Yaşamın kıyısında
Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan yüzlerce Suriyeli Ege Denizi’nde yaşamını yitirdi. İstanbul’da yaşama tutunmaya çalışanlar ise yine bir deniz kıyısında ‘normal hayat’ özlemini gideriyor.
CANAN COŞKUNBir dönem İstanbul’un yazlık yerlerinden olan Florya’daki Menekşe Plajı şimdilerde sığınmacıları ağırlıyor. Sığınmacılar bir yandan Ege’den, Akdeniz’den ölüm yolculuğuna çıkarken Marmara Denizi’nin sularında farklı kulaçlar atılıyor. Özgürlük yolunda ölüme atılan kulaçlar yaşamın kıyısında bu kez Menekşe sahilinde kahkahalı, keyifli bir kulaca dönüyor. Kısacası her şeye karşın yaşam devam ediyor...
Marmara Denizi kıyılarının İstanbul’da bir dönem en çok rağbet edilen plajlarından Menekşe Plajı’ndayız. Florya sahili denilince aklımıza kazılan Atatürk’ün o simge fotoğrafı geliyor. Hepimizin anımsadığı o ‘kumsala oturmuş’ biraz yıkık dökük iskelesiyle bizi selamlayan Florya Atatürk Deniz Köşkü... Hemen 1 kilometre ötesinde yüzlerce sığınmacı, genci, yaşlısı, kadını, çocuğu denizle oynuyor...
Plaja vardığınızda Suriye’de bir plajda güneşlendiğinizi düşünebilirsiniz. Türkçenin neredeyse konuşulmadığı bir plaj burası. Plajın 59 kilometre ötesinde aynı denizin kıyısı Caddebostan sahili ise müziğin ritmine kendini kaptırmış. Birbirinden kilometrelerce uzakta karşılıklı denize giren insanların ortak paydası ise “aynı kirli denize” giriyor olmaları.
Çadırlardaki yastık ve battaniyeler geceleri de orada olduklarının kanıtı.
Geceleri de oradalar
İğne atsak yere değmeyecek kalabalıktaki Menekşe Plajı’na vardığımızda neredeyse Türkçe konuşacak insana rastlayamıyoruz. Gözünüzü kapatsanız Suriye’de bir plajda olduğunuz hissine kapılırsınız. Plajda ilk dikkatimizi çeken denize giren göçmenlerin yanı sıra battaniyeleri, yastıkları ve derme çatma çadırlarıyla orada yaşadığını anladığımız sığınmacılar oluyor. Yerlerdeki ambalajların üzerlerinde dahi Arapça yazan bu “Suriyeli plajındaki” kimi sığınmacılar nargile keyfi yapıyor. Az ötede yerel kıyafetleriyle denizin tadını çıkaran Afganistanlı grubun yanına yaklaşıyoruz. “Selfie” çektikten sonra fabrikada çalıştıklarını, ülkelerinde iş olmadığını anlatıyorlar. Yoksulluk kısa bir süre de olsa denizin keyfiyle unutuluyor.
Menekşe Plajı’nda yaşama tutunan yalnızca Suriyeli sığınmacılar değil. Yerel kıyafetleriyle denizin tadını çıkaran Afganistanlılar da var. Yoksulluklarını kısa bir süre de olsa denizin keyfiyle unutmaya çalışan Afganlılar “selfie” çekerek bu anı ölümsüzleştiriyor.
Türkçe ikaz komedisi
Tam o sırada cankurtaranın denizdekilere ikazını duyuyoruz. Yüzümüzde hafif bir gülümseme...
