WEF Küresel Riskler Raporu 2014 ve Sürdürülebilirlik

Ne diyor Ulrich Beck günümüz toplumuna: Risk Toplumu! Risk analizleri konusunda DEF’i de unutmamak gerekir. Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF:WEF), 2014 Küresel Riskler Raporu’nda riskler çevresel, sosyal, iktisadî, teknolojik ve jeopolitik riskler başlıklarıyla öbeklendirilmiş.

Melih Baş/Cumhuriyet

Sürdürülebilirlik kavramının üç ayağı olan çevresel, sosyal ve iktisadî-teknolojik risklere öncelikle bakalım.

Çevresel riskler şöyle tanımlanmış:

a) Aşırı hava olaylarının daha sık görülmesi ve daha büyük etkileri olması (örneğin taşkınlar, fırtınalar, yangınlar); b) Doğal afetlerin daha sık görülmesi ve daha büyük etkileri olması (depremler, tsunamiler, volkanik patlamalar, jeomanyetik fırtınalar); c) İnsanların neden olduğu çevresel felaketlerin (yapay felaketler de diyebiliriz!) daha sık görülmesi ve daha büyük etkileri olması (petrol kazaları, nükleer kazalar); d) Temel biyoçeşitlilik yitimi ve ekosistem çöküşleri (karada ve okyanuslarda); e) Su krizleri; f) İklim değişikliklerine bağlı göçler ve uyumda başarısızlık (DEF’in belirlediği 10 Küresel Eğilim’den birinin ‘İklim Değişikliği Konusunda Atalet’ olduğunu da ayrıca belirtelim!)

Sosyal riskler ise şöyle tanımlanmış:

a) Gıda krizleri; b) Enfeksiyon hastalıklarındaki kitlesel ani ve hızlı yayılmalar; c) Süreğen (kronik) hastalıkların malî yükünü yönetmede güçlükler; d) Şiddetli gelir eşitsizliği (DEF’in belirlediği 10 Küresel Eğilim’den biri de bu!); e) Antibiyotiklere dirençli bakteriler; f) Yanlış yönetilen kentleşme (planlama hataları, yetersiz alt yapı ve tedarik zincirleri); g) Yoğun ve derin siyasal ve sosyal istikrarsızlık.

İktisadî risklere gelince, onlar da şöyle tanımlanmış:

a) Kritik öneme sahip ekonomilerde malî bunalımlar; b) Ana yani temel malî işleyiş ve kurumlarda başarısızlık; c) Akışkanlık (likidite) bunalımı; d) Yapısal olarak yüksek işsizlik ve eksik istihdam; e) Küresel ekonomiye petrol fiyatları şoku; f) Kritik öneme sahip alt yapının yetersizliği veya başarısızlığı; g) Ana bir döviz olarak ABD dolarının öneminin düşüşü.

Teknolojik riskler de üç başlıkta ele alınmış: a) Kritik öneme sahip bilişim altyapı ve ağlarının çökmesi; b) Büyük ölçekli siber saldırıların değerlendirilmesi; c) Yoğun veri hile ve hırsızlığı olayları.

Son olarak da jeopolitik risklere de bakalım.

a)Küresel yönetişim başarısızlıkları; b) Jeopolitik önemi olan ulusların siyasal çöküşleri; c) Artan yolsuzluk; d) Organize suç ve yasadışı ticaretin küresel bir ağ biçiminde yayılması; e) Kitlesel imha silahlarına (nükleer, biyolojik, kimyasal ve radyolojik teknik vb.) ulaşılabilirliğin ve kullanım olanaklarının artması; f) Bölgesel etkisel sonuçlara yol açan devlet içi şiddetli çatışmalar; g) İktisadî yapının ve özellikle kaynakların ulusallaştırılması, dışsatım kısıtları getirme eğiliminde artış.

Sonuç yerine;

Hem jeopolitik hem de teknolojik riskler aslında, sürdürülebilirliğin üç boyutu olan iktisadî, çevresel, sosyal risklere bölünebilir.

Raporda riskler genelde küresel sermayenin çıkarları perspektifiyle ifade edilmişler. Oysa, bu riskler kimileri için tehdit, kimileri için fırsat olanakları sunmaktadır. Örneğin, jeopolitik risklerdeki (g) şıkkı, yeni ortaçağın ağaları olan küreselleştiren (egemen) ülkeler için tehdit, küreselleştirilmiş (geri bıraktırılmış) ülkeler için fırsattır.

Bir de riske karşı tutum sorunu var. Riski yönetmek için önsel mi, anında mı yoksa da sonradan mı yaklaşacağız ? Önsel yaklaşıp, riski biz yönetebiliriz; ya da risk (yani riski çıkaranlar) bizi yönetir. Riskin toplam maliyetlerinden (önleme, ölçme-değerlendirme, iç ve dış başarısızlık maliyetleri) ilk ikisinde yapılacak artışın sonuncusunu azaltacağı açıktır.

Bu işe her şeyden önce öğrenemeyen toplum olma niteliğimizi kırmakla başlamalıyız!

Bu nedenle felsefe yani (enformasyon değil) bilgi sevgisi gerekli! Bir de kitap önerisi: Prof.Dr. Eren Omay, Felsefe Notları, Epsilon Taksim Yayınları,2006.