaparken İzmit Şehir Tiyatroları’nın kadrosundaydım. Sonra o milletvekili olup gitti yerine gelen AKP’liler, tiyatroya karşı ilgisiz kaldılar. Bu ilgisizlik zamanla her şeye müdahale etmeye dönüştü. “Mini etekli kız oynamasın”, “şu oyunu kaldırın”, “şunu oynayın” diye yaratıcılıktan yoksun müdahaleler çoğalıp, baskılar da artınca ilk istifa eden ben oldum. Sahneden ayrı kalmak zordur. Dönüş daha da zordur. 1998’de 8 ay kısa dönem askerlik yaptım, döndüğümde hantallaşmıştım, birkaç gün de adapte olmam gerekirken kendime gelebilmem 15 günü bulmuştu. Tiyatrosuz geçen zamanda, ticari amaçlı pek çok oyunda yer almam için kapımı çaldılar ama ben reddettim. Şimdi 8. veya 9. kez oynayacağımız “Sürmanşet” oyunu ise siyasi göndermeleri ve doğrudan, gerçekten ve hayattaki dertlerden beslendiği için seçtim. Hem balık hafızalı hem de tepkisiz toplumu, sahneden yani direkt uyandırmak, inanın bizim için çok önemli...
‘Yeni kuşak inançsız ve görüşsüz’
- Gazetecilikte eskiden ağabey-kardeş, usta-çırak ilişkisi vardı, yani “çayda dem, askerde kıdem” gibi... Sizin meslekte durum nedir?
Biz büyüklerine saygı duyan neslin son temsilcileriydik. Konservatuardaki arkadaşın senden bir üst sınıfta bile olsa, senin meslek büyüğündür. Şimdi geriye dönüp baktığımda bu saygının bana ve bize çok şey kattığını görüyorum. Öğrenciyken dublaj yapmamız yasaktı ama para da kazanmamız gerek, fırsat buldukça soluğu TRT stüdyolarında alırdık. Sonra bir bakmışız, dublaja hocamız Çetin Tekindor geliyor, hemen stüdyodan kaçardık. Sanırım son sınıftaydım, hocamız “Yetenekli bir genç var, onu sen çalıştır” diyerek bana bir arkadaşı teslim etti. Günde aralıksız 9, 10 saat çalıştık ve o konservatuarı kazandı. Yıllar sonra bana karşı laubali yaklaşımına tanık oldum, seninle kurduğumuz ilişki bu değildi dedim. Ve tersledim.
Erbakan'dan bu yana ...
- Yeni jenerasyon siyasetin neresinde duruyor veya duruyor mu?
Onlar ne etliye ne de sütlüye karışıyor, her hangi bir ideolojileri yok. İnançsızlar, görüşsüzler ve lay lay lom yaşayıp gidiyorlar. Aslında ben öğrenciyken konservatuarda da benzen bir durum vardı. Gelecekte oyuncu, dansçı, müzisyen olacak gençler, diğer fakültelerin aksine siyasetten kopuktular. Onlar için kendi bohem hayatlarından önemli hiçbir şey yoktu. Hayata soldan bakan birkaç arkadaş, 1 Mayıs’larda meydanlara çıkabilmek için konservatuarda çalışmalar yapardık. Zaman geçti ve sistem onları değiştirdi. Şimdi onlara hadi örgütlenelim desem, sen enayi misin yoksa cengâver mi derler. Tek başınıza kaldığınızı hissediyorsunuz. Günümüzde iktidar halkımızın saflığından yararlanmıyor mu? İşte Erbakan’dan bu yana meyvelerini topluyorlar. Aynı organizasyon sol cephede yok. İnandığın değerlere bir kelime bile kısaltmadan, sana kafayı yemiş muamelesi dahi yapsalar inanmayı sürdüreceksin. Beni her akşam lüks balık lokantasında sananlar, Üsküdar’da 3,5 YTL’ye bira içilen yerlerde neden görmezler.
- Gelecekte bir oğlunuz veya kızınız olursa, onun oyuncu olmasını ister misiniz?
İşimi severek ve isteyerek yapıyorum. Çocuğum olursa beni görecek, dedesinin anı ve hikâyelerini duyacak ve hiç kuşkusuz bir şekilde etkilenecek. Eğer yetenekli olduğunu görürsem, onu olumlu yönde yönlendiririm, oyuncu olması için yardım ederim.
- Müziğin sizin için önemi nedir?
Ta ilkokuldan beri süren bir sevda bu... Üniversite yıllarında iyice büyüdü ve gelişti. Rock müzik (özellikle İngilizce) dinlerim ve söylerim. İyi bir arşivim ve plak koleksiyonum var. Rock, hard rock, metal... Hatta bu liste caza kadar uzanır. 1980’lerin müzik gruplarının yeri bende başkadır, severek dinlerim. Oyuna çıkmadan önce mutlaka müzik dinlerim, kendimi hazırlamama ve konsantrasyonumun artmasına katkı sağlar.
Tardu Flordun’la Alper Turgut konuştu.