Neredeyse Türk’ün olmadığı bir plajda ‘Fazla açılmayın, dubaları geçmeyin’ diyerek yapılan Türkçe anons insanı güldürüyor. Türkçe uyarıların yapıldığı plajda gözümüze Arapça uyarıların yer aldığı bir tabela da ilişiyor. Adeta göçmen mezarlığına dönen Ege Denizi’nde ikazsız bir şekilde yiten hayatlar geliyor aklımıza... Yanlarına yanaşan insanlardan tedirgin oldukları her hallerinden belli olan bir ailenin yanına oturuyoruz. Yarı ürkek verilen cevaplar arasında en dikkat çekenler savaştan kaçarak İstanbul’da bir hayat kurdukları ve hafta sonu eğlencesi için plaja geldiklerini söylüyorlar. Az ötede battaniyelerin ve yastıkların olduğu derme çatma çadırda umutsuz gözlerle denize bakan bir sığınmacıyla konuşmak istiyoruz. “Burada mı yaşıyorsunuz” sorumuza yarım Türkçesiyle ve kederli gözlerle “Evet” yanıtını veriyor Suriyeli kadın. Hepsi bu... Sonra susuyor.
Tehlikeli ‘nefret’ dili!
Plajdan tam çıkmak üzereyken bir Türkle konuşmak umuduyla güneşlenen bir kadının yanına yanaşıyoruz. 40 yıldır Cennet Mahallesi’nde oturduğunu ve çocukluğunun Menekşe Plajı’nda geçtiğini söyleyen Birsen Hanım Suriyelilerden yakınıyor. Sosyal medyadan yükselen “Suriyeli istemiyoruz” naraları; plajda Amerikan bayrağı desenli bikiniyle güneşlenen ve “Tayyipçiyim” diyen Birsen Hanım da “Feyse de yazdım ben. Gitsin ülkelerinde ölsünler” cümlesiyle bizi şaşırtıyor. Ve Birsen Hanım’ın tepkisini bir adım öteye nefret diline taşıyor. Bir süredir bazı gazetelerde yapılan yayınların insanlar üzerinde etkili olduğunu görmemek imkânsız...
“İnsanlar elbiseleriyle denize giriyor. Plaj gibi bir görüntü var mı burada? Çeteleştiler, çalışmıyorlar, çalıyorlar, mağduruz. Deniz leş gibi. Madem savaş var, bayramlaşmaya nasıl gidiyorlar? Biz toprağımız için ölürüz, bizim de her gün şehitlerimiz ölüyor. Bir kadın olarak ben vatanım için ölürüm” diyor Birsen Hanım. Birsen Hanım haricinde pek çok Türkle de konuştuk.
Birsen Hanım’ın sözleri çoğunluğun sözleri olmasa da insanın içini karartacak derecede büyük bir kesimin düşüncelerini yansıtıyor. Oysa Birsen Hanım da kızdığı Suriyelilerle birlikte “aynı kirli denize” giriyor.
Sığınmacıların bir kısmı plaja nargilelerini de alıp gelmiş.
330 bin mülteci İçişleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre Türkiye’deki Suriyeli sayısı 1 milyon 385 bin. Suriyeliler 330 bin kişiyle en çok İstanbul’da ikamet ediyor. İstanbul’u 220 bin kişilik göçmen sayısıyla Gaziantep takip ediyor. Hatay’da 190 bin, Şanlıurfa’da 170 bin, Mardin’de 70 bin Suriyeli yaşıyor. 9 ilde ise hiç Suriyeli yok. |
Bir yaman çelişki
Sakin bayram trafiğinde Florya’dan 20 dakikada Caddebostan’a vardığımıza sevinerek çimlere yayılıyoruz önce. Etrafta kitap okuyanlar, bisiklet sürenler, denizin içindeki sandalyesiyle güneşin tadını çıkaranlar, sörf yapanlar, paten kayanlar, çiftler, arkadaşlarıyla eğlenenleri, görünce foto muhabiri arkadaşım Can Erok’a “Florya tam karşımız değil mi” diye soruyorum. “Yaza damgasını vuran hit şarkıların” yükseldiği Caddebostan plajında tek yabancı dili Suriyeli seyyar satıcılardan işitiyoruz. Sahil akşamları ise bambaşka bir cümbüş havasında. Havanın kararmasıyla çimler daha da kalabalıklaşıyor.