Yeni krizin habercisi türev balonu şişiyor

Geçen yıl 710 trilyon doları aşan türev ürün piyasası, ABD’li bankaların çıkaracağı yeni nesil araçlarla daha da genişleyecek. Ekonomist Akçay, reel sektörlerde canlanmanın hâlâ sağlanmadığını vurgulayarak krizin tekrarlanabilceğine dikkat çekti.

Pelin Ünker/Cumhuriyet

Wall Street, yedi yıl önce tahvil rallisine destek olan ancak daha sonra finansal krizi getiren finansal inovasyona geri dönüyor. Küresel finansal krizin başrol oyuncuları ABD’li bankalar yeni nesil türevleri piyasaya sunmaya hazırlanıyor. Ağustos ortasında çıkan haberlere göre JP Morgan Chase, spekülatif derecede kredi endeksinde bağlı bir swap kontratı yapıyor. Goldman Sachs da üst düzey nota sahip menkul kıymetlerden oluşan 10 milyar dolarlık bir tahvil demeti oluşturmayı planlıyor. ProShares şirket tahvili CDS’leri destekli ETF’ler sunmaya başladı.

Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) rakamlarına göre 2008 krizinden sonra azalmaya başlayan türev ürünler yeniden artışa geçti ve kriz öncesi seviyesinin yüzde 20 fazlasına ulaştı. Geçen yıl sonunda 710 trilyon 182 milyar dolara çıkan türev ürünlerin Haziran 2013 itibarıyla miktarı 693 trilyon dolar düzeyindeydi. IMF verilerine göre dünyanın 2013 toplam GSYH’si 73.9 trilyon dolar. Buna göre son açıklanan veriler, türev ürünlerin dünya GSYH’sinin yaklaşık 10 katına çıktığını gösteriyor. 2008 krizinden önce türev işlemlerinin hacmi toplamda 526 trilyon dolardı ve bu da dünya toplam üretiminin 10 katını ifade ediyordu.

JP Morgan ve Goldman Sachs’ın yeni kuşak türev ürünleri geliştirmesinin şaşırtıcı olmadığını vurgulayan New York Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekonomist Dr. Ümit Akçay, “Çünkü finansal piyasalar ‘geçmişten ders alınmalı’ gibi bir naiflikle işlemiyor. İşleyişin temelinde kapitalist rekabet ve sürekli kârlılığı artırma zorunluluğa dayanan piyasa sistemi var” dedi.

Ümit Akçay, türevlerin krizin oluşumunda kritik işlevleri olduğunu belirterek “Türev ürünler 1990’lı yılların sonlarından itibaren ABD’de oluşan yeni finansal mimarinin önemli bileşenlerinden biriydi. Farklı vadedeki ve kalitedeki borçların bir havuzda eritilerek menkul kıymetleştirilmesi, bunlara dayanan yeni varlıkların oluşturulması ve bu varlıklardan türetilen ürünlerin piyasaya sürülmesi, finansal inovasyon sürecinin temel çıktılarıydı. Ancak tüm bu sistemin üzerine bina edilen konut kredilerinin geri ödenmemeye başlaması sistemin çöküşünü tetikledi” dedi.

 

Mekanizma nasıl işliyor?

Değeri başka bir finansal varlığın veya malın değerine doğrudan bağlı olan finansal araçlar türev araç olarak adlandırılıyor. Bu araçlar, dayanak varlık el değiştirmeden bu varlıkla ilgili hak ve yükümlülüklerin ticaretine imkân sağlıyor. Takas (swap), opsiyon, future (gelecekte teslim kayıtlı sözleşme) ve forward (ileride teslim şartlı sözleşme) gibi çeşitleri bulunan bu araçlar iki amaç için kullanılıyor: hedging ve spekülasyon. Spekülatif amaçla kullanıldığında yatırımcılar için büyük kârlar veya zararlar ortaya çıkaran türevler, krizin de en önemli tetikleyicisi. Krizin merkezi kabul edilen ABD’de herhangi bir düzenleme olmaksızın yatırım bankalarının portföylerinin çok önemli bir bölümünü bu kontratlar oluşturuyordu. Sonuç olarak bankalar toksik olarak nitelendirilebilecek bir borç yüküyle karşı karşıya kaldılar.

 

Türkiye için de risk

ABD’de son 6 yıldır faizlerin sıfırlanmış durumda olduğuna dikkat çeken Ümit Akçay, şöyle devam etti: “Piyasaya trilyonlarca dolar akıtılıyor ve bunun sonunda, dünya genelinde kriz sonrasında görünüşte de olsa işlerin iyiye gittiği tek yer ABD. Ancak buradaki sorun, tüm bu canlandırma tedbirlerine rağmen finans dışı sektördeki firma kârlılıklarının bir türlü beklendiği kadar canlanamaması. Bu durumun kendisi, finansal sektör üzerinde yeni kârlılık araçları yaratma baskısı yaratıyor. Bu baskıya ek olarak finans sektöründeki rekabet mekanizması da devreye girince, aynı döngü yeniden harekete geçiyor.”

Finans sektörünün bu şekilde hareket etmemesi için herhangi bir zorlayıcı durumun olmadığını belirten Akçay, bunun da, finansal inovasyonun bir sonraki krize kadar gelişerek süreceğini gösterdiğini söyledi. Finansal sistemde ortaya çıkacak riskin büyüklüğüne ve olası kırılmanın boyutuna göre Türkiye’nin de etkileneceğine değinen Akçay, “Ancak ABD dışındaki ülkeler, özellikle de bizim gibi yüksek cari açığı olanlar için önümüzdeki dönemdeki risk bir yandan faizlerin artacak olması, diğer yandan da ekonomik büyümenin bir türlü yeterince canlanamaması” dedi.

 

Düzenlemeler sorunu çözmez

Akçay, finansal inovasyon sürecinin en sorunlu yanının, finansal riskin ortadan kaldırılabileceği ya da en azından yerinin değiştirilerek kaydırılabileceği varsayımına dayanması olduğuna işaret ederek şunları söyledi: “Gerçek hayatta bu doğru değil. Finansal sistemin entegrasyonu arttıkça, derinleşme yaşanıyor ancak bunun karşılığında sistemin herhangi bir noktasında ortaya çıkan riski, kaynaklandığı noktada hapsetmek neredeyse olanaksız hale geliyor. Her ne kadar kriz sonrasında gündeme getirilen makro-ihtiyati tedbirler bu ‘sistemik risk’ unsurunu önlemeye yönelik olsa da maalesef sorun bu düzenlemelerle çözülebilecek boyutun ötesinde.”