‘Yazarın evi masasıdır’
‘Göl Yazı’ isimli kitabıyla 73. Yunus Nadi Roman Ödülü’nün sahibi olan Enis Batur, ‘Ben okurundan etkin katılım bekleyen yazarlardanım’ diye konuşuyor
Emrah KolukısaSeçici kurul, “Edebiyat tutkusunun romanı” diyor Enis Batur’un 2018 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan “Göl Yazı” adlı eseri için. Ülkemizin en köklü roman ödüllerinden birinin neden ‘anti-roman’ olarak tanımlanan bir esere verildiğinin gerekçesini ise yine bu tutkuya bağlıyor: “Enis Batur’un yazar evinin temellerini kurgulamak için Ahmet Haşim’den Gide ve Loti’ye salınan bir merakla gölün coğrafi ve tarihi katmanlarında Gregoire Bay’ın, Ahmet Vefik Paşa’nın ve nicelerinin izini süren bu tutkusunda gizlidir: Çığırtkan piyasanın sıradan gönül ilişkilerinin sığ kurgularına indirgeyerek irtifa kaybettirmeye çalıştığı roman, elbette Kharon’un kayığına binip ölüler adasına hapsedilmeye razı olmayacak, kendine yeni yollar açacak ve yeni sığınıklar yaratarak direnecektir.” İşte Enis Batur ile ödül sonrası yaptığımız kısa söyleşi...
Apolyont gölü kıyısında bir yazar evi... Yazar evleri dünyanın birçok köşesinde var artık, siz de bir kısmında bulundunuz, buralarda ürünler verdiniz. Sizce yazar evlerinin edebiyat üretiminde nasıl bir ağırlığı var ve bunu hangi başlık altında değerlendirmek gerek? Çok kültürlülük, interaksiyon, kültürler arası alışveriş?
Benim gözümde yazarın “ev”i masasıdır, onu nereye yerleştirebilirse orada çalışacak demektir. Yazar evlerinde masa hazır tutuluyor ister istemez. Konuk yazar bir süreliğine o masanın “hâkim”i olacağının da, bütün bütüne sahibi olamayacağının da bilincinde. Yazar evi kuran merciler, çağıracakları konuklar için ortalama bir düzen hazırlarlar, bu da her yazara uymayabilir. Ben bir anlamda kendi “iç masa”sı olan yazarlar familyasındanım, kolay ve hızlı uyum sağlarım koşullara. Kendi iç huzursuzluğum fazlasıyla yeter bana, onun için dışımda müşkülpesent sayılmam. Yazar evine kısa süreliğine gidiliyor genellikle, bir ay ile üç ay arası bir zaman dilimi geçirmek üzere. Köstebek yazarlar içlerine kapanır, salyangoz yazarlar çevreye çıkarlar. Bir de tabii yazar evine kafanızdaki projelerden hangisiyle gittiğiniz önemli: Seçimlerinizi etkiler bu. Gittiğiniz ülkede, bölgede, yaşayan insanlarla ilişkilerinizi de.
“Göl Yazı”nın yazıldığı ya da en azından bir kısmının yazıldığı yazar evine bakarsak, Andre Gide, Ahmet Haşim, Pierre Loti, Gregoire Bey, Ahmet Vefik Paşa gibi yolu buradan geçmiş nice isme atıfta bulunuyorsunuz. “Çapraz İlişkiler Kafesi” altbaşlığı da biraz bu isimlerle, onların yazdıkları, yaşadıklarıyla örülmüş bu girift metni tarif ediyor. Hatta kitabın sonundaki Mantar Pano’da bir de görsel bir döküm veriyorsunuz okura. Tüm bunlarla bir çeşit mitolojik bir kurgu mu aslında yapmak istediğiniz?
Göl Yazı’nın tohumunda, insan-zaman-mekân üçgeninde nasıl bir ilişki haritası oluştuğu sorusu, ağırlık noktasını temsil etti. Bu metinde ne oluyor? Enis Batur, ilk bakışta Ahmet Haşim’in bir Bursa gezisi metnini okuyor ve bunu yaparken yanlara açılıyor, dibe dalıyor, yukarılara tırmanıyor. Bir tür iç yolculuk söz konusu Göl Yazı’da. Gerçek ile düşsel olan birbirlerine yapıştırılıyor. Geçmişin görüntüleri şimdiki zamana aktarılıyor. Ben okurundan etkin katılım bekleyen yazarlardanım, önüne “hazır metin” koymaktansa “katır metin” koymayı yeğlemem bundan.
Yazarlık ve yayıncılık
Çok yazan, çok üreten bir yazarsınız. Hem de sadece bir türde farklı türlerde. Bunun yanı sıra Kırmızı Kedi Yayınevi’nin de yayın yönetmenliğini yürütüyorsunuz. Zamanı idare ederken sizi zorluyor mu bunca bölünme?
Yerel ölçütlerle çok üretken, evrensel ölçütlerle ortalama üretkenlikte olduğumu düşünüyorum. Büyük sır sayılmaz, hemen her gün yazı masama oturmaya çalışırım, yıllardır süren, pek aksamayan bir iş. Yayıncılık başka, kişinin hayatını kazanmak için yaptığı diğer mesleklerden, mühendislikten ya da kimyagerlikten özünde çok farklı olmayan bir iş dalı. Yazarlığa daha yakın olduğu düşünülebilir, tersi de: Yazarlığa daha zararlı da olabilir! Neredeyse kırk yıldır iki işi yan yana götürdüm, ama bizde ve dünyada çok sayıda örneğine rastlanan bir buluşma bu.
Şu sıralar neler var tezgâhta diye sorsak?
Bunun “gerçek” cevabını ayrıntılı biçimde verirsem insanlar üstüme yürür! Bir tek şunu söyleyeyim: İki yıldır, benim çok önem verdiğim, geniş yataklı bir şiir kitabı masamdaki düzenin merkezinde yürüyor.