‘Yaşadığım dünya tepetaklak oldu!’

Sanatçı İnci Eviner KOVİD-19’un zayıfları ve çaresizleri vurduğunu, bundan beslenen totaliter rejimlerin daha da güçleneceklerini düşünüyor, “Korkularımız bu sürece hız kazandıracaktır, korkuyorum ama bunun beni yok etmesine izin vermek istemiyorum” diyor.

Yazgülü Aldoğan

Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi, sanatçı İnci Eviner’le karantina günleri başlamadan hemen önce iptal edip etmemekte tereddüt ettiği, sonra küçük bir grubun sosyal mesafeyi koruyarak açılışına geldiği son sergisinde beraberdik.

Siyah beyaz desenleri bir felaketi haber verir gibiydi. Sergi ne yazık ki bir gün açık kalabildi. Karantina günlerinde İnci Eviner’le yazıştık. Şoku atlatabilmiş, yeni yaşama uyum sağlayabilmiş miydi?

Her zamanki duyarlılığı ve içtenliğiyle yüreğini açtı; korkularını, tedirginliklerini, umutlarını, karantina yaşamını adeta çizerek anlattı.

- Bu felaket seni nasıl etkiledi? Nasıl bir düşünce ve ruh hali içindesin?

14 Mart’tan bu yana evde kendi 90 metrekarelik yaşam alanımı yeniden tanımlamaya ve hayata bağlanmak için yöntemler geliştirmekle meşgulüm. Evin her köşesi, dolaplar ve çekmeceler, kapı gözetleme deliği, pencereleri gözden geçirerek yeni hayatımın mekânsal koşul ve imkânlarını kavramaya çalışıyorum. Bu benim 6 senedir içinde yaşadığım evden başka bir şey.

Ev, atölyeden önce kalınması gereken geçici ve arada dostların davet edildiği bir mekânken şimdi beni dışarının tehlikelerinden koruyan güvenli bir yuvaya dönüşmüş gözüküyor ama artık bundan da emin değilim.

Güven ve güvensizlik, içerisi ve dışarısı, dost, düşman arasındaki gerilim hayati bir önem kazandı. Dünyanın geri kalanından ayrı düştüm ve gölgemi kaybetmek üzereyim! Bu dehşet verici bir şey ama sonra insan olarak yavaş yavaş uyum sağlama yeteneklerimi devreye soktum.

Zaman ve mekân arasındaki ilişki altüst olmuştu ve bununla başa çıkmak durumundayım. Sınırlı bir mekânda yaşarken sonsuz bir uzamın içine düştüm. Bu düşünce ve algı ufkunun açılması, genişlemesi anlamına gelmiyor. Beni bana tarif eden profiller acaba benim sosyal kimliğimi de mi oluşturuyor? Bütün bu ağların ortasında kendimi sinek gibi hissediyorum. Acaba yeni bir kölelik biçimi mi doğuyor? Öyleyse şayet, onların zihnimi ele geçirmelerine nasıl engel olabilirim?

Bu korkuyla başa çıkmak için edebiyat ve çizimlere sığındım. Edebiyatla günde 50 adımdan fazla atmadan uzaklara gidebiliyorum. Neredeyse bedensiz fakat hayaller ve duygular, zihinsel yetilerimin genişlettiği bir dünyada pusulasız yaşamaya çalışıyorum. Gerçekçi olmak gerekirse bir yandan bireysel olarak zihnimi beslemeye ve onu canlı tutmaya çalışıyorum ama öte yandan her şey, bildiğimi düşündüğüm daha önce yaşadığım dünya tepetaklak olmuş durumda.

KOVİD-19 zayıfları çaresizleri vurdu; bundan beslenen totaliter rejimler daha da güçlenecekler. Korkularımız bu sürece hız kazandıracaktır. Elbette korkuyorum, evet çok korkuyorum ama bunun beni yok etmesine izin vermek istemiyorum.

‘BÜYÜLENMİŞ GİBİYİZ’

- Üretmeye devam ediyor musun? Stüdyoda çalışamamak seni etkiliyor mu?

