'Ya Başbakan 'Soykırım yoktur' derse...'
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Fransa Parlamentosu'da kabul edilen ''Ermeni Teklifi''nin senatoya getirileceğini belirterek, ''Eğer böyle bir kanun çıkarsa Fransız gazetelerinin sorduğunu ben de sorayım; Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya, Paris'e geldi ve 'Soykırım yoktur' dedi, ne yapacaksınız?'' dedi.
cumhuriyet.com.trBursa Polisevi'nde basın mensuplarıyla kahvaltıda bir araya gelen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Başbakan Yardımcısı Arınç, Fransa Parlamentosu'nda kabul edilen ''Ermeni Teklifi'ne ilişkin bir soru üzerine şunları kaydetti: ''Eğer böyle bir kanun çıkarsa Fransız gazetelerinin sorduğunu ben de sorayım; Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya, Paris'e geldi ve 'Soykırım yoktur' dedi, ne yapacaksınız? Bunu göze almış binlarca Türk vardır, bunu göze almış binlerce Fransız entellektüeli vardır. Sadece önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ermeni diasporasının oyunu alabilmek için yapılan bu atraksiyonu Fransa Senatosu'nun da kabul etmeyeceğini düşünüyoruz. Türkiye'de gösterilen haklı tepkilerin Avrupa içerisinde de gösterildiğine inanıyorum ama dün müthiş bir başarı öyküsünü gördük. Sadece Paris'te veya Fransa'da yaşayan Türkler değil, Avrupa'daki Türk yurttaşlarımız bir araya geldiler, 40 bini aşkın bir kalabalık ilk defa Fransa'nın merkezinde bir arada coşkuyla kendi haklı tezlerini ortaya koydu.''
'Çelişkili beyanlarda bulunuyorlar'
Arınç, bir gazetecinin Yasin Hayal'in avukatının, ''Hrant Dink cinayetinin bir örgüt işi olduğu'' yönündeki açıklamasını hatırlatarak, değerlendirmesini sorması üzerine, ayrıntılar üzerinde durmayacağını, ancak Hrant Dink cinayetiyle ilgili mahkemenin verdiği kararın vicdanları tatmin etmediğini ve hangi eksiklikleri bulduğunu daha önce ifade ettiğini anımsattı. Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle konuştu: ''Şimdi o mahkemenin hakimi konuşuyor, savcısı konuşuyor, birbirleriyle çelişiyorlar. Yine o davayla ilgili sanık avukatları, müdahil avukatları konuşuyorlar, çelişkili beyanda bulunuyorlar. Bütün bu konuşulanlara da baktığımız zaman, bu davayla ilgili verilen kararın, bazı açılardan eksik ve hatalı olduğu göze çarpıyor. Dolayısıyla bir yargı sürecinde şimdi temyiz aşamasına odaklanmalıyız ve temyizde Yargıtay'ın bu konulara da dikkat ederek, bu dava hakkında hem hukuki hem de vicdani bir karar vermesi konusunda beklentilerimizin olduğunu söylemeliyiz. Yoksa o böyle söyledi bu böyle söyledi, bunları tartışacak bir noktada olmayalım. Ama konuşulanlara bakılırsa bir örgüt suçu veya örgütün fiili ve hukuki yönlendirmesiyle veyahut da azmettirmesiyle işlenmiş bir suç olduğu daha ağır basan bir kanaat haline geliyor. 'Bunlar kimlerdir, bu suçtaki katkıları ne kadardır?', bunları bir yargının, mahkemenin mutlaka değerlendirmesi gerekecek. Ağır cezadan çıktığına göre bütün bu beklentilerimiz şimdi Yargıtay'ın 1. Ceza Dairesi'nin vereceği karardadır. Umarım, Türkiye'ye örnek bir karar olur her haliyle yeniden bir yargılama gerekiyorsa o yapılır ve eksikler tamamlanır. Yok başka açıdan bir karar verilecekse onu da hukuki olarak hepimiz takip edeceğiz.''
