Witold Gombrowicz'in 'Günlük'ünin ikinci cildi
“Günlük”ünün 1959-1969 arasını kapsayan ikinci cildinde Witold Gombrowicz Arjantin’in, Avrupa ve Polonya’nın geçmişinden parçalarla birlikte yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor.
Ali Bulunmaz / Cumhuriyet Kitap EkiGöçebeliğin, sürgünlüğün ve ülkesine yabancılaştırılmanın verdiği acı ve kırgınlıkla kalemine daha sıkı sarılan Witold Gombrowicz’in Günlük’ünün 1959-1969 arasını kapsayan ikinci cildi yayımlandı. İlk ciltte Gombrowicz, açık bir biçimde yalancılıkla ve sahtelikle derdi bulunduğunu, Polonyalı olmaktan öte, kendisi olmaya çabaladığını yazıyordu. Dolayısıyla her iki Günlük de yazarın kimlik kartı gibi; kendisini baştan yaratma ve geçmişte kaybettiklerini yeniden bulma gayreti.
“ACI ERİMEZ”
1969’daki ölümüne dek yazmayı sürdürdüğü günlüklerinde Gombrowicz, Arjantin’de bir göçmen ve 1963’te Avrupa’ya dönen bir “yabancı” olarak karşımızda. Korkunun ve masumiyetin en saf halini gören Gombrowicz’in satırları, kişiselliği ve evrenselliğiyle dikkat çekiyor.
İlk ciltte bıraktığı yerden yazarı okumayı sürdürüyoruz. Mektuplar, sanat eleştirileri, felsefi yorumlar ve elbette gündelik hayatın yansımalarıyla yüzleşirken yazarın zaman zaman başkasının ağzından kendisiyle konuştuğunu görüyoruz.
Gombrowicz, dönemler arasında gezinip zaman atlamalarıyla geçmiş-gelecek bağlantısı kurarak yol alırken benliğinde yer eden acıların, aslında tüm insanlar için geçerli olduğunu söylüyor: “Üzerinde gezdiğimiz bu dünya, öylesine acıyla kaplı ki bu acıya dizimize dek batmışız; bugünün, dünün, bir önceki günün, binlerce yıl öncesinin acısı bu. Ama kendimizi kandırmayalım, acı zaman içinde erimez, otuz asır önceki bir çocuğun çığlığı, üç gün önce atılandan, bir nebze bile daha hafif değildir. Bu acı, bütün kuşakların ve varoluşların acısı-yalnızca insanın değil.”
Gombrowicz’in bu ifadesi, varoluşçulukla ve kendini tanımaya yaptığı atıflarla yakından ilgili. Yazar, her insana ve ülkeye tarihin verdiği sorumluluklar olduğundan bahsederken kapılıp gidilen hareketlerin içeriğini anlamanın bunların başında geldiğini Arjantin yıllarındaki satırlarında görüyoruz. At gözlüğü takanları ve muktedirler karşısında bütün düğmelerini ilikleyenleri yeren Gombrowicz, özgünlüğün ve özgürlüğün, bu kişilerin varolduğu topraklarda yeşeremediği ve yeşeremeyeceğinden dert yanar. Elbette bu eleştirilerinden Polonya da payını fazlasıyla alır.
Mevcut yergilerinin dışında Günlük’ün bir başka önemli yanı, kendini savunmasız hâle getiren Gombrowicz’in kendi yargıcı, yorumcusu ve yönetmenine dönüştüğünü hissetmesi. Yani bağımsızlığını kazanması; yazar, dramını yönetirken yaşananların farkında bir “bencil” ve sinir bozan bir insan olarak önümüzde duruyor.
Günlük’teki meselelerden biri de Gombrowicz’in, insanın kendi gerçekliğine yaptığı vurgu. Amerikalıların ve Arjantinlilerin sürekli “biz” deyişine kuşkuyla bakan yazar, “bizim gerçeğimiz” ifadesinin muğlaklığından söz edip “Ben ancak kendi gerçekliğimden emin olabilirim” diyerek soyutlamaların ve genellemelerin zeminin kayganlığına dikkat çekiyor.
ARJANTİN’DEKİ ÖZGÜR GÜNLER
Gombrowicz, Arjantin’deki buluşma, tartışma ve sohbetlerinde kendisini rahatsız eden holigan retorikten bahsediyor. Çoğunluğu etkisi altına alan ve dağ gibi dediği; kitleleri coşturan, ayrımları keskinleştiren ve bilhassa siyasete işlevsellik katan bu holigan retoriğin de evrensel bir sorun olduğunu söylüyor.
Avrupa’ya gitmek için bindiği geminin sağa sola yalpalayışı gibi Gombrowicz’in zihninde sallanan soruların başında “Ben neyim?” geliyor. “Yetişkin bir adam gençlikten ayrılınca artık hiçbir şey onun gelişen yapmacıklığını frenleyemez” dediğinde Gombrowicz’in, sanat çevrelerindeki yazarların ve şairlerin sahteliğini eleştirdiğini görüyoruz. “Tarihten yirmi dört senelik kopuş” diye nitelediği Arjantin günlerinde, Polonya göz önünde bulundurulduğunda görece daha özgür bir ortamda yer alıyor yazar.
Dünyaya söyleyeceklerinin büyük bölümünü Günlük’te dile getiren Gombrowicz, her iki ciltte de hayatının en önemli amacını net bir şekilde anlatıyor: “Bütün yaşamımda ‘Polonyalı bir yazar’ olmamak, sadece kendim, yani Gombrowicz olmak için mücadele ettim. Bir yazarı ‘bizim’ diye niteleme alışkanlığını saçma buluyorum. ‘Güneşte kalmış, dünyaya taşınmış, Polonya ulusundan doğmuş’; şimdi kendini yaratan Avrupa’da, bu biraz küflü kokuyor.”
Günlük: 1959-1969 / Witold Gombrowicz / Çeviren: Neşe Taluy Yüce / Yapı Kredi Yayınları / 400 s.