Sanat her tür durum ve şartta varlığını sürdürecektir ama hangi mecrada gerçekleşecek ve nasıl bir dil geliştirecektir bunu zamanla göreceğiz. Şu ara hepimiz büyülenmiş gibi network’ler içinde kaybolmak üzereyiz.

Virüsün yavaşlattığı hayatlarımızı yeni kontrol mekanizmalarının gelişmesi için ideal bir fırsata dönüştürmek isteyen iktidar mekanizmalarıyla fena halde derdimiz olacak. Dünya içinde eyleyen bir varlık olma olanağı tamamen askıya alınmış durumda. Acaba bu zafiyet ve korku ortamı hangi canavarların iştahını kabartmakta ve dijital ağlar buna nasıl hizmet etmekte?

Dijital görüntü teknolojileri bizi imge bombardımanı içinde boğmak üzere ve biz bu yüzden gözlerimizi ve zihnimizi bu görüntü kirliliğine karşı korumak için bir süre kapatmalıyız diye düşünüyorum. Dijital görseller hızlı bir tüketime neden oluyor.

Klasik resimlerin gift’leri, homemade videolarla çok eğleniyor, anlık anarşist duygularımızı kolayca tatmin edebiliyor, küçük yaratıcılıklarla narsist yanımızı besliyoruz. Ama sanatını görsel bir dille ifade eden benim gibiler ne yapacak? Bence fena halde bu girdabın içine çekiliyoruz. Sanatçılar ya bu görsel akışa katılacak ya da bir adım geri çekilip, durup düşünecekler.

Ben kendi adıma, kendim için temiz bir alan yaratmaya çalışıyorum, bu ağlardan olabildiğince uzak kalıp, sessizce durup düşünmek istiyorum. Öte yandan, elbette sanata duyulan ihtiyaç hiçbir zaman tükenmez. Aksi takdirde tanıklıklar ve aynalar, gölgeler sonsuza kadar yok olacaktır ve insanlık yıkıcı yüzünü ve doğada ve dünyada sebep olduğu felaketleri anlayamayacaktır.

Eskiz defterime baktığım zaman, bunlar sadece bir gün açık kalan Galeri Nev İstanbul’da sergilediğim desenlerin devamı gibi. Mekânlardan bitkilere oradan Antigon’a ve başka şeylere dönüşen başı sonu olmayan ama sürekliliği olan çizimler. Bu günlerde belki daha çok tuhaf mekan çizimleri yapıyorum. Aklın kavrayamadığına bu çizimler şekil versin istiyorum. Gelecek konusunda hiçbir öngörüm yok ve olsun da istemiyorum. Sadece devam etmenin günlük metodlarını bulmak istiyorum.

VİRÜSTEN TEHLİKELİ ŞEYLER...

- Gelecek için umutlu musun? Nasıl bir dünya olacak? Ve bu dünyada sanatın yeri ne? Korona günleri üretimi nasıl bir eserde ortaya çıkacak?

Bir eser ortaya çıkarmaktan çok bu süreçten değişerek çıkmak isterim ve dünyanın da değişmesini isterim. Yaptıklarım yaşadığımız dünyanın bir betimlemesi olmayacaktır ama ne olacağını da şimdiden tarif edemem.

Ama yeni özgürlük imkânları arama ihtiyacı içinde olacağımızı ve bunun için yeni yetenekler geliştirmemiz gerektiğini hissediyorum. İktidar aygıtlarından kendimizi nasıl koruyabiliriz sorusu aklımızda olacak. Derslere devam edip öğrencilerle birlikte sanatla nasıl canlı ve dayanıklı bir düşünce dili yaratabileceğimizi tartışmaya devam edeceğiz. En önemlisi şu anda virüsten daha tehlikeli şeyler olmakta, birileri ateşler yakıyor, kazanlar kaynatıyor. Bunu aklımızdan çıkarmadan devam edeceğiz.

En iyi dileklerle varlık alanlarımızı doğanın tüm imkânlarının içinde yeniden tarif edebileceğimizi, mücadele etmek için yeni araçlar bulacağımızı ve kibir ve bencilliğimizle zarar verdiğimiz, sömürdüğümüz her tür canlı ve cansız dünyaya daha fazla saygı duyacağımızı umut etmek istiyorum.