Yeni başlayanlar için Özcan Deniz

Sanat ve şöhretler dünyasında bu kadar uç noktada eleştiri ve beğeni alan kişi pek azdır, bunların en başında gelir benim uzun kirpik Özcan Deniz’im.

cumhuriyet.com.tr

Elif Aktuğ, Cumhuriyet Cumartesi eki için yazdı.

İlk bölümde bir insanın başına gelebilecek bütün felaketlerin yaşandığı, bir ailenin/ailelerin karman çorman ilişkilerini görüp halimize şükredeceğimiz, görünen o ki kahramanların acı çekmeye doyamayacağı Seni Çok Bekledim, seyirciyle buluştu iki haftadır. Özcan Deniz’in proje tasarımcı ve başrol oyuncusu olarak imza attığı son işi.

Sanat ve şöhretler dünyasında bu kadar uç noktada eleştiri ve beğeni alan kişi pek azdır, bunların en başında gelir benim uzun kirpik Özcan Deniz’im. 

Kimilerinin daha ‘Hadi hadi meleğim, uç da göreyim’den itibaren bir yere oturtamadığı, kimiminse fiziğine ve eserlerine laf konduramadığı, hayatın zorlu merdivenlerini birer birer çıkan ve meslek hayatında büyük bir ilerleme gösteren Özcan, kabul edin veya etmeyin, beğenin veya beğenmeyin; yönetmen, yapımcı ve senaryo yazarı olarak daha uzun zaman karşımıza çıkacaktır.

ARTIK JÖN OYNAMASA KEŞKE

Sinema oyuncusu olarak kamera karşısına çıkar ama bana kalırsa, Seni Çok Bekledim, son dizisi olabilir/olmalı, başrol oynadığı. Artık 48 yaşında ve evet çanlar erkek oyuncu için de acımasızca çalmakta, eşini/sevgilisini oynayanlar kendinden 20 yaş küçük artık. Böyle ne kadar idare eder, ne kadar daha güçlü, yakışıklı, zengin ve kadınların içini eriten jön oynar bilemem, ama inat etmese daha iyi olur. Ya genç jön olduğunda ısrar etmeyecek ya da yaşına göre roller üstlenecek. 

Neticede bugün bile dalga konusu olabiliyor sosyal medyada, ha elbette o eleştirileri yapanlar kendilerinden yirmi yaş küçük bir kadına hayır der mi veya kendinden yirmi yaş büyük bir Özcan Deniz figürüne hayır der mi bir kadın oyuncu; sanmam! 

ÇALIŞKAN HIRSLI AKILLI 

Kolay değil ama, erkek için de yaş almak kolay değil, hele şöhretler dünyasında. Özcan yaşından çok daha iyi görünen bir adam üstelik, vücuduna da çok iyi bakmış belli, ve fekat “hayat” acımasız, benim cümlelerim değil!

Akıllı adam (akıllı olmasa yaptığı işten bunca zamandır para kazanmazdı, yaşasın pragmatizm) hazır cevap adam (Hülya Avşar televizyon programında “peki ya askerde cinsellik nasıl hallediliyor” diye sorduğunda, “senin fotoğraflarına bakıyorduk” demişti, harika cevaptı ama muhatap Hülya olduğu için utanma sıkılma söz konusu olmadı) yetenekli (şarkı sözü yazıyor, senaryo yazıyor) hırslı (asla pes etmiyor, bunca eleştiri ve arabeskçi/türkücü küçültmelerine rağmen devam ediyor), çalışkan (otuz yıldır piyasada) adam. Öyle her şeyi herkesi eleştirmek kolay ama bir zaman yazıp oynadığı Haziran Gecesi setinde, saatlerce nasıl disiplinle çalıştığını, nasıl defalarca tekrar sahne çektiğini, işine nasıl konsantre olduğunu gördüm; ha bir de son derece saygılı, efendi bir insan, atmıyorum, gördüm, tanıdım onu, defalarca röportaj yaptım.

HERKES ELEŞTİRMEN OLDU

Pandemi dönemi özellikle eve kapanıp zamanın büyük kısmını film/dizi izleyerek geçiren seyirciyi, film eleştirmeni yaptı! Hani nasıl hayatında bir kez futbol topu sektirmemiş, sahada şut çekmemiş adam varsa, antrenör oldu ya işte o hesap. 

Filme bakıyor, anlamadıysa, yüreğine, beynine hitap etmediyse, kusura bakmayın ama kafası basmadıysa mesela, “kötü film” diyor. İşte böyle bir zamanda çıkıp da sosyal medya eleştirilerine bakıp alnından fışkıran gür saçlarına (Mustafa Sarıgülgiller) aklar düşmüş Özcanımıza haksızlık yapamayız. Hollywood aktörlerinin de iyi/kötü filmleri, daha az iyi hatta berbat, gişe yapmamış filmleri var. 

