Yapay zekâdan besteler
Sanatçı Vahit Tuna’nın yapay zekânın olanaklarını kullanarak ürettiği işlerden oluşan enstalasyon sergisi ‘Mağara’ Versus Art Project’te sanatseverlerle buluşacak
ORHUN ATMIŞVersus Art Project sıra dışı bir çağdaş sanat sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Grafik tasarımcı ve sanatçı Vahit Tuna’nın 5’inci kişisel sergisi “Mağara”da, yapay zekanın opera olduğuna karar verdiği sesleri opera sanatçısı yorumluyor. Sergi, 19-28 Eylül günlerinde sanatseverleri ağırlayacak. Biz de Tuna’yla sergiyi ve yapay zekanın katkısını konuştuk. Sanatçı, “Sergide “İçerisi” ve “Dışarısı” isimli iki farklı yerleştirme olacak. “İçerisi” 15 dakikalık bir ses, ışık ve lekelerden oluşan bir enstalasyon. Dışarısı ise galerinin bir diğer salonunu kaplıyor, yine ses ve daha arkaik zihne sahip bir yerleştirme” diyor.
İlk olarak serginin nasıl ortaya çıktığını sorduğumuz Tuna, 2017 yılının sonlarına doğru hayata geçirdiği ve “Rorschach Günlüğü” ismini verdiği bir proje yapmaya başladığını dile getiriyor. Bu projenin ayrıntılarını da şöyle anlatıyor: “Bu günlüklerde iki sayfanın ortalarına boya dökerek ortaya çıkan lekelerin altına o günün tarihini yazıyordum, o güne ait psikolojik bir test oluşuyordu. Bu günlüğe bakacak başkası için de farklı bir okuma oluşturuyordu. Daha sonra bu lekeleri kendim nasıl üretebilirim diye düşündüm. Yani medyum olarak bedenim ve zihnimin aynen kağıtların arasında sıkışan boyalar gibi üreteceği sonsuz, bilinçsiz imgeleri nasıl üretebilirdi. Ve böylece durmaksızın, gittikçe öğrenilen, öğrendikçe fark edilen, fark ettikçe başkalaşan lekeler bütünü oluşmaya ve üretmeye başladım. Tek kuralım vardı; sonunun ne olduğunu bilmeden üretmek, bir akış ve bilinçsizlik halinde...” Bu üretimler arasında sanatçının zihninde “Acaba bu lekeler topluluğunun sesi ne olurdu, ya da bunlardan ses veya müzik üretebilir miyim?” şeklinde fikirler dolaşmaya başlamış. “İçgüdülerle üretilmiş bu leke parçacıkları aynı zamanda zihinde düşünce karşılığı gibiydi benim için” diyen Tuna sesi nasıl elde edebileceğini, yeni bir zihnin bu sürecin içerisine katılıp katılamayacağını gibi sorularına yapay zeka ile yanıt bulmuş. Vahit Tuna yapay zekanın katılım sürecini şöyle dile getiriyor: “Lekelerden ses üretmek, onları tarayarak, belirli ses belirlemeleriyle yapmak gibi birçok soru ve sorunlar yığınıyla doluydu. Bense bunların dışında bir üçüncü zihnin de dahil olmasını ve lekeleri yorumlamasını düşünmeye başladım. Böylece Ayşe Yakut Somer ile yollarımız kesişti. Ayşe lekelerden oluşan bazı ‘resim’lere sesler çıkardı-üretti, bu sesleri kaydettik. Ve aslında ‘Mağara’nın ilk sesleri uzaktan duyulmaya başlamış oldu.”
Yapay zekalı bu proje fikrine İngiltere’de yaşayan yazılımcı Muzaffer Peynirci ilgi duymuş ve bir yazılım dili yaratmış. Ardından “yaratılan” yapay zekaya yüzlerce saat opera dinletiliyor. Yapay zeka da böylece operayı diğer tüm ses ve müziklerden ayırmaya başlıyor. Tuna, “Ayşe’nin sesleri yan yana geldiklerinde, lekeler gibi soyut ve bilinçsiz duruyordu. Bu sesleri yine farklı algoritmalar ile dizilimlerini değiştirdik. Ve ortaya daha da soyut sonsuz olasılıkta ses dizilimleri elde edildi. Ve bu dizilimleri yapay zekaya dinlettik. Bize operaya en yakın sonuçları listeledi” diyor. Bunların içerisinden de Tuna’nın seçtiği bir adet dizilimi bu sefer tekrar opera sanatçısı Somer’in öğrendiğini belirten Tuna, “Sonunda elimde, Ayşe’nin imgelerden ürettiği seslerin, operayı çok iyi bilen bir yapay zekanın ona sunulmuş karmaşık dizilimli sesler içerisinden, bize önerdiği operaya en yakın bir opera bestesi elde edilmiş oldu” diye konuşuyor. Sanatçı, bu noktada Ulus Baker’den şu alıntıyı yapıyor: “...Gerçekten de müzikte hem çok ilkel hem de tüketilemeyecek kadar gelişkin iki tarz aynı anda yürüyor gibidir. Bir taraftan müzik bizi şöyle bir soru karşısında bırakıverir: ‘Bir çocuk ağlıyor...’ Başka türlü ‘çocuk ağlayışını’ veremezdi. Gerçekten de bir çocuğun ağlaması müzik için temel bir önvarsayımdır. Bir çocuk ağlıyor... ya da gülüyor... veya yine... çok öfkeli... Müzik bütün sanatların en yalını olduğunu işte burada gösterir: Bir çocuk ağlıyor, kızıyor... susuyor... Resim açısından pek bir problem yok gibidir ve “Ağlayan çocuk” portreleri sayısızdır -ki aralarında epeyce ünlü olanları meyhanelerimize bile asarız... Ancak bu astığımız resimde eksik olan bir ‘haecceitas’ vardır ki onu belki müzik bize yeniden kazandırabilir. Felsefi olarak da ‘çocuk ağlayışı’ diye bir şey olmadan hiçbir çocuğun ağlamayı başaramayacağını söyleme hakkına sahibim. Çünkü felsefe tuhaf bir insan faaliyeti türüdür ve pekala bizi bu kadar zıvanadan çıkarabilecek önermeler yapar durur.”
(Ulus Baker, Müzik Üzerine, kaynak: https://etilen.net/muzik-ustune/)
Ortaya çıkan eser, hazırlanmakta olan plakta ve sergi sırasında “İçerisi” isimli yerleştirmede dinlenebilecek. Tuna, bu noktada bir dipnot düşüyor: “Opera dediğimiz zaman aklımıza Verdi’nin, Handel’in operaları gelmemeli, bu daha soyut ve yeni bir dil gibi. Karmaşık, halen öğrenmeye ve gelişmeye açık bir dil. ‘Bir şeylerin’ izler bırakarak, eğiterek, öğrenerek ilerlediği bir akış gibi.” Yapay zekanın sanata etkisi ilerleyen zamanlarda nasıl olacak sorusuna ise şu yanıtı veriyor sanatçı: “Artık günlük yaşamımızda hemen hemen her şey yapay zekaların denetiminden geçer hale geldi. Peki, sanat neden bu koşullardan ve üretimden yararlanmasın?