Yaşlılık, zor meslek...
74. VENEDİK FİLM FESTİVALİ’NDEN NOTLAR...
Mehmet BasutçuŞairin dediği gibi, yaşlılık zor meslektir. Charles de Gaulle’ün, “yaşlılık, ne büyük felaket!” sözünü anımsıyanlar da vardır kuşkusuz. Ancak konu günümüzde giderek dallanıp budaklanıyor. Hızlı değişim süreci içinde giderek radikalleşen dünyamızda, demografinin ve ortalama yaşam süresinin artması, konunun kültürel ve felsefi boyutlarına, ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutları da eklemekte. Bu mutasyon sürecinde kuşaklar arası çelişkilerin keskinleşmesi de, ayrı bir sorunlar yumağı oluşturmakta...
Fransız yönetmen Robert Guédiguian (1953), sinemada duygusallığa kaçmadan ya da yüzeysel kalmadan işlenmesi zor olan bu konuyu incelikli bir varoluşçulukla ele alarak, derinlikli bir filme dönüştürmeyi başarmış: “La Villa”, Ermeni asıllı yönetmenin bugüne dek gerçekleştirdiği 20 film içinde belki de en olgunu, en iyisi. Fransız sinemasının içtenci akımını, edebiyat ve felsefeden beslenen toplumsal sinema geleneğiyle ustaca harmanlamayı başarıyor. Filmlerinde hep aynı ekiple, aynı oyuncularla (başta eşi Ariane Ascaride, Jean-Pierre Darroussin ve Gerard Meylan...) çalışan Guédiguian için kültürel ve sosyal kökler hep çok önemlidir. Marsilyalı proleter sınıfın insanları olarak tanımlarlar kendilerini. Dayanışma ve paylaşma ruhunu yücelten yaşam felsefeleri ve politik görüşleriyle yelpazenin sol ucunda yer alırlar. Filmlerinde Nâzım Hikmet’ten dizelere en çok yer veren yönetmen olan Guédiguian’ın sinemasının iç tutarlılığı, bu kez çok daha incelikli, alabildiğine duyarlı, bir o kadar da gerçekçi bir çizgi izliyor. Marsilya kıyılarındaki küçük koylardan birinde bulunan aile evine 20 yıl aradan sonra dönen tiyatro oyuncusu Angèle, felçli babasına bakan erkek kardeşleriyle geçmişi sorgularken hem nostaljik hem de kızgındır ama, günün gerçeklerinden de kaçmaz; geleceğini, tiyatrosever hayranı genç balıkçıyla kurmanın pek mümkün olmadığını bilse de, yaşamın sunduğu bu son sevgi buketini kabul eder... Küresel değer erozyonundan payına düşeni rahatça özümsemiş başarılı işadamı genç doktor oğullarının, ölen ev sahibinin mirasçıları tarafından üçe katlanan kiralarını ödemesini istemeyecek kadar onurlu insanlar olan kırk yıllık komşuları yaşlı çiftin birlikte intihar etmesinin getirdiği acı, yaşamın devamını daha da önemli kılacaktır. Temel değerlerden taviz vermeden, daha da bilinçle sürdürülmelidir yaşam... Kıyıya vuran kayıktan kurtulmayı başaran üç küçük Kürt sığınmacıya, ne onları arayan polise ne de sosyal hizmet kurumlarına haber vermeden kucak açan bu dostlar grubu, ayakları yere basan idealist insanlardır...
Virzi’nin yol filmi
Altın Aslan yarışının İtalyan adayı Paolo Virzi (1964) de aynı konuyu işliyor: “The Leisure Seeker”, hafızasını yitiren Hemigway hayranı emekli edebiyat öğretmeniyle kanserli eşinin, 1975 modeli eski karavanlarıyla Key West’te Ernest Hemingway’in müze evini ziyarete gitmelerinin öyküsü olan güzel bir yol filmi. Donald Sutherland ile Helen Mirren’in başarıyla yorumladıkları bu yaramaz dede ile nine, huzur evlerinin huzursuzluğunu yaşamak istememektedirler. Ötanazi, onlar için de en iyi çözüm yoludur. Güzel bir tatil yolculuğunun ardından, gülümseyerek soyunurlar ölüme. Tıpkı, “La Villa”daki yaşlı çift gibi... Paolo Virzi de, Robert Guédiguian gibi bilinçle seçilmiş ölümü anlatırken, yaşamı yücelten bir film geçekleştirmiş. Ancak sinema dili ve içeriksel zenginlik konularında, Guédiguian kadar yüksek tutamamış çıtayı. Belki de Amerikan ve Avrupa yapımları arasındaki farklılıklardan kaynaklanan bir durum var ortada. Robert Guédiguian’ın aynı zamanda filminin yapımcısı da olması, bu farkı daha belirgin kılıyor...