DİZİ REYTİNG ALMADI DİYE GÖMELİM Mİ?

George Clooney’nin son işi “The Midnight Sky’ı izlediniz mi? Akıllara zarar bir iş, sıkıcı, manasız, sonu bir yere varmayan. Ee ne oldu şimdi, George’umuzu yerin dibine mi sokalım? Sokmayalım ama iş olmadıysa olmadı diyelim, o kadar. George eşittir Özcan mı demek istiyorum, yoo ne alakası var ama Özcan’ı gömelim mi, son işi iyi reyting almadı diye.

Herkes nasıl geliştiyse, ilerlediyse o da ilerledi. Kim yirmili yaşlardaki hallerine benziyor (Özcan’ı buradan da vuruyorlar), ayrıca 90’ların sonu ve 2000’lerin başı berbat yıllardı, moda konusunda özellikle. Özcan da demodeydi, üstelik bir şekilde arabeskçi olarak piyasaya sokulmaya çalışılmıştı. Saçı, bıyıkları, kıyafetleri, şarkıları fenaydı, fena. Peki, öyle mi kalsaydı sırf sizin paşa gönlünüz istedi diye, adamın içinden senarist ve yönetmen çıktı. Ne güzel. Sinemada renk olmasın mı, farklı bir ses olmasın mı?

STANLEY BABA’YA SELAM

Orhan Gencebay’ın birbirinden bayık filmlerine neden bayılmıştı seyirci o zaman? Yarısı şarkı, yarısı itiş kakış olan, kendi sesiyle oynayamadığı filmlere! Ama seyirciyle buluştu mu, buluştu. Kötü film yapması onun Orhan Baba’lığına engel oldu mu olmadı! Özcanımız vasatın üstünde işler yapıyor, onun sadece sesini beğenenler dinlemeye devam etsin; sinemada görmek isteyen gitsin görsün. “Filmimde Stanley Kubrick’e selam çaktım” diyorsa, ne güzel işte, bırakın selam çaksın. 

500’LÜ HATLARDAN KOLA REKLAMINA

Kendi adına en büyük devrimi 1999’da TGRT’de yayınlanan “Aşkın Dağlarda Gezer” adlı dizinin bir sahnesinde nü/çıplak/çırılçıplak oynayarak yaptı, böyle bir adam bu, aldığı riske bakar mısınız? Gerçi kanal da devrim yapmış o yıllarda o da ayrı mevzuu... 

0542’li hatların reklamlarında oynamaktan, kola reklamlarında oynamaya kadar gitti işte. 

Asmalı Konak döneminde kendi sesini kullanamayan Özcan Deniz’den bahsediyorum, bugün gayet güzel bir Türkçeyle/tonlamayla oynuyor ve hatta Seni Çok Bekledim’de birkaç İngilizce cümle bile söyledi, kıyamam. Gözümüzün önünde evrildi, yerinde saymadı, sıradan esmer yağız genç bir Türk erkeğinden, kır saçlı orta yaşlı hoş bir erkeğe dönüştü, güzel yaş aldı, kendini tekrarladığı oldu kabul, sıradan senaryolar yazdı tamam, ama baktığınızda aradaki farkı görmüyor ve takdir etmiyorsanız, size “yapmayın, hakkını teslim edin” derim. 

Yazımı yazarken, Özcan’dan Beni Affet dinledim, Ahirim Sensin dinledim, Kal De dinledim, bir de Sezen’in Geçer’ini dinledim… Melek oldum uçtum diyelim…

Filtresiz

Netflix’te Türk filmleri veya dizileri yayına girer girmez, milli maç izlercesine heyecan duyarak izliyorum. Ne olacaksa, onlarca film arasında sanki başkalarına gol mü atmış olacak bizim film, saçmalıyorum işte. Engin Günaydın ve Haluk Bilginer’den şiddetle soğudum, Azizler neydi öyle? Liselerarası film yarışması birincisi deseler yine beğenmem, kusura bakmayın. Ah bir başka büyük hayal kırıklığı 50m2. Şu kadarını söyleyeyim, tahammül edecektim, ucuz aksiyon numaralarına, B sınıfı hikâyeye falan ama arkadaş, bari biraz inandırıcı olması gerekmez mi? Oto yıkamacı adam dolaptan viski çıkardı, baktım herkes viski içiyor. Ne zamandır rakı içilmiyor memlekette, şaşkınım. Netflix neye göre nasıl okeyliyor senaryoları ona daha da şaşkınım.