Yargı sistemi çöktü... Mahkeme AYM’nin Resmi Gazete’deki gerekçesini de tanımadı

Anayasa Mahkemesi, Mehmet Altan ve Şahin Alpay ile ilgili ihlal kararını Resmi Gazete’de dün yayımladı. Böylece karar, herkesi bağlayıcı bir niteliğe büründü. AYM’nin ihlal kararı ‘resmileşti’. Gerekçenin yayımlanması üzerine Altan’ın avukatları bir kez daha tahliye için yerel mahkemeye başvurdu. Ancak yine tahliye talebini reddeden mahkeme, “AYM yetkisini aştı” dedi.

Alican Uludağ

Anayasa Mahkemesi, tutuklu yazarlar Mehmet Altan ve Şahin Alpay ile ilgili verdiği hak ihlalli kararının gerekçesini 8 gün içinde, dün Resmi Gazete’de yayımladı. Böylece yerel mahkemelerin, “Karar Resmi Gazete’de yayımlanmadı” bahanesine sığınarak tahliye taleplerinin reddetmesinin gerekçesi ortadan kalktı. Bu aşamadan itibaren, İstanbul 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin resmi niteliğe bürünen ve emsal niteliğindeki Anayasa Mahkemesi ihlal kararını uygulamaması hukuki sorumluluk doğuracak. Öte yandan kararla birlikte, muhalif üyelerin de görüşleri ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın atadığı Kadir Özkaya ve Rıdvan Güleç ile TBMM’nin seçtiği Recai Akyel, ortak açıkladıkları karşı oy yazısında olağanüstü dönemlerde tutuklama için “somut olgular” yerine “kuvvetli olarak nitelenebilecek suç şüphesine işaret eden bazı belirtilerin bulunmasının ilk tutuklama bakımından yeterli olduğunu öne sürdü.

Anayasa Mahkemesi; Mehmet Altan, Şahin Alpay ve Turhan Günay’ın başvuruları üzerine 11 Ocak’ta hak ihlali kararı vermişti. Altan ve Alpay’ın basın ve ifade özgürlüğü ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmeden Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının kaldırılması için kararın bir örneğini aynı gün İstanbul’daki yerel mahkemelere gönderdi.

AYM’nin ihlal kararınını yerine getirmeyerek Şahin Alpay’ın tahliye talebini reddeden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa’nın 153. maddesinde Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararlarının gerekçeli olarak Resmi Gazete’de yayınlanmasından itibaren hüküm ve sonuç doğuracağı hükmünün düzenlendiğini savundu. Alpay’a ilişkin gerekçeli kararın tebliğ edilmediğini belirten mahkeme, AYM’nin de tedbir mahiyetinde bir karar vermediğini kaydetti. Heyet, tahliye için kısa kararın kendisine gönderilmesini ve gerekçenin de AYM’nin internet sitesinde yayımlanmasını yeterli bulmadı. Mehmet Altan’ın tahliye talebini reddeden İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi de gerekçeli kararın Resmi Gazete’de yayımlanmadığı gerekçesiyle tahliye talebini reddetti.

8 günde çıktı

Anayasa Mahkemesi, dün Altan, Alpay ve gazetemiz Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay ile ilgili verdiği hak ihlalleri kararını, dünkü Resmi Gazete’de yayımlandı. Daha önceki ihlal kararlarının aksine AYM, kararı daha hızlı şekilde 8 günde yayımlayarak tartışmalara nokta koymak istedi. AYM, yasa iptallerinin aksine bireysel başvuru kararlarının uygulanması için kararın Resmi Gazete’de yayımlanması şartı bulunmuyor. AYM’nin yasasında mahkemeler, ihlal kararının kendisine bildirilmesiyle birlikte kararı uygulamak zorunda.

Ancak AYM’nin kararı Resmi Gazete’de yayımlamasıyla, artık yerel mahkemelerin bir bahanesi kalmadı. Bu aşamadan sonra 13 ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri, anayasa uyarınca Anayasa Mahkemesi’nin bağlayıcı kararını uygulayarak Altan ve Alpay’ı tahliye etmesi gerekiyor.

