Yaşar Kemal’le indi bahar

Ağıtlar, türküler söylendi, imece usulü yapılan helvalar, kolivalar dağıtıldı. Ayşe Semiha Baban, hüzünlü, gülümserken ada sahilinde Yaşar Kemal’in sesi sözü yankılandı”.

AYŞE SARISAYIN

“Okur-yazarlığı öğrenmeseydim, şimdi Anadolu’nun bir köyünde, kasabasında destan anlatıyor, türkü söylüyor olurdum. Yolumu ta çocuklukta çizmiştim,” diyor Yaşar Kemal.

Bir ürperti geçiyor içimden. Şu anda dinlemekte olduğum destanlar, ağıtlar kaybolup gidecek miydi o zaman? “İmi timi bellisiz” olan İnce Memed, kitaplarda ve düşlerde yaşamayı sürdürmeyecek miydi?

“Delicesine yanan Çakırdikenliğini”, “Alidağın doruğunda parlayan bir top ışığı”, “üç gün üç gece ağaran dağın başını” hayal edemeyecek miydim, ilkgençliğimin masum ve uçsuz bucaksız imgelem dünyasında?

‘Bereketli topraklar’ın herkese yetecek zenginliğinden küçücük de olsa bir pay alamadan bu dünyadan göçüp gidenlerin, yoksulluğun eğdiği başların ya da yoksulluk yüzünden başkaldıranların hikâyelerinden, feodal düzenin son ağalarının amansız savaşlarından, acımasızca tüketilen doğaya, yok edilen kültürlere ilişkin ince ayrıntılardan, yerel deyişler ve söyleyişlerle besleyerek zenginleştirdiği, her sözün kendine has müziğinin hissedildiğişiirsel üslubundan, olağanüstü betimlemelerinden, Çukurovalı olmadığım halde Çukurova’yı yaşamaktan....

‘Şu Menekşede bir adacığım olmalıydı’

Aydın olma sorumluluğunun ne anlama geldiğinden ve daha nicelerinden yoksun mu kalacaktım, bu büyük usta okur-yazarlığı öğrenmeseydi?

Önceki gün Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Girişimi’nin düzenlediği etkinlikte, Yaşar Kemal’in romanlarından seslendirilen parçaları, şiirlerini dinlerken, bunlar geçiyordu aklımdan. Adalardan bir adada, Yaşar Kemal’in ‘ada’ hayallerine kulak vererek ve tam da aynı nedenlerle bu adada yaşadığımı düşünerek:

“Şu Menekşede bir adacığım olmalıydı, adada küçücük iki göz bir evim, bir bahçem olmalı, bahçeme zeytin fidanları dikmeliydim, onları her gün gözlerimle okşayarak büyütmeliydim... Bir de adamdaki her insanın evine girip çıkmalı, her evi evim, her insanı kardeşten de ileri gönül, kafa, yürek yoldaşım yapmalı, her işlerine koşmalı, en küçük dertlerini derdim bilmeliydim. Onlar da benimkini...”

Koruma Girişimi’nin “Gelin hep birlikte Yaşar Kemal’i okuyalım, helvasını karıp kolivasını bölüşelim. Bu coğrafyada yaşayanların çektiği acıları, bu toprakların bereketini ve güzelliğini dile getirirken hepimizin vicdanının sesi olan Yaşar Kemal’in sesini çoğaltalım ki aynı acılar tekrarlanmasın, geleceğe yalnızca güzellikler, iyilikler ve barış kalsın...” çağrısına karşılık verenler, öte tarafa geçişinin kırkıncı gününde Yaşar Kemal’in metinlerinde buluştu.

Ağıtlar, türküler söylendi, imece usulü yapılan helvalar, kolivalar dağıtıldı. Ayşe Semiha Baban, hüzünlü, gülümserken, ada sahilinde Yaşar Kemal’in sesi sözü yankılandı, kendi deyişiyle, “çok işler, çok güzel şeyler oldu...”

‘Bir yanım doğa’

“Bugünlerde bahar indi Çukurova’nın düzüne”, diyen sesi duyuyorum hâlâ. “Nennilendi dağlar / Çiçeğinden kuşundan böceğinden suyundan / Kokusundan / Nennilendi...” Bu yıl bizim buralara bahar inmek bilmemişti oysa. Beklenmedik ısı değişimleri, dallarda donup dökülen tomurcuklar, tarlalarda heba olan ekin, etkinlik sabahına dek süren deli rüzgâr, karşı yakada, Maltepe kıyılarında beton yığınlarına yenik düşmüş bir kentin soluk alma çabaları, “Bir yanım toplum, bir yanım doğa, bir yanım da insan değerlerine dayalı olsun istedim” diyen büyük anlatı ustasını hatırlatmaya çalışıyordu durmaksızın:

“İşçiye yaşayacağı kadar bir şeyler bırakmak zorunda olan kapitalist düzen, bunu doğadan esirgiyor, doğayı hiçbir şey vermeden sömürüyor. Dünyamız böylesine bir ölüm, yıkım karşısında kaldı.”

‘Düş kurmaktan utanmadılar’

11 Nisan günü bizim Adalar’a da indi bahar. Güneş uzun zamandır ilk kez ışığını, sıcaklığını esirgemedi, her şeyi bildiğini, düşündüğünü zannederken, kendi yıkımını hazırladığını görmezden gelen insanlardan. Bağışlayıp kucakladı hepimizi.

Güneşi çağıran, “Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar” sözlerinin sahibi Yaşar Kemal’di belki de.

Az çok demeden, elden geldiğince uzanabildiği herkese ulaşmaya uğraşan bir avuç kütüphane gönüllüsüne destek vermek için güneşi de önüne katıp getirdi, izleyicilerinin yanı sıra. Düş kurmaktan vazgeçmeyelim, düşler yarım kalmasın diye:

“Düş kurdular insanlar durmadan... Düş kurmaktan utanmadılar. Bir gün bu düşler gerçekleşemez, demeden, umutlarını içlerine gömme belasına uğramadan...”

Yaşar Kemal’in Çukurova’dan yükselen onurlu sesi, yeryüzü topraklarındaki tüm direnişlerin destanını anlatmayı sürdürecek.