Yazar Hüseyin Edemir Zürih'te: Adalet için kaçışı seçti
FETÖ’cü hâkimler tarafından 1.5 yıl hapis yatırılan yazar Hüseyin Edemir, Yunanistan üzerinden İsviçre’ye geçti. Şimdi mülteci kampında. Edemir, “Özgür ve üzgünüm. Ölmeden önce bu davayı kazanmak istiyorum. Onun için uzun yaşayacağım” diyor.
Hilal KöseYazar Hüseyin Edemir, ‘örgüt üyeliği’nden hüküm giydiği, 1.5 yıl hapis yattığı davanın yeniden açılması için çok uğraştı. Çünkü, dosyasına imza atan polisler, savcılar, hâkimler ve Yargıtay üyeleri FETÖ’den tutuklanmıştı. Mahkeme, başvurusunu, ‘olağanüstü kanun yolu’ çerçevesinde değerlendirme yapılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Başsavcılık ise ileri sürülen sebeplerin ‘itiraza mesnet olacak yeterlilikte’ görülmediğini bildirdi. ‘Maddi ve hukuki herhangi bir sebep tespit edilemediğinden’, itiraz yoluna gitmedi. Oysaki, benzer durumda olan pek çok dosya yeniden açılmıştı. Edemir ise yeni bir hayatı için yollara düştü. Eylül ayında Yunanistan’a geçti. Şimdi Zürih’te mülteci kampında. İltica başvurusunun sonucunu bekliyor.
- Nasılsın şimdi? Nasıl bir yola çıktın?
Özgür hissediyorum. Üzgün hissediyorum. Sevdiğim insanlardan uzağa düşmenin acısı var içimde. Annemi düşünüyorum. Birlikte yaşıyorduk. O gizli gizli ağlarken gözyaşları kalbime damlıyordu...Doğduğum köye bir daha gidemeyeceğim. Çocukluğumun çayırlarında koşamayacağım. Diktiğim ağaçların gölgesinde oturamayacağım. Belki de bir daha asla ya da yıllarca dönememek korkunç bir ağırlık. Hapishane, işkence ve hatta ölüm tehdidi altında 4 yıl 364 gün yaşadım. Onama kararının 5. yılında Yunanistan'daydım. Takvim yaprağındaki 10 Eylül'e bakıp iç çektim. Bazen hapishaneden fazlası kadar acı çektim. Biriktirdiğim acılar beni bu duruma hazırladı. Düşmanın ahlaksızlığı ve alçaklığı dostların sessizliği İsviçre’ye uzanan yolu hızlandırdı ve sonrasına hazırladı. Artık yeni hayallerim, yeni planlarım ve hedeflerim var.
- Nedir onlar?
Daha çok okuyup daha çok yazacağım. Pek çok yazar yazmak için yaşar. Bense yaşamak için yazdım. Zamanla aşka dönüştü. Bana hayatta tutan bu tutkuya asla ihanet etmeyeceğim. Hapishanedeyken mahpus arkadaşlarıma verdiğim bir söz vardı: “Hayatımın kalan kısmını tecrit işkencesine karşı mücadele ederek geçireceğim” demiştim. Enternasyonal bir noktaya evirilmeye çalışacağım.
NEFES NEFESE FİLM GİBİ KAÇIŞ
- Kaçış nasıldı? Ne tür badireler atlattın?
Meriç’e doğru yürümek için arabadan iner inmez arkadan gelen bir araçtan çıkanlar bize ateş etmeye başladı. Kimdiler, neden bize ateş açtılar bilmiyorum. İki rehberle kaçak dört kişiydik. Koşmaya başladık. Dolunay vardı. Ağaçlarına arasına daldım. Ayçiçek tarlalarına düşmüştüm. Bağrış çağrışalar bitince durdum. Sivrisinek yağmuru vardı sanki. İlk kez bir akıllı telefon kullanacaktım. Nefes nefeseydim ve bir türlü telefonu kullanamıyordum. Anlaştığımız şebekenin bizi sattığını düşündüm.... Neyse ki konumumu tespit etmeyi başardım. Bir süre yürüdükten sonra, paramın ve telefonumun olduğu siyah omuz çantamın olmadığını fark ettim.Geri döndüm. Karanlıkta çantamı arabaya başladım. Yoktu. Artık umudum kalmamıştı. Bu sırada ay buluttan çıktı. Üç adım ötemde çantam vardı. Hemen açıp telefonu aldım. Sonra Türkiye’den birlikte yola çıktığım arkadaşla yazışmaya başladık.