'Sarkozy'nin yönlendirmesi var'
Fransa'nın başkenti Paris'te dün yapılan ve 40 bin dolayında Türk'ün ''soykırım kararı''nın senatodan geçmemesi için yaptığı protesto gösterisini hatırlatan bir gazetecinin, değerlendirmesini sorması üzerine Arınç, Fransa'da cereyan eden olayı artık herkesin bildiğini söyledi. Arınç, ''Soykırım yoktur'' diyene hem hapis hem de para cezası getiren bir tasarının geçtiğimiz günlerde oylandığını ve kabul edildiğini hatırlatarak, Fransız Parlamentosu'ndaki oylamaya 50 civarında katılım olduğunu, bunlardan bir kısmının çekimser kaldığını veya aleyhte oy kullandığını, ancak büyük çoğunluğun, parlamentonun onda biri kadar bir katılım ile bunun geçtiğini belirtti.
Tasarının şimdi senatoda bir safhasının olduğuna dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu: ''Senatonun komisyonu bunu reddetti. İnsan haklarına ve anayasaya aykırı buldu. Ancak bunu tekrar senatoya gündem içinde getirme imkanları var. Bu da sanıyorum yarın, pazartesi günü olacak. Tabi insan hakları bakımından fikir ve ifade özgürlüğüne aykırılık bakımından yanlış olduğunu hepimiz söylüyoruz. Fransa'da pek çok entelektüel aydın ve siyasetçi de aynı kanaati paylaşıyor. Fransa iç politik sebeplerle Sarkozy'nin yönlendirmesiyle böyle bir kanunu çıkarmaya çalışıyor. Yani biz belli bir şeye inanmak zorunda bırakılıyoruz. 'Vardır' diyenleri alkışlıyorlar, 'Yoktur' diyenlerin ifade özgürlüğünü kabul etmiyor, onları cezaevine atmaya hazırlanıyorlar. Eğer böyle bir kanun çıkarsa Fransız gazetelerinin sorduğunu ben de sorayım; Recep Tayyip Erdoğan Fransa'ya, Paris'e geldi ve 'Soykırım yoktur' dedi, ne yapacaksınız? Bunu göze almış binlerce Türk vardır, bunu göze almış binlerce Fransız entellektüeli vardır. Sadece önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ermeni diasporasının oyunu alabilmek için yapılan bu atraksiyonu Fransa Senatosu'nun da kabul etmeyeceğini düşünüyoruz.''
'Müthiş bir başarı öyküsü'
Arınç, oradan verecekleri mesajlarda, aydınlanmanın beşiği sayılan Fransa'da ifade özgürlüğüne vurulan bu büyük darbenin nasıl karşılanacağını ifade edeceklerini belirterek, Strazburg'da 2 gün kalacaklarını, Frankfurt'ta da toplantılar yaptıktan sonra döneceklerini bildirdi. Başbakan yardımcısı Arınç, şöyle dedi: "Dolayısıyla ben Türkiye'de gösterilen haklı tepkilerin Avrupa içerisinde de gösterildiğine inanıyorum, ama dün müthiş bir başarı öyküsünü gördük. Sadece Paris'te veya Fransa'da yaşayan Türkler değil, Avrupa'daki Türk yurttaşlarımız bir araya geldiler, 40 bini aşkın bir kalabalık ilk defa Fransa'nın merkezinde bir arada coşkuyla kendi haklı tezlerini ortaya koydu. Bu mitinge, yürüyüşe katılan bütün yurttaşlarımıza gönülden teşekkür ediyorum.''
Uludere olayı
Arınç, ''Irak'ın Uludere sınırına yakın kesiminde meydana gelen olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi'' konusundaki bir soru üzerine, hükümet adına yaptığı açıklamalarda, kanunen vermek durumunda oldukları tazminat miktarının artabileceğini söylediğini hatırlattı. Geçtiğimiz pazartesi günü de bu konuda açılmış tazminat davalarına ve mahkeme kararlarına bakarak tazminat miktarını belirleyeceklerini ifade ettiğini anlatan Arınç, şunları kaydetti: ''Bu tazminat miktarlarının genelde 100 bin civarında olduğu biliniyor. Bu rakam doğru olabilir ama net rakam mıdır tam bilmiyorum. Çünkü İçişleri Bakanımız ile Başbakan Yardımcımız bu konu üzerinde çalışıyorlar Beşir Atalay bey. Ama olabilir, yani 100 bini aşacağını biliyorum, ama 150 olacak mı, onun tam bir hesabını bilmiyorum. Tabi olay çok acıdır. Bundan dolayı hepimiz üzüntü duyduk. Bu tazminat kanunen verilen bir tazminattır. Ölenlerin birinci derece yakınlarının bunu almasında hiçbir beis yoktur. Çünkü devletimiz aynı durumda olan kişilerin ailelerine böyle bir tazminatı veriyor.''