AYM’ye sınır eleştirisi

Öte yandan kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla muhalif üyelerin gerekçeleri de ortaya çıkmış oldu. Basın ve ifade özgürlüğü ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilen Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararına muhalefet eden 6 üyeden Kadir Özkaya, Rıdvan Güleç ve Recai Akyel, ortak karşı oy yazısı açıkladı. Muhalif üyeler, yerel mahkeme gibi düşünerek AYM’yi şöyle eleştirdi: “Bireysel başvuru sistemi içerisinde, Anayasa Mahkemesinin, somut olayın koşullarını dikkate almak suretiyle, özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden bir denetim yetkisi bulunmakla birlikte, özellikle ilk tutuklamalarda, her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas halinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadırlar.”

OHAL varsa şüphe yeter

OHAL döneminde somut delil yerine şüphe üzerine tutuklama kararı verilebileceği mesajı verilen yazıda, şöyle devam edildi:

“Özellikle olağanüstü hal döneminde, olağanüstü hal ilanına sebebiyet veren olaylarla ilgili olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında uygulanan tutuklama tedbirinin hukukiliği değerlendirilirken, suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirtinin bulunup bulunmadığının tespitinde tutuklama tedbirinin uygulandığı her bir somut olayın koşullarının ve olağanüstü hal ilanına sebebiyet veren olayların özelliklerinin ve ağırlığının da gözardı edilmemesi gerekir. Darbe teşebbüsü gibi ülkenin bütününü etkileyen bir gelişme sonrasında başvurulan tutuklama tedbiri bakımından, soruşturma makamlarınca suça ilişkin şüpheyi doğrulayan tüm somut olguların (belirtilerin) ayrıntılarıyla birlikte tedbirin uygulandığı sırada tespit edilmesi ve yargı organlarının ilk tutuklama kararında bu somut olgulara dayanması her zaman mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda, bazı hallerde olayın niteliğine göre kuvvetli olarak nitelenebilecek suç şüphesine işaret eden bazı belirtilerin bulunması ilk tutuklama bakımından yeterli görülebilir.”

‘Yazıları suç belirtisi’

Soruşturma mercilerine ve tutuklamaya karar veren sulh ceza hakimliğine göre, başvurucu Alpay’ın, FETÖ/ PDY ile bağlantılı olduğu, hatta ona ait olduğu bilinen medya organlarında bu yapılanmayı öven, bu yapılanmanın faaliyetlerini meşru göstermeyi ve yapılanmaya yönelik yürütülen soruşturmaları sonuçsuz bırakmayı hedefleyen yazılar yazdığı savunulan yazıda, “Bu tutumunu, söz konusu gazetelerden birisinin yöneticisi hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’nden soruşturma başlatılmış olmasına rağmen darbe teşebbüsüne kadar devam ettirmiştir. Sulh ceza hakimliğine göre bu durum yazar ve gazeteci olan başvurucu açısından suçun işlendiğine dair kuvvetli bir belirtidir. Hal böyle olunca, yukarıda yer alan tespit ve değerlendirmeler karşısında, soruşturma mercilerinin ve tutuklamaya karar veren sulh ceza hakimliğinin, suçun işlendiğine dair belirtileri somut olarak ortaya koyamadıklarını ve değerlendirmelerinin temelsiz ve keyfi bir yaklaşım olduğunu söylemek mümkün görülmemiştir” görüşüne yer verildi.

İnandırıcı delil varmış

Üç üyenin muhalefet yazısında, Şahin Alpay’ın FETÖ/PDY’nin medya yapılanmasına yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında, darbe teşebbüsünün savuşturulmasından 15 gün sonra tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı öne sürüldü. İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliğinin, isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uyguladığı tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfi ve temelsiz olduğunun söylenemeyeceği ifade edilen yazıda, başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu kaydedildi. Hak ihlali olmadığını öne süren aynı üyeler, Mehmet Altan’la ilgili hak ihlali kararına da aynı gerekçelerle karşı çıktı.