Yazgı
cumhuriyet.com.trÇağdaş doğa bilimleri, zorunlukla rastlantının özüyle bunların bağıntılarını açık seçik ortaya koymuştur. Bay Erdoğan, öncelikle, “taşeron kuruluş”la “teknik donanım” arasındaki bağıntıyı araştırsın.
Yazgı (kader), bir doğaüstü güç kavramıdır. İnsanın, toplumun (özellikle bireyin) ve doğanın, yaşam boyunca olan tüm olayların önceden belirlendiğini ifade eder. İdealist bir kavramdır. İslam felsefesinde, inancın temel altı öğesinden biridir: “….. bilkaderin hayrihi ve şerrihi”. İyiliğin ve kötülüğün Tanrı’dan geldiğine, bir yazgı olduğuna inanmak gerekir. İmam Gazali’nin (1058-1111) “Erbain fi usûli’d din” (Dinde Kırk Ana Kural) adlı yapıtında, Muhammet’in şöyle dediği yazılıyor: “Tanrı buyurdu: Ben, iyiliği yarattım. İyiliğe yaraşır kişileri de yarattım. Kötülük yapanları da yarattım. İyilik için yarattığım, kendilerine iyilik yapma şansı tanıdığım kişiye muştular olsun. Kendisini kötülük için yarattığım, kötülük işlemesini istediğim kişiye de yazıklar olsun. Yazıklar ki, yazıklar olsun.” (Bkz. Dokuzuncu bölüm).
İslamın inanç kavramları içinde, “İnşallah” kavramı çok önemlidir. “Tanrı dilerse!” demektir. Kuran’da, “Tanrı dilemedikçe, siz dileyemezsiniz” deniliyor. (İnsan suresi, ayet 30). Yani Tanrı, insan istencini hiçe sayıyor. Yeter ki, Tanrı dilemiş ola! “Unutursan, Tanrı’yı an ve ‘Umarım Tanrım, beni doğruya, daha yakın olana ulaştırır’ de.” (Kehf suresi, ayet 23, 24). İslama göre, insanın, bir şeyi, “Ben yaptım!” deme hakkı yok. “Tanrı dilerse!’’ yaparsın. İnsan istencini önemsemeyen kuram, sanıldığı gibi salt, İslamın temel felsefesi değildir. Sümerler’de de özdeş inanç vardır. Kaynağında, doğaya egemen olamamanın zorunlu sonucudur. İlkçağ Yunan inancında, salt insanların değil, Tanrıların yazgıları da, “Moirai”ya bağlıydı. “Moirai” ya da “Moirailar”, her kişinin, yaşamda önceden belirlenmiş payıdır. Moirailar, Tanrıların paylarını da verirler. Hesiodos (M. Ö. 700 dolaylarında), “Teogonia” adlı yapıtında, Moirailar’ın, Zeus’tan daha güçlü olduklarını belirtir. Zeus’un oğlu “Sarpedon”, savaşta yaralanır. Zeus, onu alıp kaçırmak ister, ama Hera, karşısına dikilir, Moirai’nin (yazgı) gücüne karşı gelmesinin yol açacağı felaketi anımsatır, Zeus vazgeçer. Hesiodos
“Klotho, Lakhesis, Atrepos” adlı üç Moirai’dan söz eder:
Klotho, Lakhesis, Atrepos tanrıçalar,
Ki bilge Zeus, büyük üstünlük vermişti onlara
Ki onlar verir yalnız, insanlara
Mutlu mutsuz yaşama paylarını. (Bkz. Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü).
Ömür, mutluluk, mutsuzluk, ölüm gibi yaşam olguları, yaşamın gerçek paylarıdır.
Her insanın bir “Moirai”sı vardır. Bunlar, insan dünyaya gelir gelmez, insanın yaşam ipliğini bükmeye başlarlar. Kuşkusuz, günün birinde de, bükülmüş ipliği bir yerinden keserler. Troya önlerinde dövüşen bir savaşçı için Homeros (M. Ö. VII. yüzyıl) şöyle söylüyor:
Bitti ömür yumağı tam o sırada (İlyada, II, IV, 517, Çev. Azra Erhat).
Bu soyutlama, giderek “tanrısal varlık” durumuna geldi. “Ker”le benzerlik gösterdi, ama kesinlikle, onun gibi kan dökücü olmadı. (Kerler: Dişi cinler).
Bütün dinlerde, yazgı, tanrısal bir güçtür. Yazgı, insanın istenç özgürlüğünü kabul etmiyor. İnsan, anasının karnına düştüğü anda, yaşamdan alacağı pay belirleniyor. “Tanrısal değerlendirme kuramı”na (ocasyonalisme) göre insan, Tanrı’nın elinde bir oyuncaktır. Bu kuram, öncesizlik (ezeliyet) uyumu kökenine dayanıyor. Bilim, yazgı (kader) kavramının yerine, “rastlantı” kavramını koyuyor. Rastlantı, “zorunluluk” kavramının karşıtıdır. Zorunluk, özdeksel (maddi) dünyada, görüngülerin (fenomen) derin özünden kaynaklanır. Görüngülerin düzenini, düzenliliğini ve yapısını ifade eder. Buna karşıt olan rastlantının (kaza, kader, yazgı) kaynağı, görüngülerin özünde değil, bir görüngü üzerinde başka bir görüngünün yaptığı etkidedir. Bilimde, rastlantılara yer vardır, ancak bir deneyde birden ortaya çıkan bir görüngünün tek başına ve nedensiz olduğu düşünülemez. Bu görüngü (rastlantı) üzerinde, kesinlikle, etkin bir ya da daha çok görüngünün varlığı düşünülür, aranır ve bulunur. Bir rastlantının tek ya da çok bağıntısı olabilir, ama kesinlikle bağsız ve bağıntısız değildir.
Zonguldak’ta, Balıkesir’de ve Amasya’da oluşan maden kazaları, kesinlikle yazgı değildir. Eksik donanımdan söz edilebilir. Teknikbilimin gerektirdiği önlemler alınmamış, önölçümler yapılmamış olabilir. Bir grizu patlamasında bulunması gereken araçlar ve gereçler yoktur büyük bir olasılıkla. Kazadan hemen sonra, işçilere ulaşılmasını sağlayacak insan ve araç hazırlığı bulunmayabilir vb. Kökenindeyse, bu kaza (Başbakan’ın deyişiyle kader), taşeron kuruluşun “kâr hırsı”yla bağıntılıdır.
Her türlü rastlantı, kesinlikle nesnel yasalarca yönetilir. Bu, özünde “nesnel zorunluluk”tur, ancak ilk aşamada rastlantı görüngünün üzerinde bulunan görüngü bilinmediği için rastlantı olarak ifade edilir. Bundan, salt zorunlukla rastlantı arasındaki bağıntı değil, bunların iç içeliği de anlaşılmalıdır. Darwin’in organik dünyanın evrimi kuramı, böyle bir anlayışa dayanır. Çağdaş doğa bilimleri, zorunlukla rastlantının özüyle bunların bağıntılarını açık seçik ortaya koymuştur. Bay Erdoğan, öncelikle, “taşeron kuruluş”la “teknik donanım” arasındaki bağıntıyı araştırsın. Ondan sonra, o işçilere, Tanrı’nın doğmadan önce yaşamdan ayırdığı “pay”ı ölçsün, tartsın.
AKP’yi, laikliğe karşı eylemlerin odağı saymanın gerekçesi de bu. Bilimsel düşünceyi bir türlü benimseyemiyorlar.