'Faili meçhuller tek tek ortaya çıkarılıyor'
Arınç, bunun ayıp, günah olmadığını vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Evet üzüntülerini gidermek, geri getirmek mümkün değil ama maddi tazminat da işin bir boyutudur. Dolayısıyla hükümetimizin bütçe imkanlarıyla kendilerine verebileceği bu tazminattan hiç olmazsa ailelerinin istifade etmesini ben şahsen düşünürüm. 'Ben tazminat istemiyorum, ben suçluların bulunmasını istiyorum' sözü alkışlanacak bir sözdür, ama bunun tam tersini de söyleyebiliriz. 'Hem tazminatı alacağım hem de suçluların bulunmasını istiyorum. Çünkü olması gereken de budur. Birinci vazifemiz suçluları tespit etmek ve bunun karşılığını vermektir. İkinci vazifemiz de bu olay sebebiyle yaraları sarmaktır. Biz devlet olarak hükümet olarak bunu yapmayı düşünürüz, ama bu asil bir düşünce. Yani ben birincisini istiyorum. En azından bugün başka olaylarda olduğu gibi kazıldıkça içinden insan cesetleri çıkan bir takım yerlerde 'keşke kemiğini bulsam da bir yere gömsem, benim burada eşim, çocuğum vardı deyip başında dua etsem' diyen insanların yanındayız biz. Geçmişte yaşanan acı olaylar faili meçhuller bugün tek tek ortaya çıkarılıyor, Türkiye gerçekten bu olayların aydınlandığı bir dönem yaşıyor. Orada hayatını kaybeden 30'dan fazla, Uludere için söylüyorum, yurttaşımızın ailelerine tekrar sabır ve başsağlığı diliyorum.'' Uludere'deki olaya ilişkin soruşturmaların devam ettiğini belirten Arınç, soruşturmanın sonuçlarını kamuoyuyla da ayrıca paylaşacaklarını bildirdi.
Basın emekçilerinin ceza tehdidi altında bulundukları maddelerde iyileştirmeler
Arınç, ''Yargı reformu''na ilişki bir soruyu yanıtlarken, bunun yargının hızlandırılmasına ilişkin bir paket olduğunu belirtti. Bu paketin içinde 100 civarında madde bulunduğunu kaydeden Arınç, dosya, dosya yükü ve birikmeler nedeniyle yargıdaki tıkanıklığı aşmaya yönelik bir çalışmanın yürütüldüğünü ifade etti.
Arınç, bunların içinde Ceza Kanunu ve Basın Kanunu ile ilgili 5 veya 6 maddenin de bulunduğunu, bunun bugünlerde komisyonlarda görüşüleceği için kamuoyunda da tartışılabileceğini ifade ederek, şöyle konuştu: ''Basın emekçilerinin ceza tehdidi altında bulundukları bazı maddelerde iyileştirmeler yapıyoruz. Yani tecil kapsamına alıyoruz, en azından 5 yıla kadar olacak hapis cezalarını bir kereye mahsus olmak üzere ertelenmesini getiriyoruz. Türk Ceza Kanunu'nun adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs, soruşturmanın gizliliğini ihlal ve diğer suçlardaki ceza miktarlarını daha aşağılara çekiyoruz ve unsurlarını da düzeltiyoruz. Yani gazetecilerin veya basın mesleğiyle ilgili arkadaşlarımızın daha rahat, ifade özgürlüğü içerisinde çaba göstermeleri ve çalışmaları için bir düzenleme var.''
Memurlar yargılama yasası
Memurlarla ilgili 8-10 yıl önce çıkarılan 4483 Sayılı Kanun'a da değinen Arınç, memur kimliğini taşıyan bir kişinin, birtakım suçları işlemesi halinde, o suçlar için inceleme, soruşturma yapmadan savcılığın, yargının olaya el koyabileceğini, hatta o kişinin tutuklanabileceğini belirtti.