- Buluşabildiniz mi?
İki saat sonra üç kişi bir araya geldik. Dördüncü kişi 1 saat 15 dakika uzaktaydı. Maalesef bırakmak zorundaydık. Saat altıya gelirken Meriç’e vardık. 3. kişinin bacağında ve kolunda platin varmış. İçimden neci olduğunu sormak geçti. Baktım lafı dolandırıyor. “FETÖ’cü müsün sen,” dedim. “Değilim ama oraya bağladılar” diye açıklamaya çalıştı. Bölgesel bir TV’de gazeteciymiş. Başımdan geçenlerin cemaat organizasyonu olduğunu söyledim. Hak verdi. Kolu neredeyse hiç tutmuyor. Bacağı da iyi değil. Bir süre sonra geride kalmaya başladı. Çantasını aldım ve askılarını omuzlarıma geçirip göğsüme astım. Yürümesi için yüreklendirmeye çalıştım. Saat altıya gelirken Meriç’e vardık
- Karşıya geçiş nasıl oldu?
Botumuz yoktu ve nehir kıyısı boyunca bot aramaya başladık. Gömülü bir bot gördük ve çıkarmaya karar verdik. Eşelerken güneş doğmuştu. Bu sırada nehirden sesler gelmeye başladı. Kadınlı çocuklu bir grup karşıya geçiyordu. “Botu gönderin,” diye bağırmaya başladık. Para vereceğimizi söyledik. Hiç umursamadılar. Sonra adı ve hikayesi bende saklı bir kişi gülümseyerek botu bize getirdi. Meriç’in ötesine geçtiğimde çocukluğumdan kalma bir davul zurna çalıyordu içimde. Cemaatçiyi ise Almanya’dan kuzeni gelip aldı arabayla. Yunanistan’da dört gün gözaltında kaldık.
YOLLAR CEMAATÇİ DOLU
- Başına gelenlerin sorumlusu cemaatin bir üyesine yardım etmiş oldun...
Bundan hiç pişmanlık duymadım. Zor durumda olan, yardıma muhtaç birini öylece bırakmak benim vicdanımda yeri olmayan bir düşünce... Yunanistan’da fark ettim ki yollar cemaatçi dolu. Her gördüğüme şunu söyledim “AKP, size sizin bize uyguladığınız hukuku uyguluyor.” “Hayır, asla!” diyen olmadı. Adalet konusunda gözleri yerden kalkmıyor. Düşünceleri iktidarda kendileri hapiste olan bir oluşumdan bahsediyoruz ama bu yaşananlardan sonra cemaat, neye evirilecek merak ediyorum. Normalde ben FETÖ tanımlamasını pek kullanmıyorum. Cemaatin karanlık tarafını yeni keşfeden eski ortaklarının uydurması bu. Ben her zaman bunun farkındaydım. Cemaate her zaman karşıydım ve benzer örgütlenmelere hala karşıyım.
- Kamp hayatı nasıl?
Kampta dünyanın renklerini gördüm. Hayatın acılarını, umutlarını, yalanlarını, kahramanlarını tanıdım. Hapisten kaçanlar da yaşlı teyzeler der henüz doğmuş bebekler de var. Yalnız Batı Avrupa’dan hiç kimse yok! Türkiye’nin doğu ve güney komşularının hepsinden insanlar var. Afrika’nın hemen her ülkesinden, Tibet’ten, Venezüella’dan… Kendi topraklarında değer görmeyenler burada da değer görmüyor genelde. Ama Türkiye’den gelenlere karşı pozitif bir önyargı var.
