Yatağa uzanmadan son çıkış!

Belki okumak iyileştiriyor sadece. Onu da gönlünce yapamamak yıpratıcı! Günlük telaş içinde ertelenenler o kadar çok ki, ömrünün yetmeyeceğini biliyor insan, yine de kıyamıyor kenara koyduğu kitaplara.

Enver Aysever / Kurşun Kalem

1 - Bir şiirimde “yorgun sabahın demiyim ben” demiştim. Güzleri çok sevmeme karşın, belki oradaki hüznün de etkisiyle, yorgun hissederim kendimi. İnsan en sevdiklerinin arasında öylesine derin yabancılık yaşar ki, yorgunluk ve hüzün iyice derinleşir. Karamsar değilim, sadece eskisi kadar görmeye, gezmeye hevesim yok. Belki okumak iyileştiriyor sadece. Onu da gönlünce yapamamak yıpratıcı! Günlük telaş içinde ertelenenler o kadar çok ki, ömrünün yetmeyeceğini biliyor insan, yine de kıyamıyor kenara koyduğu kitaplara.

gece gözümü son kez kapadım

öğüdünü tutup öldüm sevgilim

2 - Geçen gün Borusan Quartet ile Nil Kocamangil konserine Süreyya Operası’na gittim. Büyüleyici konserdi doğrusu. Bu dörtlünün çok başarılı olduğunu biliyor, izliyordum. Bir de Nil’in olağanüstü yorumu eklenince bambaşka bir lezzet oldu. Gelgelelim konser izleyicisinin yaşlı olmasına çok üzülüyorum. Bir yandan ileri yaşına kafa tutarak salona dek gelenlere imreniyorum, hayranlık duyuyorum, öte yandan gençlerin sadece gürültü dinlemesine sinir oluyorum. Bu kadar kabalıkla nasıl daha iyi bir dünya kurulabilir ki? Bir yandan havalar soğudu ve kar yağmıyor, meğer ne özlemişim o uçsuz bucaksız beyazlığı.

tüm gün şiir söyledim

imgeler yorgun

3 - Konser arasında üç şahane olay! Bir hanımefendi yanıma geldi ve dedi ki “Ben Türkiye’nin ilk kadın cerrahlarındanım, sizi izliyorum ve okuyorum.” Ellerine sarıldım sevgiyle. Merdivenlerden inerken gençten biri: “Sizi Cumhuriyet’te takip ediyorum, katkınız büyük” dedi. Mahcup oldum. Sevindim de. Son; ekrandan konsere geleceğimi işitmiş başka bir hanımefendi elinde Dostlar Kitabı ile geldi: “İmzalar mısınız?” dedi. Gülümsedim. Bir de fotoğrafımız oldu. En sıkıntıda olduğum an, insandan umut kesilmez, diyorum kendime. Mesele övgü, alkış değil elbette. Çabanın, sözünün bir yere ulaştığını bilmek.

Günüm gecem

Sağım solum

Ebem sobem

Harbiye’den Taksim’e

Bir güz yolu döşenmiş

Dudağında bir ben var

Sözcüklerim seni söyler

4 - Taksiye bindim, avazı çıktığı kadar bağıran arabesk içine düştüm. Rica ettim şoföre kıstı. Gözlükleri aynalı, sakallı, bıçkın bir adam... Söyleniyordu. “Karşıya gideceğim” deyince “Allah gönderdi, bugün yevmiyeyi çıkaramamıştım” dedi. Ardından sövmeye başladı. Öyle böyle değil. “Suriyeliler rahat yaşasın, biz sürünelim” dedi. Önce cumhurbaşkanına salladı. Ardından: “Ben 15 Temmuz’da boşuna mı çıktım Vatan Caddesi’ne?” diye söylendi. Uyarınca. “Çok seviyorum abi adamı başkası yok” dedi. “Alnı secdede tek lider” dedi. Ardından Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmadı. Ağzı içki kokuyordu. “İçiyorum yalan yok abi” dedi. Öğrendim ki uyuşturucu da varmış. Çoluk çocuğu sordum. İki taneymiş... Yol bitti, indim. “Abi senin gibi adamın eli öpülür” dedi. İnsan tükenmez ama şaşırtır... Nasıl bir ülkeyi yaşıyoruz biz?