Arınç, bunun rüşvet, irtikap gibi yüz kızartıcı suçlar için geçerli olduğunu, ama bir kısmı için yine aynı kanunda her kademede çalışan memurların yargılanmasının, bir üst kademe amirlerinin iznine tabi olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ''En son bildiğim kadarıyla Danıştay'ın 1. veya 2. dairesi bu konudaki talepleri değerlendirir ya hakkında dava açılmasını ister veyahut o da bu karara uymak mecburiyetinde kalabilir. Dolayısıyla bugünkü sistem aslında çağdaş bir sistemdir. Bunun neresi ne şekilde değiştirilmek isteniyor, ben toplumda çok yüksek bir beklenti görmedim. 4483 Sayılı Memur Yargılama Yasası'nın aksayan bir yönü varsa lütfen bunu somut olarak bize bildirsinler. Biz bu işlerin içindeyiz. Aslında bundan mağdur olduğunu ifade eden veyahut bundan yararlandığını ifade eden çevreler olabilir, ama Türkiye'de sadece memurlar için böyle bir statü yoktur. Asker içinde böyle bir statü vardır. Yani memuriyet sıfatını şu veya bu şekilde taşıyan herkesin alınıp götürülmemesi, öncelikle bir inceleme ve soruşturma olması konusunda, sanıyorum bütün dünyada böyle bir uygulama var. Bu çağdaş bir uygulama yöntemidir. Aksayan yönlerini belki gidermemiz gerekebilir.''
12 Eylül dönemine ilişkin soruşturma
Arınç, bir gazetecinin ''12 Eylül dönemine ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında Adülkadir Aksu ve Vecdi Gönül gibi isimler de soruşturulacak. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca, Kenan Evren'in geçmişte bir açıklaması vardı; 'Eğer yargılanırsam intihar ederim'' şeklinde. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine, 12 Eylül darbesini yapanlarla ilgili olarak, bir yargı sürecinin başladığını hatırlattı.
Konuya ilişkin iddianamenin tanzim edildiğini, mahkemenin iddianameyi kabul ettiğini, nisan ayının başında da davanın görülmeye başlayacağını tahmin ettiğini anlatan Arınç, şunları kaydetti: ''Milli Güvenlik Konseyi'nin 5 üyesinden 3'ü vefat etmiş durumda, 2 tanesi hayatta. Bir numaralı sanık Tahsin Şahinkaya, 2 numaralı sanık da Kenan Evren'dir. İddianame hukuki açıdan da son dönemi tahlil eden bir analiz bakımından da çok önemli. Şahsen çok başarılı buldum. Keşke basın onu, iddianame de artık verildiğine göre tamamını bir şekilde yazabilse, çizebilse. Türkiye 12 Eylül 2010'da yapılan referandumla darbecileri yargılama yolunu açtı. Anayasanın geçici 15. maddesi tamamen yürürlükten kalktığı için 12 Eylül'ü yapanlarla bugün yüzleşiyoruz. Bu sembolik anlamda da çok önemlidir, Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olmasını göstermesi bakımından da önemlidir. Darbecilere bundan sonra yapılacak işlemi göstermesi bakımından da önemlidir. Çünkü eskiden derlerdi ki; 'darbeci işinde muvaffak olursa kahraman olur, Cumhurbaşkanı olur, muvaffak olamazsa dar ağacına gider. Talat Aydemir'lerin, Osman Gürcan'ların akıbetinden olduğu gibi. Ama 27 Mayıs'takiler darbede başarılı oldular, Cumhurbaşkanı oldular, 12 Eylül'dekiler darbede başarılı oldular Cumhurbaşkanı oldular. Bundan sonra yok öyle değil.''
