Yasal takiptekiler 3 milyonu aştı: Borç krizi kapıda

Kurdaki artış bankaların finansman maliyetini artırdı. Bankalar büyük proje finansman kredilerinin bir bölümünü satmaya başladı. Bireyselde de sorunlu krediler büyüyor. Bireysel kredi kartı veya kredi borcunu ödeyemeyip yasal takibe girenlerin sayısı 3 milyon 230 bin kişiyi geçti.

Pelin Ünker

Türkiye’nin döviz kuru sorunu, Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, ödemeler dengesi krizi ile ilgili endişeleri tırmandırırken, son veriler bir yandan bankaların maliyetlerinin, diğer yandan batık kredilerin arttığını gösteriyor. ABD para politikasındaki normalleşme ve kurdaki yükselişin etkisiyle fonlama maliyetlerinin daha da artması beklenirken döviz rezervlerinin krize karşı tampon görevi görmesi ise zor görünüyor.

Türk lirası yılbaşından bu yana yaklaşık yüzde 30 oranında değer yitirdi. Bu durum, Türk şirketleri ve bankalarının yabancı ve yerel para birimi borçlarının maliyetlerini kaçınılmaz şekilde artırdı. Sendikasyon kredilerinde maliyetin 30 baz puan artması bekleniyor. Yılın ilk yarısında aralarında büyük şirketlerin de olduğu gruplar bankalarla kredi yeniden yapılandırma görüşmelerini başlatmıştı. Kredi derecelendirme kuruluşları da tüm bu süreçlerin bankaların aktif kalitesinde bozulmaya işaret edebileceğini belirtiyor.

Artan borçlanma maliyetleri karşısında bankalar da yeni kaynak arayışına girdi. Reuters’ın haberinde dengeli bir kredi dağılımı yaratmak ve likidite sağlamak için Türk bankaları büyük proje finansman kredilerinin bir bölümünü yabancı bankalara satmaya başladı. Bankalar Birliği’ne göre, proje finansmanı kredileri risk bakiyesi Aralık 2017’de bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 15.6 artışla 89 milyar dolara yükseldi. Proje finansmanı amacıyla kullandırılan kredilerin yüzde 47’sini enerji, yüzde 19’unu altyapı, yüzde 11’ini gayrimenkul sektörü oluşturuyor.

Takip oranı yükselecek

Tüketime dönük büyüme politikaları ise bireysel borçlanmaları son dönemde artırdı. Bu durum batık kredileri de yükseltti. Bankalar Birliği verilerine göre Türkiye’de bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödemeyip borcu devam eden kişi sayısı 3 milyon 230 bin 317 kişiye ulaştı. Yılın ilk yarısında 417 bin kişi bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe girdi. Bireysel kredi borcunu ödemeyenler 432 bin kişiyi buldu.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun ekonomiyi soğutmak için açıkladığı bazı tüketici kredileri ve kredi kartlarında taksit sayılarının düşürülmesi ile ilgili taslak da eleştirilere neden oldu. BusinessHT’ye konuşan kaynaklara göre bankacılar, özellikle ihtiyaç kredilerinde vadenin 36 ay ile sınırlanmasının bireysel kredilerde takibe dönüşüm oranlarını artıracağı uyarısında bulundu. Banka temsilcilerinin konuyla ilgili BDDK ile görüşeceği ifade edildi. Bankacılık sektöründe Aralık 2017’de yüzde 2.95 olan takipteki kredi rasyosu Haziran sonunda yüzde 3.02’ye çıkmıştı.

Rezervler alarm verdi

Son dönemde kurlardaki hızlı artış portföy yatırımlarını azaltırken rezervlerdeki erimeyi de hızlandırdı. Döviz rezervleri krizlere karşı önlem olarak biriktiriliyor. Ancak veriler, Türkiye’nin döviz rezervlerinin herhangi bir krize karşı tampon işlevi göremeyecek kadar fazla olmadığını gösteriyor.
Bir ülkenin rezervlerinin yeterliliğini ölçmek için kullanılan en yaygın yöntemlerden biri, rezervleri kısa vadeli borç ödemeleri ile karşılaştırmak. Yüzde 100, genellikle asgari seviye olarak kabul ediliyor. Reuters’a göre bu oran, Türkiye’de 2018’e yaklaşık yüzde 90’da başladıktan sonra yıl ortalarında yüzde 74’ün biraz altına düştü. Bu seviye, borçlanma piyasalarına erişim olmadan ya da ekstra rezerv oluşturmadan, Türkiye’nin teorik olarak temerrüde düşebileceğine işaret ediyor.
9’da birine denk.

