Yeni bir turuncu devrim mi?
Ukrayna, son yılların en karışık dönemlerinden birini yaşıyor. Ülkenin muhtelif kentleri protestolarla çalkalanıyor ve muhalefet partileri hükümet istifa edinceye kadar, protesto gösterilerini sürdüreceklerini söylüyor.
Deniz Berktay2004’teki Batı yanlısı turuncu devrimin yönetime gelmesine engel olduğu Viktor Yanukoviç, 2010 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle iktidara gelmişti. Turuncu devrim sonrasındaki siyasi krizler ve buna eklenen 2008 küresel ekonomik krizi kitleleri siyasetten o kadar soğutmuştu ki, Yanukoviç'ten hiç hazetmeyen Batı Ukraynalı seçmenler bile, "başımızda biri olsun da, kim olursa olsun", demiş ve bunun sonucunda, ne eski Başbakan Yuliya Timoşenko'nun tutuklanıp hapis cezasına çarptırılması, ne de diğer gelişmeler, kitleleri sokağa dökememişti. Fakat Ukrayna ekonomisinin yeniden durgunluk dönemine girmesi, iktidarın desteğini önemli ölçüde azalttı. Bütün bu olumsuzluklar karşısında, Avrupa Birliği seçeneği hem iktidar tarafından, hem de muhalefet tarafından öyle bir parlatılıp sunuldu ve öyle bir şekilde “her derde deva” olarak gösterildi ki, AB ile ilişkilerin gerilmesi, kitleleri sokağa dökmeye yetti. (Tıpkı bizde ki 2001 krizi sonrasındaki durum gibi. Hatırlarsak, o dönemde AB üyeliğine karşı olanlar “gerici, ülkenin krizden çıkmasını istemeyen kişiler” olarak yaftalanıyor ve pek çoğu, AB’yi doğrudan eleştiremiyordu). Böylelikle, ülkenin iç siyasetinde ipler, Brüksel’e teslim edilmiş oldu.
Gösterilerin çığırından çıkmasına neden olan olay ise geçen cumartesi günü polisin sert müdahalesi oldu. İktidarın da tasvip etmediğini açıkladığı bu sert müdahale, başkent Kiev’de, çok daha kalabalık kitleleri gösterilere yöneltti. Şu anda, Kiev Belediye Sarayı ve Ukrayna Sendika Federasyonları binası göstericilerin işgali altında. Hükümet, yeni bir provokasyona geçit vermemek için işgal altındaki binalara müdahale etmiyor.
Peki, gelişmeler ne yönde olur? Bu konuda, genel olarak şunları söyleyebiliriz: Birincisi, Kiev zaten Yanukoviç karşıtlarının çoğunlukta olduğu bir kentti ve bu gösteriler, bütün halkın sokağa döküldüğünü kesinlikle göstermiyor. Ayrıca, meydanlarda çadırların kurulması ve kalabalık gösterilerin yapılması, Ukrayna’da yıllardan beri görülen bir durum. Diğer taraftan, gösterilere katılım, geçmiş yıllardakine göre daha yoğun ve diğerlerinden farklı olarak, bu mitinglere, gönüllü katılanların oranı, çok daha yüksek (Ukrayna’da siyasi partilerin mitinglere parayla adam getirdiği, herkesin bildiği bir gerçektir. Fakat, gösterilere bakınca, kimlerin parayla getirilmiş olabileceği, kimlerin gönüllü olarak geldiği, kolayca anlaşılıyor). Muhalefet partilerinin geride bıraktığımız hafta hükümet aleyhindeki gensoru önergesi de yeterli oyu alamadı ve gelişmeler bu şekilde sürerse, bir süre sonra bu gösterilere ilginin azalacağını ve zamanın iktidarın lehine işleyeceğini, muhalefet liderleri de söylüyor. Bu çerçevede şunu söyleyebiliriz: Eğer Ukrayna’da turuncu devrimi yapanlar amacına ulaştıysa bu, Batılı ülkelerin muhalefete çok açık destek vermesi sonucunda olmuştu. Şimdiki gösterilerin de bir süre sonra cılızlaşıp cılızlaşmaması, Kiev’den çok, Kiev-Brüksel hattındaki (veya belki de Kiev-Brüksel-Moskova üçgenindeki) pazarlıklara bağlı. Ayrıca, Ukrayna gibi, pek çok olayın kısa sürede kanıksandığı ve toplumun pek de politize olmadığı bir ülkede, bu gösterilerin tekrar çığrından çıkması, ancak araya bazı provokasyonlar karışırsa mümkün olur, ki bu olasılığı, herkes dile getiriyor. Sonuçta, burada yeni bir turuncu devrimin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini, önümüzdeki hafta anlayabileceğiz.