Ya süründürüyor ya da öldürüyor

Suudi Arabistanlı muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybedilmesi ya da iddiaya göre öldürülmesi, Suudi Krallık’ın muhaliflere yönelik sindirme - imha politikalarını anımsattı.

Mustafa Kemal Erdemol

Suudi Arabistan Krallığı, rejime muhalif olanları “terörist” olarak suçladıktan sonra infaz etmesiyle de biliniyor. Bunlardan en çarpıcısı Şii’lere yapılan muameleleri eleştiren, Arap Baharı sürecinde ülkedeki ayaklanmalarda da öne çıkan Şii Şeyhi Nimr el Nimri’in 47 takipçisiyle birlikte bir gün içinde idam edilmesiydi. Şeyhin suçluluğu yıllardır verdiği vaazlara dayandırılmıştı.

İşkenceci Prens

Geçen yıl Aşir Eyaleti Vali Yardımcısı Prens Mansur bin Mukrim’in helikopter kazasında ölmesi de kuşkulu bir vakıa olarak değerlendiriliyor. Prens, ülkenin etnik - mezhebi açıdan sorunlu bölgelerinden biri olan Aşir’de görev yapıyor, Krallık’ın bazı politikalarına da eleştirel yaklaşıyordu. Kaza sonucu ölmesi babasının yetkilerinin çoğunu üstlenmiş olan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın rakiplerini tasfiye ettiği bir döneme rastladı.

Ülkenin önde gelen din adamlarından İmam Süleyman al-Doweesh Ağustos 2018’de gözaltındayken işkence sonucu öldürüldü. İşkence Suudi istihbaratı ile güvenlik kuvvetlerinin sık başvurduğu bir yöntem. İran’a casusluk yapmakla suçlanan 32 kişi üzerlerine atılan “suçu” işkence sonucu kabul ettiler. Uluslararası Af Örgütü bu konuda belgeleri yayımlamıştı. Muhalifleri sindirme konusunda Suudi Arabistan’ın cinsiyet farkını gözetmesi tabii beklenemezdi. Nitekim bu yılın ağustosunda ülkenin iki tanınmış kadın hakları aktivisti Samar Badawi ile Nassima el-Sadah’ı tutukladı. Badawi ödüllü bir cinsiyet hakları eylemcisiydi. Uluslararası insan hakları örgütlerinin raporuna göre her iki aktivist de uzun süre işkence gördü. Suudi romancı ve siyasi analist Türki al Hamad da din ve sosyal konularda bir dizi tweet’ten sonra 24 Aralık 2012’de tutuklanmıştı. Tutuklama emri ülkedeki tüm işkencelerin bir numaralı sorumlusu olan İçişleri Bakanı Prens Muhammed bin Nayef’den gelmişti.

Sıradan suçlamalarla gözaltına almalar da çok yaygın Suudi Arabistan’da. Temmuz 2015’te, Suudi Arabistan’daki İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin kurucusu, aynı zamanda Palmiye Ödülü sahibi ünlü bir avukat olan Waleed Abulkhair, Riyad’da özel bir ceza mahkemesi tarafından 15 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Suçu(!) “izinsiz bir organizasyon yapmak”tı.

Eleştirinin hiçbirine tahammül edemeyen Suudi rejimi, yazar ve yorumcu Dr. Zuhair Kutbi’yi, 15 Temmuz 2015 tarihinde, Suudi Arabistan’daki barışçıl reform konusunda fikirlerini televizyonda açıkladığı için dört yıl hapis cezasına çarptırdı. Konuşmasında anayasal monarşi konusundaki görüşlerini anlatmış, dini ve politik baskılar dile getirmişti. Zuhair Kutbi’nin cezası askıya alındı ama 15 yıl boyunca yurtdışına çıkışı yasaklandı, 26 bin 600 dolar da para cezasına çarptırılacağını söyledi.

Özgür Hicaz

Suudi Arabistan’da ileride sorun yaratacak, hatta ülkeyi bölecek bir Hicaz Sorunu var. Bin Ladin’in, 1990’ların ortalarında Suudi devletini parçalamayı savunduğu, yerine iki yeni ülke, Büyük Yemen ve Büyük Hicaz’ın kurulmasını önerdiğini anımsatalım. Hicaz İslam’ın en kutsal kentlerini (Mekke ve Medine) de içinde barındırıyor. Vahhabi etkisi tüm ülkeyi sarmadan önce bu bölge bugünküyle kıyaslanmayacak derecede “özgür” bir bölgeydi. Tarihi olarak liberal düşüncelere ev sahipliği yapan bir bölge. Özellikle kadın özgürlüğü konusunda Suudi Arabistan’ın diğer bölgelerinden bir hayli farklı.

Hicaz Ulusal Örgütü (al-jamıiyye al-wataniyya al-Hijaziyya) tarafından Londra’da yayımlanan bir de el-Hicaz adlı bir dergi var. Son derece Suudi karşıtı bir yayındır ve Hicaz kültürünü, farklılığını öne çıkarır sürekli. Yayının, çoğu imzasız olan makalelerinde, Suudi Arabistan’ın birliği reddedilir, Hicaz’ın Suudilerce işgal edildiği vurgulanır. Hicaziliğin kültürel lideri olarak bilinen isim bir mimar olan Sami el Angawi. Hicaz elbisesini açık açık giymesiyle biliniyor. Sufi olduğunu da saklamıyor ki, bu Suudi Vahhabiliğinin reddettiği bir İslami akım. Hicaz ayrılıkçılığını savunanlardan biri de ülkenin en tanınmış figürlerinden biri olan, reformistlerle birlikte davranan eski Petrol Bakanı Zeki Yamani’nin kızı Mia Yamani. Mia Yamani’nin ülkeye girişi yasak. Hicazilerin liderleri de ülkede büyük baskı altında.