Yamaç Okur: "Kurullar özerkleşmeli"

Yapımcı Yamaç Okur’a göre sinema alanındaki her karar iktidarın iki dudağı arasında.

Aslı Uluşahin / Cumhuriyet

Lars Von Trier’in yasaklanan filmi “Nymphomaniac” 5 Nisan’da başlayacak 33. İstanbul Film Festivali’nde “İtiraf” adıyla gösterilecek. Bilindiği gibi, Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, filmin festivalde gösterilecek olmasını gerekçe gösterek filme tümüyle yasak getirilmediğini ileri sürmüştü. Ancak Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği Başkan Yardımcısı, aynı zamanda filme yasak getiren Değerlendirme ve Sınıflandırma Üst Kurulu üyesi Yamaç Okur’un farklı bir iddiası var. Okur’a göre filmin yalnızca sinemalarda gösterime girmesi değil, umuma açık her yerde gösterilmesi yasak! Yani bir görevli salona girip “Burada yasak film gösteriliyor” diye işlem yapabilir!
Yamaç Okur, karara dayanak olan yönetmelik değişmedikçe benzer sorunların yaşanacağını söylüyor. Asıl çözümse sinema alanında değerlendirme yapan kurulların tam anlamıyla özerkliğinin sağlanmasıyla mümkün.


- Açıklayacak olursak, yasak kararından festivaller muaf mı?
Hayır, değil. Çünkü yasak kararı her türlü gösterimi kapsıyor. Dikkat ederseniz yönetmelikte 11. maddede ticari gösterim ve dolaşım diyor. Umuma açık her yer bu kapsamın içinde. Sinema Genel Müdürlüğü festival gösterimlerine izin vererek iyi niyet gösteriyor, ama iyi niyetli davranmak yetmez. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yönetmelikle ilgili “Biz de memnun değiliz, bunun değişmesi gerekli” beyanını vermeleri, bu tarz yasaklara yol açan “kamu düzeni, genel ahlak, küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığının korunması” gibi muğlak ifadelerin sektörle istişare halinde temizlenmesi gerekir.

- Ne var ki üst kurulda yer alan Kültür Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yetkilileri böyle bir irade göstermedi değil mi?
Aksine, İçişleri Bakanlığı yetkilisi “Nymphomaniac” filmiyle ilgili “Biz sadece bu yönetmeliklere değil, ceza yasalarına da bakmalıyız” dedi. Hatta üst kurul toplantısında, meşhur müstehcenlik maddemiz, Türkiye Ceza Kanunu’nun 226. maddesi konuşuldu. O yetkili ısrarla, bu maddeye dayanarak da filmin gösterilemeyeceğini söyledi. Ben ise bilimsel ve sanatsal eserlerin yasadan muaf tutulduğunu belirttim. O zaman da bu film sanat eseri mi değil mi tartışması yaşandı.

- Değerlendirmeyi yapan kurul nasıl oluşuyor?
İki kurul mevcut. Öncelikle filmleri alt kurul değerlendiriyor. 3 kişilik alt kurulda psikolog, sektör ve bakanlık temsilcisi bulunuyor. Filmle ilgili itiraz olduğu zaman değerlendirmeyi 9 kişiden oluşan üst kurul yapıyor. Üst kurulda bakanlık temsilcisinin yanı sıra meslek birliklerinin önerileri arasından seçilecek 3 sektör temsilcisi, İçişleri ve Milli Eğitim Bakanlığı temsilcileri, sosyolog, psikolog, çocuk gelişim uzmanı mevcut. İki kurulun yapısına da bakanlık karar veriyor. Bu nedenle “filmlerin sınıflandırmasının bakanlıktan bağımsız ayrı bir kurul yapıyor” argümanı doğru değil.

Bakanlık festivalde gösterilecek filmlere kayıt-tescil zorunluluğu getirdi ve kararı da aynı kurullar veriyor. Bu zorunluluk festivalleri nasıl etkiler?
Bu konu da epey tartışmalı. Kayıt tescilin olması iyi bir şey. Ancak mevcut yönetmeliklere göre kayıt tescil yapılabilmesi için öncelikle yapımcı belgesine sahip bir yapımcı şirketin olması gerekiyor. Oysa özellikle belgesel ve kısa filmlerin büyük bir çoğunluğu herhangi bir yapımcı şirket olmadan gerçekleştiriliyor. Bu filmlerin mevcut kayıt tescil sistemiyle sisteme kayıt ettirilmesi mümkün değil. Bu da bağımsız filmlerin festivallerde izleyiciye ulaşmasını engelleyecektir. Şu sıralar Sinema Genel Müdürlüğü ile en azından festivaller ve her türlü sanatsal etkinlikte gösterilen filmlerin kayıt tescil belgesinden muaf tutulması konusunda bir yönetmelik değişikliği çalışması içerisindeyiz. Bu konuda bakanlık yetkilileri de benzer bir şekilde düşünüyorlar.