UZUN YAŞAYACAĞIM
- Bir dava hayatını bambaşka bir yere savurdu. Olan biteni nasıl açıklıyorsun yıllar sonra?
Yaşananları açıklamaktan ziyade anlamlandırmaya çalışıyorum. Bir gün bir mahkeme kararıyla hayatınız elinizden alabilir.Ben bu davanın bir nesnesi ve öznesi olarak, çok kez pes edip her defasında yeniden başlayarak kazanmak için elimden geleni yaptım. Karşımda nefret çetesi ve günümüzdeki kanlı kardeşleri vardı. Sinsi bir plandı. Başardılar ama burada kalmayacak. Sonunda göreceğiz. Hayatımın ve hayallerimin çalınmasından bahsediyoruz değil mi? Hayallerimin yerine yenilerini kurmuştum çoktan. Şimdi onların peşinden gidiyorum. Yeni hayatımı da bu yüzden istedim. Hayaller yeni, hayatım yeni ama davam eski. Ölmeden önce bu davayı kazanmak istiyorum. Onun için uzun yaşamaya çalışacağım.
- Ya uzaktan Türkiye?
Genelde insanların pek bilgisi yok Türkiye hakkında. Mesela, Arapça konuşulduğunu sanıyorlar. Tabii arada köprülerden ve havalimanından bahsediyorum. Tanıştığım birkaç İsviçreliye “Türkiye’nin köprülerini kıskanıyor musunuz?” diye sordum. Aval aval baktılar. Birisi hangi köprüden bahsettiğimi sordu. Sonra da İstanbul’u sevdiğini ama çok kalabalık olduğunu söyledi... Nazi kamplarından kurtulan insanlardan “survivor guilt” denilen bir sendrom oluşuyor. Yani hayatta kalma sendromu… Sanırım ben de bunu bazen iliklerime kadar hissediyorum. Zulümden kurtulma sendromu olarak açıklıyorum kendime.
KİTAP İSTİYOR
- Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Özgürlük eylemimde emeği ve desteği olan tüm dostlara teşekkür ediyorum. Türkiye’de beni uğurlayanlar, Yunanistan’da evini açanlar, riske rağmen çeşitli destekler sunan herkese şükranlarımı sunuyorum. Nuriye ve Semih’e kucak dolusu sevgiler gönderiyorum. Benim gözümde ve gönlümde çoktan kazandılar. Hapishanede kalan siyasi mahpuslar adına Selahattin Demirtaş’a sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Sayın eşbaşkanın şu an Edirne F Tipi'nde bir zamanlar benim kaldığım hücrede bulunduğunu duydum. Bu tesadüfü hatırladıkça gülümsüyorum. Hapishanede bulunan muhalif ve devrimci gazeteciler adına Ahmet Şık’a kucak dolusu sevgi gönderiyorum. Ahmet abi hapishaneye atıldığı halde hapsedilemeyen insan olarak tarif ediyorum seni. Bitirirken, bu röportajı okuyan duyarlı insanlara çağrıda bulunmak istiyorum. Kaldığımız kampın küçük bir kütüphanesi var ama Türkçe kitapların sayısı bir elin parmağı kadar bile değil. Lütfen bize kitap gönderin. Kitapları benim adıma gönderebilirsiniz.
AOZ Zentrum Juch
Juch Strasse
27 8048 Zürich
3. kitabı yolda Edemir, C- 84 ve Aşağıdan adlı Notabene Yayınevi'nden çıkan iki romana imza attı. Üçüncü kitabı, öykülerden oluşacak. İki bölümlü kitapta, bir çocuğun gözünden bir Alevi köyünde yaşananlar aktarılıyor. Diğer konu ise mülteci meselesi. Edemir, “Önce mültecileri yazdım sonra da mülteci oldum. Dünyanın değişik bölgelerinden, farklı nedenlerle yola düşenlerin yol hikayelerini, yaladıklarını, onların algılanışlarını anlatmaya çalıştım” diyor. |