Türkiye’nin bir yıl içinde 180.6 milyar dolarlık borcu geri ödemesi gerekiyor. Merkez Bankası’nın net döviz rezervi ise sadece 21 milyar dolar. Buna göre Türkiye’nin net rezervleri kısa vadeli borçların ancak 9’da birini karşılıyor.

IMF’nin geliştirdiği bir ülkenin şoklar karşısında kullanabileceği kaynakların hepsini hesaplamaya çalışan Rezerv Yeterliliği Ölçümü’ne (RAM) göre bir ülkenin RAM oranının yüzde 100 ile 150 arasında olması gerekiyor. RAM oranı 2013’ten beri her yıl azalan Türkiye şu anda yüzde 75’in altına  düşmüş durumda.

Diğer bir ölçüt olarak ülkenin rezervlerinin ithalat maliyetlerini ne süreyle karşılayabildiğine bakılıyor. Buna göre rezervlerin en az üç ay ithalatını karşılaması gerekiyor. Türkiye’deki süre son verilere göre yaklaşık beş ay civarında bulunuyor, ancak TL istikrar kazanmazsa bu süre kısalabilir.

Maliyet arttı

Kurdaki yükselişe paralel Türkiye’nin borçlanma maliyetini gösteren tahvil faizleri rekor seviyelere çıktı. İki yıllık gösterge faiz yüzde 22’ye yaklaşırken, 10 yıllık faiz yüzde 20’yi geçti. Faizlerdeki artışla birlikte Türkiye’nin kredi iflas takası primini gösteren CDS’ler de rekor üstüne rekor kırmayı sürdürüyor. “Batık Borçlar İçin Sigorta Primi” olarak da adlandırılan CDS’lerde, ülkenin dış piyasalarda sattığı tahvillerin ve bonoların ana paralarının veya faizlerinin, ülkenin güç duruma düşmesi nedeniyle ödenememesi riski sigorta ediliyor. Reuters verilerine göre Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri Avro bölgesi borç krizi seviyeleri olan 348 puana çıktı. Bu durum dış borçların çevrilmesini zorlaştırıyor. Beş yıllık CDS’ler Brezilya’da 213, Çin’de 61, Güney Afrika’da 183, Rusya’da 136 puanda bulunuyor.

‘İstanbul yaklaşımı’ önerisi

Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, kredi yapılandırmalarıyla ilgili “Birden fazla bankanın bir firmayı yeniden refinanse etmesi gerektiğinde kurumsal duruş ve disiplin gerekiyor. İstanbul yaklaşımıyla bir dönem yapmıştık. Ülke bilançosuna katkı sağlayacak bir düzenlemeye kimse itiraz etmez” dedi.

Aydın, söz konusu açıklamasıyla kriz sinyalini de vermiş oldu. İstanbul yaklaşımı en son 2001 krizi sırasında kullanılan bir yöntem. Yöntem sorunlu kredilerin Türkiye ekonomisini tehdit etmeye başlaması üzerine kullanılmıştı. Buna göre bankalar ve üretici sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerle karşılıklı görüşmüş, kur ve faizlerdeki istikrarsızlık sonucu darboğaza giren şirketlerin borçları yeniden vadelendirilip kredilendirilmişti. Türkiye’nin IMF’den sağladığı kaynağın 3 milyar dolarlık kısmı bankaların sermayelerini güçlendirmede kullanılmıştı. Bankalara aktarılan bu kaynağın yüzde 60’ı üretici sektörlerde darboğaza giren şirketlere kredi olarak dağıtılmıştı.