'İntihar etmesini arzu etmem'
Arınç, darbeye kim niyetleniyorsa, gönlünden geçiriyorsa, bu lafı ediyorsa, bu yola tekrar bir niyetle çıkmak istiyorsa ''Bak sonunda şu iş var, arkadaş aklını başına topla'' diyecek bir döneme girdiklerini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bundan dolayı 70 milyon insanımızın ne kadar mutlu olduğunu tahmin edebiliriz. Artık bundan sonra darbe yok, cuntacılık yok, bundan sonra demokratikleşmiş, özgürleşmiş ve Türkiye'de artık bir hukuk devleti olmanın yolu var. Dolayısıyla bizim 30 yıl sonra veya daha fazlasında darbecileri suçlayan bir mahkemenin başlıyor olması, bütün Türkiye'yi memnun etmiştir, belki bir kısmı hariç. Dolayısıyla yargılamanın sonunu göreceğiz. Burada bir kısım gazetelerimiz işe biraz da sansasyon katmak amacıyla zannediyorum; 'o dönemde valilik, bürokratlık yapan şunlar şunlar da vardı, onlar da yargılansın' dediler. Arkadaşlar hukukta 'illiyet' bağı denen bir şey vardır. Darbe yapmayı düşünen, muvaffak olan emir komuta zinciri içinde bunu gerçekleştirenler darbenin asli failleridir. O tarihte görevde bulunan insanlara 'bu darbeye karşı sen görevinden ayrılsaydın' denecek hukukta bir imkan var mı? Onu ben bilemiyorum. Sanki 367'nin ortaya çıkması ve üzerinde konuşulmasına benziyor bu. Ama artık 367'yi savunan adamlar, sokağa çıkıp da konuşamıyorlar. Çünkü Türkiye'de her şeyin aslı bir şekilde ortaya çıkmış oldu.''
Bundan sonrasının yargının işi olduğuna dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti: ''Kenan evren şöyle demişti, bundan sonra ne yapar? Bilemem, yani intihar etmesini de arzu etmem. Ben olaya insani açıdan bakarım. Yunanistan şu kadar yıldan beri darbecileri içeride hala muhafaza ediyor, tutuyor. Bütün dünyaya örnek oluyor. Albaylar cuntasından bir başka cuntaya kadar, demokratik ülkelerde, Güney Amerika'da Avrupa'da bir başka yerde kim diktatörlük yapmışsa, kim darbe yapmışsa, yaşı ne olursa olsun yargılanıyor ve cezasını görüyor. Bundan sonrası yargının işidir. İnşallah yargı sonucu, Türkiye için örnek bir karar olur.''
'Hepimiz için övünç kaynağı'
Akdeniz Üniversitesi Plastik Cerrahi Bölümünde dün bir yüz ve kol nakli gerçekleştirdiğini anımsatan Arınç, bugüne kadar pek çok nakil gerçekleştirildiğini belirtti. Arınç, şunları söyledi: ''Dünya çapında bir başarının Türkiye'de 2012 yılının başında gerçekleşmiş olması hepimiz için övünç kaynağıdır. Umarım ki hastamıza bu başarılı nakil iyilikler getirir, sağlık ve afiyet getirir. Bu başarılı nakli gerçekleştiren başta Akdeniz Üniversitesi Rektörü olmak üzere, bütün hocalarına, ameliyat ekibine, doktorlarına, sağlık çalışanlarına Bursa'dan bir hükümet üyesi olarak da şahsım olarak da tebriklerimi iletiyorum, elleri var olsun. İnşallah bundan böyle sağlıkta, tıpta daha yeni büyük gelişmelerle Türkiye'nin adı duyulsun, hastalarımız şifa bulsun.''
Arınç, son haftalarda hastaneleri çok ziyaret ettiğini, büyük ağabeyinin İzmir'de başarılı bir ameliyat geçirdiğini, ancak henüz yoğum bakımda bulunduğunu, dün de Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi'nde yatan kalp krizi geçiren bir yakınını ziyarete gittiğini kaydederek, bu sırada diğer hastaları da ziyaret edip ''geçmiş olsun'' deme fırsatı bulduğunu belirtti. Sağlık alanında halkta büyük bir memnuniyet olduğunu dile getiren Arınç, şöyle devam etti: ''Sağlık alanında çok iyiyiz. Özellikle hükümetimizin en başarılı olduğu alanlardan birisi anketler gösteriyor ki; sağlık alanındaki büyük reformlardır. Vatandaşa sorduğumuzda, 'hangi icraatlardan daha çok mutlusunuz?' diye, yüzde 68'ler civarında sağlık gelmektedir. Hastaneler çok temiz, çok bakımlı. Doktorlarımız çok bilgili, çok başarılı. Hemşirelerimiz, sağlık elemanlarımız hepsi görevlerini çok iyi yapıyorlar. Tertemiz odalar, tertemiz yataklar ve gıdasıyla ilaçlarıyla, tedavi yöntemleriyle sağlıkta gerçekten çağ atlamış durumdayız. Özel hastanelerle devlet hastaneleri rekabet içinde. Eskiden özel hastanelerde görmeye alıştığımız 'sanki 5 yıldızlı otel' hizmetlerinin tamamı, bugün Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerimizde de var, tek kişilik, çift kişilik odalar. Koğuş sistemi terk edilmiş. Eski kirli yataklar, hatta yerde yatan hasta görüntüleri tamamen kalkmış. Bundan dolayı çok mutluyuz.''