- Bir de değişen yönetmelikte filmlerin desteklenmesiyle ilgili ‘+18’ kriteri var...
Önce şunu söylemek lazım, eski yönetmelikte bu daha ağır bir maddeydi: “Sınıflandırma sonucu uyarı niteliğindeki işaret ve ibare kullanılmasının zorunlu tutulması halinde bu projelere sağlanan destek geri alınır” deniyordu. Ama bu saçma bir madde olduğu için hiçbir zaman uygulanmadı. Yeni yönetmelikte o hükmün 18 yaş sınırı olarak netleştirildiğini gördük. Burada benim gördüğüm en büyük tehlike yapımcıların otosansüre yönelmeleri. Artık yapımcılar 18 yaşa takılacak bir film yapmamayı tercih edebilir. Yönetmelikteki bu maddenin mutlaka çıkması lazım.
Tüm bu yaşananlar aslında ülkenin gidişatıyla ilgili. Demokrasiye inanan, sanatçının özgürlüğünü, özgünlüğünü koruyan bir ülke mi olacağız, yoksa sansür vakalarıyla daha sık karşılaşacağımız bir ülke haline mi geleceğiz? Benim gönlüm sanatçının korunmasından yana ve zaten anayasada bu açık açık belirtiliyor.

Sizin bakanlıktan talepleriniz neler?
12 yıldır iktidarda olan bir parti var. Hem de kendi iktidarları döneminde çıkan bir sinema yasası var. Bu yasa çıktı ama sonrasında o yasaya gerekli revizyonlar yapılamadı. Meslek birlikleri olarak iki yıl önce Sinema Genel Müdürlüğü’yle ortak bir çalışma yaptık olarak ve yeni yasa konusunda bir konsensusa eriştik. Fakat iki yıldır o yasa Meclis’e gelemiyor. Arada bakan değişti ve biz Ömer Çelik’le bugüne kadar sadece bir kez geçtiğimiz Nisan ayında Emek Sineması yıkılması arifesinde görüşebildik. Bakan daha fazla çalışılacağını, sorunları gördüğünü söyledi ama sonrasında Bakanlık’tan hiçbir adım görmedik. Mutlaka öncelikli olarak üzerinde anlaşılan 5224 sayılı Sinema Yasası ve 5846 sayılı Telif Yasası’nın bir an önce Meclis’e girip yasalaşması lazım. Bizim sektör olarak esas talebimiz ise özerk bir kurum olarak Ulusal Sinema Merkezi’nin kurulması. Üzerinde anlaşılan yeni yasayı nihai hedef olan Ulusal Sinema Merkezi’ne doğru ara bir adım olarak görüyoruz.

Kurulması planlanan Türkiye Sanat Kurumu’na (TÜSAK) sinemanın da dahil edileceği söyleniyor. TÜSAK sözünü ettiğiniz bu kurumun işlevini yerine getirebilir mi?
Bakanlık yetkilileri bizlere, TÜSAK tasarısında sinemanın olmadığını açık bir şekilde beyan etti. Benim gördüğüm kadarıyla mevcut TÜSAK tasarısı halihazırdaki sinema destek modelini baz almış durumda. Ama bu elbette ileride sinemanın da buna dahil olmayacağı anlamına geliyor. Çünkü Türkiye’de yasalar ve yönetmelikler üretici güçlerle istişare halinde çıkmayabiliyor.
Ayrıca sinemanın TÜSAK tasarısında olmaması bu tasarıya karşı çıkmayacağımız anlamına gelmiyor. Bizim Değerlendirme Üst Kurulu’nda olduğu gibi TÜSAK’ta da kimlerin kurulda yer alacağına iktidar karar veriyor ve bence en temel sorun bu. İkincisi, Devlet Tiyatroları, Opera ve Balesi gibi ödenekli sanat kurumlarında elbette sorunlar var ama bunlar bir günde kapatılacak kurumlar değil. Kapatılması yerine nasıl iyileştirileceği tartışılmalı. TÜSAK tasarısına ilgili sektör temsilcilerinin çoğu itiraz ediyor. Buna rağmen yasalaşırsa ortada iyi niyetten bahsetmek zor olur. Mutlaka sektörle daha detaylı toplantıların yapılması, taleplerin alınması ve bu tarz köklü değişikliklerin hem ilgili Meslek Birlikleri, dernekler hem de sivil toplumla görüşülerek ve onayının alınarak yapılması gerekir. Türkiye’de bir gecede kanun hükmünde kararnameler ile yasalarda değişiklikler yapılabildiğini düşünürsek ihtiyatlı olmakta fayda var. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kültür ve sanat endüstrisinin bileşenleri ile birlikte mutlaka bir sanat ve kültür politikasını oluşturması gerekiyor. Sinemacılar ise Türk sinemasının 100. Yılını kutladığımız bu günlerde Bakanlık’tan daha fazla atılım bekliyor.