şemsiyeden kaçan yağmur

gir içeri kapayalım penceremizi

5 - Yeni ameliyattan kurtulmuş olmak, bir yenisinden kurtulmak anlamına gelmiyor. Sonsuza dek yaşamak zorunda değiliz, yine de günlük yaşamda ölüm üstüne pek fazla düşünmeyiz. Kim söylemişti anımsamıyorum: “Günlük planlarımın anlamı vardır, onları yapmak için kurgu yaparım, önemlidir. Ama yaşamın tümü için aynı şeyi söyleyemem. Bütüne bakınca önemsizdir yaşam.” Ciddi hastalıklar bizi yaşamın olağan gidişinden alıkoyar. Kenara çekilmek ayrı derttir. Geçende hekimlerin bulunduğu bir kalabalıkta “alternatif tıp” zırvalarını işittim. Eğer gözlem ve deneyle herhangi bir besinin ya da uygulamanın yararlı olduğunu saptıyorsak bu zaten tıbba dahildir, bunun alternatifi olur mu? Saçma... Üstelik hekimler tartışıyor bunu. “Modern gericilik” güzel kavram! Ben ilaçlarımı seviyorum. Ve biri bedenime neşter vuracaksa o alternatifsiz tıbbın hekimi olacak!

bir acayip öyküde

el çırparız ikimiz

sevincimiz çocuk

sevişmemiz güz

6 - Her sabah şehir uyurken yollara düşüyorum. İnsanlara sabahın yedisinde haber anlatmak için... “Çocukların bu kör karanlıkta, bu soğukta sokağa salınması zalimlik” diye haykırıyorum. Ardından ekliyorum: “Çocuklarınızı Milli Eğitim’den koruyun” diye. Hiç okula gitmeseler daha iyi ya, neyse... Gün ışıyana dek ben yorulmuş oluyorum. Bazılarımızın zamanı herkesten farklı akar. Bir de anlamsız yarışa sokmaya çalışıyorlar beni. İzlenme oranı fetişizmi! Bunca ikiyüzlü bir dünyada, sahte yarışmacılarla neyin mücadelesi mertçe verilebilir ki? Akan yalan zaman, hakikat son aklımda kalan düştür...

Bu sabah

“Elveda” dedin ya,

Tıkalı kulaklarım işitmedi

Gönül darmadağın haldeyken

Yatak darmadağın haldeyken

Çarşafı katlayıp

Yastığı düzleyip

Nereye gidiyorsun?

Daha uzanmadık ki?

7 - Yeni bir romana başlayacağım. İçinde Eylül olacak. Geceleri uzun ve serin. Tatlı ürperen sevgililer. Kenetlenmiş eller, tutkulu, bazen kaçamak öpücükler. Kırık bir bank.Yosun kokusu belki. Eksik sözler...

Aşk nerede başlar, sınırı neresidir kestirilemez. Sonu bilmek mümkün mü? Eğer bir aşk sahiciyse sınırları yıkar geçer. “Ayrılık da sevdaya dâhil/ Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili” dediydi Attilâ İlhan. İlk dize doğrudur, ikincisi üstüne düşünmeli. Aşkın ömrü kaç mevsimdir acaba? Güz güzeldir, nasıl gelirse gelsin, nasıl gidiyorsa gitsin... 

Geç yaşta yakalandığın yağmura dikkat et

Kimsesiz gecede bir başına ıslanırsın

Gizli bir dilde saklıyız

Konuşan iki kişi

Biri de unutmak üzere