Arınç, uçak ambulans ve ambulans helikopterlerle sadece yurt içindeki nakillere değil gerekirse yurt dışında hastaların en yakın sağlık merkezine ulaştırıldığını vurgulayarak, şöyle dedi: ''Bazen bir stadyuma, bazen bir tepeye, bazen bir yaylaya veya bir evin bahçesine aniden bir helikopter ambulans iniyor, kaza geçirmiş ya da son anlarını yaşayan hastayı içindeki ekiple birlikte alıyor, havalanıyor ve çok şükür hastaneye kavuşturuyor. Geçmişte yoktu, bugün var.''
Sözlerine ilave olarak İnegöl'de yapılacak 300 yataklı hastaneye de değinerek, ''İnegöl'de 300 yataklı modern bir devlet hastanesinin temelini atıyoruz. En kısa sürede bitecek. 50 milyon liraya yani eski parayla 50 trilyon liraya mal olacak. İnegöl, 300 yataklı modern bir hastaneye kavuşacak'' dedi.
İletişim Şurası
Bursa'da ''Balkan Medya Forumu'', ''Yerel Medya Eğitim Semineri'' ve ''Evliya Çelebi Sempozyumu'' gibi önemli toplantıların yapıldığını anımsatan Arınç, haziran ayında Bursa'da yapılacak ''İletişim Şurası''nın ilk hazırlıklarının 4-5 Şubat tarihleri arasında gerçekleşeceğini belirtti. Arınç, 4-5 Şubat tarihlerindeki hazırlık çalışmalarına yurt içi ve yurt dışından iletişim konusunda uzman gazetecilerin, 40'tan fazla iletişim fakültesi dekanı, RTÜK, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, TRT ve ilgili kurumların katılacağını kaydederek, ''Bu çalışmaya ben de katılacağım. Yine Şubat ayı içinde Kamu Diploması Genel Koordinatörlüğü, Uludağ Üniversitesi ile 2 günlük çalıştay yapacak. Burada da Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, bölgemizdeki siyasal, sosyal, politik gelişmeler söz konusu edilecek. Toplantının ev sahipliğini Uludağ Üniversitesi yapacak. Ben de açılışında hazır bulunacağım. İletişim Şurası, daha önce 2004 yılında toplanmıştı, arkasından 'Basın kanunu' çıktı. Şimdi, İletişim Şurası'nın ikincisi 7 sene sonra yapılacak'' diye konuştu.
Kongre çalışmaları
Partisinin kongre çalışmalarına da değinen Arınç, bugün gerçekleşecek İnegöl Kongresi ile ilçe kongrelerini tamamlayacaklarını, 5 Şubat'ta kadın kolları kongresini yapacaklarını, il kongresinin tarihini Başbakan Erdoğan'ın takvimine, ajandasına göre belirlemeye çalıştıklarını belirtti. Arınç, ''Biz sayın başbakanımızın Bursa'ya teşrif etmesini, kongremizde hazır bulunmasını arzu ediyoruz. Kongre Nisan ayı içinde olabilir ama tarihi değişebilir'' dedi.
