Yazarın Heybeliadası’ndan!
Heybeliada’yı 2013-2016 yılları arasında yurt belleyen Adil İzci, ilk olarak öykü kitabı Ada Sularında (2016) ile bir “ada” yazarı olarak göründü; yakınlarda da, ada insanlarıyla kurduğu dostluklardan; insanları iyiliklere, sevgilere çağıran on altı öyküden oluşan ve Oktay Akbal Edebiyat Ödülü’nü kazandığı öykü kitabı Canım Ada ile okurlarını selâmladı.
Rüstem KurtoğluBir zamanlar Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak görev yaptığım Deniz Lisesi’nde, öğrencilerimi “edebiyat” ve “deniz” sevgisini iç içe yaşamaları dileğiyle deniz konulu edebiyat metinleriyle buluşturmaya çalışırdım.
Sait Faik’in, Zeyyat Selimoğlu’nun, Halikarnas Balıkçısı’nın öyküleriyle; Orhan Veli’nin, Cahit Sıtkı’nın şiirleriyle çıktığımız deniz yolculuklarını nasıl unuturum!..
Türk deniz edebiyatı kapsamında yaşadığım coşkulu arayışlarımı, 2016’da Denizlerin Türkiyem! isimli verdiğim bir derleme-inceleme kitabında toplamıştım.
Türk deniz edebiyatı kapsamında yakından izlediğim yazarlarımızdan birisi de öykücü Adil İzci’dir. İzci, büyük kent yaşamından soluk alamaz olunca kendisini Heybeliada’ya atıyor. Ama ada öykülerinde bile yer yer İstanbul’un çarpık yanlarına dokunmadan da duramıyor.
Ada öyle mi? Ada; ağaçlarıyla, kuşlarıyla, insanlarıyla, deniziyle, koylarıyla özeldir, özgündür; duygu, duyarlık ve düşüncenin bilendiği albenili bir yerdir.
ADA İNSANLARI
Canım Ada’da, ada insanlarıyla kurduğu dostluklardan; insanları iyiliklere, sevgilere çağıran öyküler damıtmış Adil İzci: “İdris”te, çalışkan insanları sevgiyle selamlayışını; “Bir Veda Öyküsü”nde, ev sahibesi eski İstanbul hanımefendisiyle kurduğu sağlam komşuluk ilişkilerini büyülenerek okuyorsunuz.
“Adada Sıkılmıyor musun?”, “Nisanın İlk Günleri”, “Öylesine Bir Gezi” öykülerinde; uzun yıllardır adada yaşayan bir sınıf arkadaşıyla çıktıkları ada gezilerine eşlik ediyor; kendinizi şiirin ve dinginliğin kollarında buluyorsunuz…
Ağaçlar Kitabı yazarı Adil İzci’yi, bu öyküler toplamında yine ağaçlarla kurduğu dostluklar üzerinden izliyoruz: “Erken Bahar”da; yolunan, yağmalanan, sakat bırakılan mimozalara yaktığı içli ağıtı dinliyor; mimoza yağmacılarına kargışlar yağdırıyorsunuz.
“Bu Bahar da…” da, kokular adası Heybeliada’yı keşfediyorsunuz; mimoza, leylak, morsalkım, narenciye, akasya, hanımeli, iğde, ıhlamur kokuları arasında geziniyor; ağaç çiçekleri koku şölenine katılmanın erincini yaşıyorsunuz. Ve leylakların da, tıpkı mimozalar gibi, kapış kapış yağmalanmasıyla bir daha yıkılıyorsunuz!..
BALIKLARI, İSKELELERİ, KOYLARIYLA DENİZ!
Deniz mi?.. Deniz, öykülerde boy boy, renk renk hep kendini gösteriyor; balıklarıyla, iskeleleriyle, fenerleriyle, rüzgârlarıyla, koylarıyla, tekne ve vapurlarıyla…
Canım Ada’yı, okuyup bitirdiğimde, belleğimde kalmış şu güzel sözleri yineleyip durdum; dinginlikle, mutlulukla, hüzünle…:
“Nedir ki hayattan istediğim? Bir lokma bir hırkadan az biraz fazlası. Türlü türlü kitaplar. Doğa. Doğanın ezgileri.” (s. 115)
“Adanın en sevdiğim yollarında, sessiz sokak aralarında yürüyoruz.” (s. 59)
“Piknik yapanlar (!) her türlü atıklarını, pisliklerini elbet ortalarda bırakarak evlerine dönecekler; kucaklarında daha biraz önce iskeleden satın aldıkları mimoza öbekleriyle bazı süslü püslü kadınlar, faytonlarda elbet kurumlanacaktı.” (s. 20)
Canım Ada / Adil İzci / Oğlak Yayınları / 144 s. / 2020.