Yarım kalan mucize
Ükenin yoksul çocukları ve kızlar için “pozitif ayrımcılık” yapan Köy Enstitüleri, kuruluşlarının 76, kapatılışlarının 62. yılında hâlâ ülkeye esin kaynağı olmaya devam ediyor.
Figen AtalayKöy Enstitüleri kuruluşlarının 76. yılı, tamamen kapatılışlarının 62. yılında hâlâ ülke gündeminde ve esin kaynağı olmaya devam ediyor.
17 Nisan 1940 yılında kurulan ve sayıları 21’e ulaşan Köy Enstitüleri, 1946 yılında amacından saptırılmaya başlanmış ve 1954 yılında da kapatılmıştı.
Ülkenin yoksul çocukları ve kız öğrenciler için “pozitif ayrımcılık” yapan Köy Enstitüleri, eğitimin demokratikleşmesini sağlayan, yoksul halk çocuklarının hayatlarını eğitim yoluyla dönüştüren ilerici eğitim kurumlarıydı. Çoban adayı 17 bin 341 yoksul köy çocuğundan, bilinçli bir aydın, gerçek Cumhuriyet öğretmeni ve köy sağlık memuru yaratan Köy Enstitüleri, bir özgürleşme eylemi olarak da nitelendirilir.
YKKED Genel Başkanı Prof. Dr. Kocabaş, Köy Enstitüleriyle ilgili şu soruları soruyor: “Köy Enstitüleri, kuruluşlarının 76. yılında, tamamen kapatılışlarının 62. yılında tüm ülkede aydınlık bir kazanım olarak neden kutlanıyor? Kapatılan bir eğitim kurumunun özlemle anımsanmasının altındaki nedir? Köy Enstitüleri son 76 yılda aşılmış olsaydı bu kutlamalar günümüze taşınır mıydı? Türkiye’de eğitimin sorunları var mıdır? Eğitim niteliğini kaybetmiş midir? Nitelikli öğretmen yetiştirebiliyor muyuz? Eğitim sistemi adaletsizlik ve eşitsizlik üretiyor mu? Eğitim bir insanlık hakkı olarak algılanıyor mu? Evrensel pedagojinin neresindeyiz? Eğitim laik, demokratik ve bilimsel midir?
Ülkenin vicdanı
Köy Enstitülerini, “ülkenin vicdanı’’ olarak nitelendiren Kemal Kocabaş, şöyle devam ediyor:
“Enstitü ışığı, çözümlenemeyen eğitim sorunları nedeniyle, yüreklerde, belleklerde canlı bir “saklıkent” olarak yaşamaya, aydınlık bir esin kaynağı olmaya devam ediyor. Enstitüleri mekânsal olarak kapatanlar, enstitü düşüncesini, felsefesini beyinlerde, yüreklerde yaşamasını engelleyemediler, 76. yılda da engelleyemeyecekler. Köy Enstitülülerin hemen hemen hepsi, “Köy Enstitüsü olmasaydı, okuyamazdım” diyerek eğitim hakkı vurgusu yaparlar. Onlar da köye öğretmen, sağlıkçı olarak döndüklerinde pek çok köy çocuğunu eğitimle buluşturdular, hayatlarını değiştirdiler... Köy Enstitüleri, özgün bir eğitim ve öğrenme süreçlerinin yaşama geçtiği eğitim kurumları, toplumsal dönüşüm merkezleriydiler. Eğitim süreçleriyle öğrencilerin tüm boyutlarda gelişmesini sağlayan, nitelikli eğitimin hayata geçtiği, “Biz Yaparız, Biz Başarırız, Biz Üretiriz” diyen bir özgüven destanıydı. Köy Enstitüleri eğitim sistemi, öğrenmeyi hayatın gerçek problemleri üzerinden gerçekleştiren ve üretime, beceriye dönüştüren bütünsel bir eğitimin adıdır. Enstitüler, yaparak, yaşayarak, üreterek öğrenilen bilgilerle deneysel pedagojiyi hayata geçiren, doğayı iş ve emekle dönüştüren kurumlardı. Enstitülerde öğrenciler, “özgüven ve özgürleşme” süreçlerini geliştirerek Cumhuriyetin “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” kuşakları ütopyasını hayata geçirdiler. Özgürleşme, enstitü eğitiminin temel hedefiydi ve bunu da başardılar.’’