'Bursa'nın Ankara'da lobisi yok' iddiası
Arınç, bir gazetecinin, ''2012 yılında genel bütçeden Bursa'ya yapılacak hizmetler hakkında bilgi alabilir miyiz. Bu yönde yine 2012 bütçesinden Bursa'nın yeterli payı daha önceki yıllarda olduğu gibi yine alamadığı yönünde eleştiriler var'' sorusunu Arınç, şöyle yanıtladı: ''Biz hedeflerimize adım adım gidiyoruz. Bu hedeflerimize ulaşırken bazen yargının kararları karşımıza çıkabilir. Ama 'dağ ne kadar yüksek olsa da yol üstünden aşar'. Bizim işimiz dağları aşmak. Sağlıkta hiçbir eksikliğimiz kalmayacak. Yüksek hızlı trenle 'besmeleyi çektik', imza attık, başladık, arkası gelecek. Barajlar, göletler konusunda da sıkıntı yok. Neye söz verdiysek hepsini tek tek yapacağız. 'Bursa, Gayri Safi Milli Hasıla'dan (GSMH) Türkiye'ye şu kadar katkıda bulundu ama bunun karşılığını tam alabiliyor mu?' Bir büyüğümüz böyle bir söz sarf etmiş Bursa'da. 'Bursa'nın lobisi Ankara'da yok ki verdiğinin karışlığını alabilsin' demiş. Eğer söz tam böyleyse yanlış. 'Bursa 100 verdi 100 alması lazım' deseniz, siz sadece Bursa'yı düşünmüş olursunuz. Bursa elbette verdiğinin karşılığını hizmet olarak almalı, ama bu ülke 780 bin kilometrekare, 81 il var, Bursa bunlardan biri, büyükşehir. Peki, Hakkari nasıl kalkınacak? Bitlis, Siirt, Sinop, Tunceli nasıl kalkınacak? Aynı sistemi o şehirler için düşünürsek, 'verdiği kadar alsın' dersek Tunceli'nin kalkınması mümkün mü? Van'ın kalkınması mümkün mü."
Arınç, Van'daki deprem nedeniyle genel bütçeden ayırdıkları paraya da değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Van'da deprem oldu, 'Van'a sağlanan gelir kadar oraya hizmet edelim' derseniz bu vicdansızlık olmaz mı? Bursa verdiğinin karşılığını almalı ama Bursa'nın verdiğinin tamamı Türkiye'ye yayılıyor. Hizmet böyle yapılır, devlet böyle yönetilir. Biz Van'a sadece bu depremden dolayı 3 yerine 3 bin verdik. Mecburuz. Binlerce ev yıkıldı, on binlerce insan açıkta kaldı. Çok şükür Bursa çalışıyor ve kazanıyor. Bizim de kamu hizmeti olarak hızlı treni getirmemiz lazım. Sağlığa, eğitime daha çok önem vermemiz lazım. Bizim şimdi 2012'de alacağımız sadece bütçeye konulan miktarın tamamı şimdilik 10 katrilyondur. 10 katrilyonluk hizmeti kat kat Bursa'ya kazandıracağız. Ayrıca, 'Bursa bugüne kadar hak ettiği payı alamamış' derse bir insan bizi suçlamaz, bizden öncekileri suçlamış olur. Çünkü 12 Haziran'dan bu yana daha 6 ay geçti. '6 ay içinde bu olmamış derseniz' herhalde yanlış bir şey söylemiş olursunuz. O zaman bu sözü söyleyenler, farkında olmadan bu şehrin bakanı Faruk Çelik kardeşimizi de milletvekili arkadaşlarımızı da suçlamış oluyorlar. Biz de biliyoruz ki Faruk Çelik bakanımız bütün gücüyle Bursa'nın kalkınması için Bursa'ya hizmet gelmesi için elinden gelen çabayı göstermiştir. Bütün milletvekillerimiz Bursa için çalışmıştır. O zaman lafın nereye varacağını bilmeden 'Bursa'nın Ankara'da lobisi yok' derseniz yanılmış olursunuz, yanlış yapmış olursunuz. 'Birini seveyim de öbürünü yereyim' diye düşünenlerin, lafın nereye varacağını da bilmesi lazım. Bursa'nın sahibi var kardeşim. Lobisi de bakanı da milletvekili de hükümeti de partisi de var hiç merak etmeyin.''
Bülent Arınç, bir gazetecinin, ''AK Parti hükümetinden önce temeli atılıp inşaatı yarım kalan, sizin tamamladığınız kaç tesis var?'' sorusuna ise ''Mecliste bir usul vardır; 'sorunuza yazılı cevap vereceğim' diye. Dün Bursa'da 1995 yılında temeli atılmış, öylece kalmış bir tesisi ayağa kaldırdık. O zaman bitirilseydi belki de birkaç yüz milyara bitecek olan tesisi biz şimdi 30 trilyonun üzerinde para vererek yapmaya çalışıyoruz'' yanıtını verdi.